Fotoğraf: Depo photo.

Türkiye’nin bir gelir vergisi sistemi var mı gerçekten?

Türkiye bir yolsuzluk cehennemidir, temel bir nedeni de vergi ödeyenlerin ne kadar vergi ödediklerini bilmemeleridir, bunun iki nedeni vardır, birincisi dolaylı vergilerin payının yüksekliğidir, her ülkede bu bir sorundur ama ikincisi de dolaysız vergi verenlerin de vergi bilincinin kaynakta tevkifat nedeniyle gelişmemiş olmasıdır…

ESER KARAKAŞ

27.06.2024

Aslında, başlıktaki sorumun kapsamını biraz daha genişleterek “Türkiye’de bir vergi sistemi var mı?” diye de yeniden sorabiliriz.

Hazine ve Maliye Bakanlığı (belki de son senelerde Saraydaki Bütçe ve Strateji Başkanlığı) her sene kamu maliyesine meraklı kişilerin taleplerini bir ölçüde karşılayan Bütçe Gerekçesini yayınlar, gelecek senenin bütçesinin TBMM’ye gelmesinden hemen önceki günlerde.

2024 Bütçe gerekçesinde de Türkiye’nin vergi yükü hesaplaması var, vergi yükü demek bir ülkede bir sene içinde toplanabilen verginin (toplam kamu geliri değil) gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı demek; bu oran 2024 Bütçe Gerekçesinde 1998’den 2022’ye kadar verilmiş, hiçbir sene bu oran yüzde 20’yi bulmuyor, 2022 senesinde yüzde 18, ve bu oranda kısmi bir istikrar var, vergi gelirlerini arttırarak enflasyonla mücadele programı sonucu muhtemelen 2023 ve 2024 senelerinde vergi yükü bir parçacık yukarı yönlü kıpırdayacak ama her durumda çok düşük bir vergi yükü var ülkemizde, bu vergi gelirinin (toplam 8.3 trilyon TL) zaten 2.6 trilyon TL’si kamu personel harcamalarına gidiyor.

Gelir vergisi tahsilatı ise 1.2 trilyon TL olacak ama sıkı durun, bu gelir vergisi tahsilatının sadece 86 milyar TL’si beyana dayalı gelir vergisi tahsilatı olacak yani yaklaşık yüzde yedisi ancak, böyle gelir vergisi kanunu ve pratiği olamaz, olmamalı, yazının başlığına dönüyorum, bizim ülkemizde bir gelir vergisi sistemi yok gibi, olan da saçma sapan.

Peki ne yapmak lazım?

Malum, herkes ekranlarda tekrarlıyor her gün, toplam vergi gelirlerinin yüzde 69’u, diyelim yüzde yetmişi dolaylı vergilerden, KDV, ÖTV gibi kaynaklardan geliyor, bu demektir ki, yüzde yirmi dolayında olan vergi yükünün yüzde 70’i dolaylı vergi yükü; ancak, bu kabul edilemez oranı değiştirmek için mali nedenlerden dolaylı vergilerin miktarını düşüremeyeceğiz, yapabileceğimiz dolaysız vergileri arttırarak dolaylı vergilerin toplam vergi yükü içindeki payını azaltmak ve böylece de vergi yükünü yüzde otuza yaklaştırmak, başka türlü gerçek anlamıyla kamu hizmeti üreten bir devlet haline gelmemiz pek mümkün görünmüyor.

Yukarıdaki soruyu bir kez daha tekrarlamak gerekiyor, dolaysız vergilerde mutlak ve oransal artış, iktisadi etkinliği çok bozmadan nasıl sağlanacak gelir vergisi sisteminde?; Türkiye’de ciddi biçimde bir servet vergisine ihtiyaç duyulduğu kanısındayım ama servet vergisi gelir vergisi dışında bir kategori olduğu için bu sorunun bugün bir yanıtı olamaz.

Aklıma ilk gelenleri okurlarla paylaşmak istiyorum ama motokuryeler, garson bahşişleri gibi saçma sapan önlemlerle olmamalı bu.

Gelir vergisi sisteminin öncelikle teknikalite sorunları var, ancak bu teknikalite sorunları büyük ölçüde aşılabilir ise sistemin hakkaniyet boyutlarının tartışılabileceği kanısındayım; hakkaniyet sorunu derken bir vergi sisteminin daha sosyal demokrat ya da daha sağ politikalara, önceliklere mi hizmet edeceği tartışması çok önemli bir tartışma ama ancak teknikalite sorunları aşılabilir ise. 

İlk aklıma gelen gelir vergisi sistemimiz içinde olan “basit usulde vergileme” (eski götürü usul) yanlışından artık geri dönmek ve tüm gelir vergisi mükelleflerini gerçek usulde vergilemek; 2024’de basit usulle yirmi milyar TL kadar gelir vergisi tahsilatı bekleniyor, burada gerçek usulde gelir vergisi uygulanırsa tahsilatın ciddi biçimde yükseleceği kanısındayım, artık sayıları bir milyona yaklaşan basit usulle vergilenenlerin temel vergi bürokrasisini halledebileceğini düşünüyorum ama bu alanda çirkin bir popülizm geliyor gündeme, mesela taksici esnafını arabalardaki o kontör ile gerçek usulde vergilendirmek çok kolay ve mümkün ama iyi ve dürüst bir siyasi otorite gerekiyor. 

