Türkiye Gazeteciler Cemiyeti seçiminin ardından
Uluslararası Gazetecilik Federasyonu 130’dan fazla ülkede geçerli olan basın kartını bundan böyle TGC üyelerine de verecek
01.05.2016
Geçtiğimiz günlerde ülkenin en yaygın ve en köklü gazetecilik meslek örgütü olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde (TGC) 45. olağan kurulu yapıldı. 3850 üyesi olan TGC’yi iki gün süresince seçim heyecanı sardı. İnternet haber sitesi ve birkaç televizyon kanalı seçim sonuçlarını kısaca verip geçti. Oysa her türlü örgütlenmeye, dayanışmaya ve uzlaşmaya karşı ayak direten böyle bir toplumda TGC seçimleri kanımca farklı düzlemlerde tartışılmalıydı. Ben de kafamdaki soruları, yeni Yönetim Kurulu’nda Genel Sekreter Yardımcılığı’na seçilen sevgili dostum Niyazi Dalyancı’ya yöneltmeye karar verdim.
Niyazi Dalyancı
Burgazada’da lacivert denize karşı, bilgisayarının başında Uluslararası Gazetecilik Federasyonu (International Federation of Journalists – IFJ) ile yazışırken buldum onu. Toplam 600 bin gazeteciyi kapsayan IFJ’nin 130’dan fazla ülkede geçerli olan basın kartını bundan böyle TGC üyelerine de vereceğini öğrenmiş oldum böylece. Turgay Olcayto başkanlığındaki yeni yönetimin ilk müjdesi bu. Belki seçime Bağımsız Bağlantısız Özgür Gazetecilik Grubu adıyla giren kadrodaki görev dağılımına bakmalıyız önce: Turgay Olcayto yeniden Başkan, Başkan Vekili Hürriyet Gazetesi yazarı Vahap Munyar, Başkan Yardımcısı TRT İstanbul Müdürlüğü'nde araştırmacı olarak görev yapan Recep Yaşar, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver, Genel Sekreter Yardımcıları Ahmet Özdemir ve Niyazi Dalyancı, üye olarak da A Haber Televizyonu Şef Editörü İhsan Yılmaz, cumhuriyet.com.tr sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven, CNN TÜRK muhabiri Göksel Göksu ve Gözlem Gazetesi İstanbul Temsilcisi gazeteci Celal Toprak.
TGC’ye kayıtlı toplam üye sayısının beşte biri (793 kişi) seçimde oy kullanmış. Bu katılım oranı bile epeyce yüksek bulunuyor. Seçimde Sedat Bakıcı’nın Başkanlığını yaptığı Emeğe Saygı Grubu ve iki bağımsız aday (Seracettin Zıddıoğlu ve Şükrü Disanlı) da yönetim kurulu için yarışmışlar. Centilmence ve dostluk içinde başlayan rekabet, seçim sonrası Sedat Bakıcı’nın kazanan grup hakkında sosyal medyada yazdığı ağır eleştirilerle ortalık biraz tatsızlaşmış ama Niyazi Dalyancı işin magazin kısmını bilge bir gülümsemeyle “eh Türkiye’nin halleri işte” deyip geçiyor. İkimiz de gazetecilik mesleğinin derin sorunlarının ve medya sektöründeki kronik problemlerin farkındayız.
Meslek örgütleri masallardaki dev ve acımasız ejderhalarla savaşan minik kahramanlar gibi adeta. Toplumdaki ideolojik yarılma, ortak amaçlarda birleşmesi gereken örgütleri de farklı noktalara savurmuş. Dalyancı, pek çok basın ve gazetecilik örgütünün birlikte hareket edemediğinden yakınıyor. Türkiye’de basın sektöründe sendikalı üye oranı yüzde üç iken beş tane sendika olmasının absürt olduğunu belirtiyor. İdeolojik ve stratejik ayrışmanın nedenlerinden konuşuyoruz sonra. Meslek örgütlerinin durumunun da ülkenin genel durumundan ayrı düşünülemeyeceğine göre söz, çıkar ilişkilerine, yerel basının sorunlarına ve Basın İlan Kurumu’nun (BİK) yapısına ve gücüne geliyor.
Anadolu basınında Basın İlan Kurumu’ndan resmî ilan dağıtımının önemini ve bazılarına göre bunun gelir kaynağına dönüşebildiğinden bahsediyor Dalyancı; bazen farklı aile bireylerinin bile ayrı ayrı gazete çıkardığını ve resmî ilan pastasından pay aldığını belirtiyor. Benim okuduklarıma göre bazen küçücük bir ilde gazete sayısı 20-30’a çıkabiliyor. Bir çoğu kes/yapıştır haberleri ile çıkıyor. Zaten dijital çağda gazete çıkarmak artık hiç de güç değil. BİK, şubesi bulunan illerde bu gazeteleri denetlemekle yükümlü ancak hükümete yakın duran, gazete niteliği taşımayan pek çok yayına toleranslı davranıldığı da bir gerçek. BİK artık bu ufak tefek gazetelerin birleşmesini, resmî ilan pastasının daha az bölünmesi ve gazetelerin niteliğinin artmasını amaçlıyor. Ancak bu tür birleşmelerin yerel basında çok sesliliği de engelleyebileceği kaygıları yok değil.
Sözü tekrar Gazeteciler Cemiyetinin işlevine getiriyorum. “Peki ne kadar etkinsiniz?” diyorum soruyu şekere bulamadan. “Yaptırımımız yok” diyor Dalyancı. “En fazla kınıyoruz, üyelikten çıkarıyoruz, hepsi bu.” En son Engin Ardıç’ın üyelikten çıkarıldığını ancak kendisinin zaten bu durumu pek de umursamadığını ekliyor. Ancak olumlu yönleri konuşarak bitirmek istiyorum sohbetimizi; Burgazada’nın o büyülü ortamında karanlık bulutları biraz olsun kovmayı diliyorum için için.
“Güzel şeyler oluyor tabii” diyor, her zamanki kalender tavrıyla Dalyancı. “Darıca’da 60 odalı yepyeni, çağdaş bir huzurevimiz olacak.” Son dönemde tüm uluslararası basın örgütlerinin ve AB yetkililerinin mutlaka TGC’nin kapısını çaldığını biliyorum. Dalyancı “artık uluslararası platformlarda daha etkin işbirlikleri yaparak gazetecilerimizin haklarını daha yüksek sesle savunabiliyoruz. Cemiyetin daha etkili olması için tüm medya sisteminin topyekun değişmesi gerekir. Bu da şimdilik mümkün olmadığına göre nefesimiz yettiğince gazetecilerin sorunlarına çözüm getirmek için çabalıyoruz” diyor Dalyancı. Tam vedalaşırken Twitter’a Charlie Hebdo dergisinin Hz. Muhammed’le ilgili karikatürünü köşelerinde paylaşan gazeteciler Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya’ya ikişer yıl hapis cezası verildiği haberi düşüyor.