Türk medyasında kadın olmak

Haber medyasında kadınların eksikliği haberin diline bire bir yansıyor

ASLI TUNÇ

05.03.2017

 
Mart ayı dünya üzerindeki kadın meselelerinin yoğun bir biçimde gündeme geldiği bir dönemdir genelde. 8 Mart bağlamında raporlar yayınlanır, yürüyüşler, paneller, sergiler düzenlenir. Güçlü kadın öyküleri, kadınlar arası dayanışma  çabaları umut verir, cezasını bulmayan erkek şiddeti, norm haline gelen erkek zihniyeti ve söylemi ise tekrar tekrar öfkelendirir. Sonra ortalık durulur, tüm bu sorunlar bir sonraki Mart ayına kadar gündemden kalkar. Ekranları yeniden ciddi erkek görüntüleri ve her şeyi bilen o tok sesleri doldurur. Kadınlar cinsel şiddet, taciz ve cinayet haberlerinin nesneleri olarak raporlarda birer rakam olmayı sürdürürler. Kadınlar için hoyrat bir yaşam devam eder gider.
 
Bu dev toplumsal sorunların ötesinde medya sektörü kadın sorunlarının en görünür olduğu alanlardan biri. Ülkemizdeki haber endüstrisine bakalım örneğin. Kadınlar yazılı medyada daha çok yayın bölümlerinde görev almakta. TÜİK rakamlarına göre editörlük, grafikerlik ve yazı işleri alanında çalışan kadın sayısı, erkeklere yakın. Medyada çalışan kadın gazetecilerin erkeklere oranı ise yüzde 28 düzeyinde.  Ancak nitelikli, entelektüel iş gücü söz konusu olduğunda kadının önü hızla kesiliyor. Görünürde direkt bir ayrımcılık olmasa da herkesin çok iyi bildiği “camdan tavanlar”, “şeffaf çatılar” kadınları bekliyor. Bu nedenle güçlü bir aileden gelmediği sürece kadının üst düzey yönetici olma ve karar aşamalarında etkin rol alma olasılığı bulunmuyor. Radyo mecrasında en çok dinlenen kanallarda kadın yönetici sayısı yok denecek kadar az, DJ olarak kadın istihdamı yıllar içinde artış gösterse de erkeklerin çok ardında.
 
Gelelim televizyon endüstrisine. Ekran önü ve ekran gerisi istihdam rakamları değişkenlik göstermekte. Kadınlar “hard news” denilen ciddi haber etrafında pek görünmüyor. En fazla tamamı erkeklerden oluşan tartışma programlarında moderatör olarak boy gösteriyorlar. Ulusal ve uluslararası siyasetin yorumlanmasında ve analizinde ekranlarda neredeyse sadece erkek sesleri duyuluyor. Bizimki gibi kutuplaşmış toplumlarda bunun baskısı daha da hissediliyor. Kadınlar gündüz kuşakları, yemek pişirme, sanat, kültür ve magazin gibi “hafif” programlarda çokça boy gösteriyorlar, “ciddi” işlere pek karıştırılmıyorlar. Spor programları ise apayrı bir konu. Spor tartışma programları mahallelerdeki eril kahvehane kültürünü yeniden üreterek, sadece erkeklerin zevk alabileceği maço bir futbol kültürünü sunuyor. Spor haberleri kimi zaman mini etekli, kırılgan görünen, mutlaka yapay sarışın ve spor dünyasına uzak olduğu her hâlinden belli olan bir spikere ayakta okutuluyor ve erkek bakışına sunuluyor.
 
Geleneksel medya eril geleneğini sürdürmekte kararlı ancak bu durum kadınları durdurmuyor. Onlar da dijital mecralarda kendilerine yer açmaya çalışıyorlar. Haber portallarında ve gazetelerin websitelerinde kadın yayın yönetmeni oranı yüzde 20 ile yüzde 30 arasında değişiyor. Basılı gazetelerde ise bu oran ancak yüzde 10. Haber medyasında kadınların eksikliği haberin diline bire bir yansıyor. Özellikle taciz ve tecavüz haberlerinde kadına yönelik şiddetin münferit değil sistematik olduğunu, kadınların kadın oldukları için şiddete maruz kaldıklarını, tek tek kadınlara yönelen şiddetin arkasındaki temel gerekçenin “erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakküm talepleri” olduğunu kimse umursamıyor bile. Erkek şiddeti haberleri olayın mağdurunu odağa alıp kadını yeniden kurbanlaştırıyor. Olayın faili ise haberin ayrıntısı olarak veriliyor. Kadın haber yayın yönetmenleri, editörler arttıkça cinsiyetçi dille şiddeti yeniden üretmemeye, kadına yönelik şiddeti haberleştirirken kadınlara yönelik yeni hak ihlalleri yaratmamaya, kadınları teşhir etmemeye, haberlerde şiddeti gerekçelendirmemeye özen gösterileceğine inanıyorum açıkçası. Kadına yönelik şiddetin “bazı kötü, hasta, sapkın, cahil” erkeklerin “bazı şanssız” kadınlara uyguladığı şiddet üzerinden kurgulanmasına, sistematik şiddet gözardı edilirken “erkek şiddeti”nin okurun çok uzağında konumlanmasına karşı çıkacak çünkü bu kadın editörler. Böylelikle o eski, köhne eril haberci dili yavaş yavaş talep görmeyecek. 8 Mart’larda bütün bunları tekrar tekrar gündeme getirsek bile gerçek değişim için kat edeceğimiz uzun bir yol var.