Türkiye Burundi olmasın

Nkurunziza darbe girişiminden üç ay sonra başkanlık seçimini kazandı ama Burundi çatışmaların, suikastların gerçekleştiği bir kaos alanı

SEZİN ÖNEY

22.07.2016

Türkiye, son yıllarda giderek artan biçimde, “güç” odaklı bir siyasi sisteme dönüştü; yani gücü olanın istediğini yasama, yürütme ve hatta yargıda her istediğini yapabildiği bir devlet yapısı oluştu. Bu sorunlar, Türkiye’de hep vardı ama, “güç odaklı” siyasi kültür, gittikçe akutlaştı ve akutlaşıyor. Ancak, “güç tutkusu”, çok yaygın bir zaaf; kazananın her şeyi aldığı, tek odaklı sistemlerde kim kendisini nasıl sigortalarsa sigortalamaya çalışsın, güç peşindeki başkaları da her zaman olacaktır.  “FETÖ”den “ZETÖ”ye, hep birileri olacaktır.
 
Bunun çaresi de çok basit; gücün daha adil ve eşit dağılımı. Güç sahipleri için de aslında koruyucu olan bu; toplumsal kutuplaşma, gerilimlerin azaltılıp, daha çoğulcu, demokratik düzen kurulması.
 
Şu an Türkiye’de ne olup bittiğini ve ne olacağını anlamak için, en iyi bakılacak ülkeler, Afrika’dakiler. Örneğin Tanzanya ve Burundi, son yıllarda darbe girişimi atlatan ülkeler arasında.
 
Mayıs 2015’te Burundi’de, General Godefroid Niyombare, Başkan Pierre Nkurunziza komşu Tanzanya’da bir toplantıya gittiği sırada, Başkan’ın “görevden alındığını” duyurmuştu. Buna karşılık, Nkurunziza’nın başkanlık makamı, Twitter üzerinden “bir darbenin söz konusu olmadığı” mesajını vermişti. Nkurunziza, durumu kontrol altına almak için Burundi’ye ulaşmaya çalıştı ama, başkent Bujumbura’nın havaalanı darbe girişimini yapanlarca kontrol altına alınmıştı.
 
Darbe girişiminin durdurulmasında en önemli etken, Genelkurmay Başkanı Prime Niyongabo’nun radyo üzerinden verdiği, “Darbe girişimi başarısızlığa uğratıldı, girişimde bulunan askerler teslim olsun” mesajı idi. Bu esnada, darbe girişiminin karşısında olan askerler, devlet radyosu ve başkanlık sarayını kontrolleri altına almışlardı. Darbeci askerler ise, devlet radyosunu ele geçirmek için harekete geçtiler. Polis de, Nkurunziza’ya destek verdi.
 
O sırada Başkan Nkurunziza, Burundi’ye döndü. Darbe girişimini yapan Niyombare kaçtı, ancak diğer askerî katılımcılar tutuklandı ve “isyan” suçlamasıyla yargılandı. Ordudan bir grup isimle beraber, eski savunma bakanı General Cyrille Ndayirukiye ve emniyet müdürleri Zenon Ndabaneze ve Hermenegilde Nimenya da hâkim önüne çıktı. Tüm bu isimlerin, yargılanmaları esnasında dayak yedikleri iddia edildi. Sonunda, sivil ve askerî darbe girişimcilerinden bir gruba (dört kişi) müebbet hapis cezası verildi, bir kısmına (dokuz kişi) uzun dönem hapis cezaları. Bir kısmıysa, beraat etti.
 
Darbe girişimi ertesi, Nkurunziza, “Güvenlik güçlerine ve halka vatanperverlikleri” için teşekkür etti. Kaçak darbeci Niyombare, kendisine bir isyan ordusu kurdu.
 
Peki, darbenin asıl kurbanı kim oldu dersiniz? Medya…
 
Darbe esnasında ve ertesinde Burundi’nin tüm haber ajansları ya saldırıya uğradı, ya müthiş bir baskıya maruz kaldı; sonunda hükümetin medya kanalları dışında hiçbir basın-yayın organı kalmadı. Nkurunziza hükümeti, darbeyi destekleyen hiçbir medya organı olmadığı halde, gazetecilere “darbe girişimcileri imişler gibi” davranan bir tavır benimsedi. Gazetecilere, tehdit, şantaj, kara listeler gibi yollarla, baskı uygulandı. Sonuçta, Burundi’de artık medya yok.
 
Peki, Burundi ve darbeyi atlatan Nkurunziza ve çevresi ne durumda? Başkan Nkurunziza, zaten darbe girişiminde önce de, üçüncü kez on yıllık bir dönem iktidarda kalmak istiyordu. Bu da, ülke genelinde büyük bir kutuplaşma yaratmıştı ve ayrıca yasalara uygun değildi; ancak, Nkurunziza, 24 Temmuz 2015’te, yani darbe girişiminden üç ay kadar sonra, başkanlık seçimine gitti. Yüzde 69 ile sandıktan galip çıktı; fakat o günden bugüne değin, Burundi sürekli çatışmaların olduğu, iktidar partisindeki isimleri de hedef alan politik suikastların gerçekleştiği bir kaos alanı. Örneğin, 1 Ağustos 2015’te, ülkenin istihbaratından sorumlu, Nkurunziza’nın “sağ kolum” dediği Adolphe Nshimirimana “faili meçhule” kurban gitti. Nshimirimana, darbe girişiminin atlatılmasında kilit rol oynamıştı ve ertesinde de, medya ile muhaliflere uygulanan baskı planının çerçevesini çizmişti. İstihbaratın kara kutusu olan bu kişi, güpegündüz arabasına yapılan bir füze saldırısı ile öldü gitti.
 
Ayrıca Burundi, komşusu Ruanda ile de gerilim yaşıyor; onbinlerce Burundili, ülkedeki kaostan kaçarak Ruanda’ya sığındı ve iki ülke savaşın eşiğine gelip gidiyor.
 
Nkurunziza, üçüncü kez başkan olduğu dönemden bu yana, muhalefeti o denli bir kenara itti ve ağır baskı uyguladı ki, ülkeden sürekli tutuklama, işkence haberleri geliyor. Birleşmiş Milletler ve Afrika ülkeleri, Burundi içi siyasi grupların, yani Başkan Nkurunziza ve muhaletin diyalog kurabilmesi için Burundi dışında toplantı düzenlemeye çalışsa da, Nkurunziza tarafı bu çabaları reddediyor.
 
İşte, böyle bir hikâye Burundi’ninki; tabii sadece ana hatlarıyla. Ama sonuç ortada; Afrika’nın artık uluslararası toplantılarda koltuğu boş kalan, yalnız ve kaos içindeki, batık bir ülkesine dönüşmüş durumda Burundi.
 
Türkiye’de de artık tüm kesimler, herkes, “Burundileşmekten” ürkerek; bir gün mülteci botlarında bugün kutuplaştığı kişilerin ellerini ölüm korkusuyla tutmak zorunda kalabileceği, en sevdiklerinin sokaklarda sebepsiz yere öldürülebileceği, değil rezidanslarda oturmak-bunu hayal etmek aç kalabileceği gerilimlerin ateşine körükle gitmesin.
 
Burundi’de kimse güvende değil; ne Başkan, ne yakınındakiler, ne muhalefet, ne sıradan vatandaş…
 
Türkiye, herkes için güvenli, demokratik bir ülke hâlâ olabilir; diyalogla, kutuplaşmaya sırt dönerek, serinkanlılık ve ortak akılla bu mümkün.