Basit usulün bu kadar yaygın olduğu bir sistemde gelir vergisinin hakkaniyet boyutunu tartışmak bence çok anlamlı değil.   

İkinci aklıma gelen konu ve bence en önemlisi, her 18 yaşına gelmiş Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının bir mali yıl içinde elde ettiği tüm gelirleri tek bir gelir beyannamesi ile Maliyeye beyan etmesi mecburiyeti; elinize bir Türk Vergi Sistemi kitabı alırsanız içinde bizim gelir vergisi sisteminin üniter bir sistem olduğu yani tüm gelir unsurlarının (Gelir Vergisi Kanununda yazan yedi gelir unsuru) bir beyannamede gösterilerek ilgili vergi tarifesine göre vergilendirilmesi mecburiyeti yazar ama pratikte durum böyle olmamaktadır.

Yukarıda değindim, 2024 gelir vergisi tahsilatının 1.2 trilyon TL olacağı yazıyor ama bunun sadece 86 milyar TL’si beyana tabi gelir vergisi olacak, yani yüzde 7’si aşağı yukarı; bu durumun Türkçesi tüm beyaz ve mavi yakalı çalışanların başka gelir unsurundan iradı yoksa beyanname vermeyeceği, gelirlerinin kaynakta tevkifat ile vergilendirileceği, bu insanların sayısı ise çok yüksek.

Kaynakta tevkifat bir tahsilat yöntemi olmamalıdır, bu yöntem sadece bir tür vergi güvenlik önlemi olmalıdır, yani Maliye önemli bir gelir kaynağını kaynakta tevkifatla garantiye alır ama bu durum mükellefin (beyaz ve mavi yakalılar) ücret gelirleri için dahi beyanname vermesine engel değildir, mükellef 12 aylık brüt ücretini beyan eder, vergi bu büyüklük üzerinden tarh edilir, bu tarh edilen büyüklükten kaynakta tevkif edilen gelir vergisi mahsup edilir.

Lütfen kimse böyle bir ek bürokrasiye ne gerek var diye sormasın çünkü hukuk devleti kavramının temeli her vergi mükellefinin beyanname vermesi mecburiyetidir, bu etkin işleyen bir demokrasi için olmaz ise olmaz bir durumdur; başka bir biçimde ifade etmek istersem her 18+ vatandaşın o sene devlete ne kadar vergi verdiğini kuruşu kuruşuna bilmediği bir sistem vergi sistemi değildir, yazımın başlığına ve ilk cümleye yeniden referans veriyorum, lütfen çevrenize ve hatta kendinize bir sorun, acaba kaç kişi 2023 senesi gelirlerinden ne kadar vergi verdiğini bilecek acaba?

Türkiye bir yolsuzluk cehennemidir, temel bir nedeni de vergi ödeyenlerin ne kadar vergi ödediklerini bilmemeleridir, bunun iki nedeni vardır, birincisi dolaylı vergilerin payının yüksekliğidir, her ülkede bu bir sorundur ama ikincisi de dolaysız vergi verenlerin de vergi bilincinin kaynakta tevkifat nedeniyle gelişmemiş olmasıdır; Ankara Adalet Sarayı davet usulü ile 25 milyar TL’ye herkesin tanıdığı, saray yapımında uzmanlaşmış bir şirkete verildi, açık, rekabetçi ihale yöntemi olsa idi piyasa fiyatının 17, 18 milyar TL olabileceği söyleniyor, bir ihale yöntemi nedeniyle mükellef altı, yedi milyar ek bir yükün altına giriyordu Allah’tan yargı iptal etti, ekranlarda görüyorum, insanlar buna isyan ediyorlar, ben vergi veriyorum diyorlar ama 2023’de ben mesela 112 bin TL vergi verdim diyebilen pek yok.

Tekraren ifade ediyorum, her mükellefin ne kadar gelir vergisi verdiğini bilmediği bir sisteme gelir vergisi sistemi denemez.

Özellikle beyaz yakalı çalışanların en azından bir bölümünün çok muhtemelen gayrimenkul sermaye iradı mevcuttur, keza menkul sermaye iradı gibi ama bu beyaz yakalılar anlaşılmaz bir gerekçe ile bu gelirlerini ücret gelirleri ile birlikte aynı beyannamede göstermemektedirler, ilginç bir üniter gelir vergisi sistemi anlayışı.  

Bu gazete yazısında aklıma ilk gelen konulara giriyorum, tüm sorunları kapsamayacak doğal olarak, bir aklıma gelen de saçma sapan bir muafiyet sisteminin varlığı, vergi muafiyeti demek konular değil, sübjektif, kişiler, gruplar hedeflenerek vergi kolaylığı getirmek demek, mesela engelli mükelleflerimize getirilen vergi muafiyetleri; ben bu uygulamayı da yanlış buluyorum, “engelliler, emekliler gelir vergisinden muaf olmalı” terminolojisi sorunlu, bu kişiler, gruplar yüzde sıfır oranında gelir vergisi ödemekle mükellef olmalıdırlar, muafiyet kişiyi sistemin dışına taşıyor, sıfır oranlı vergi ile ise aynı vergiyi veriyorsunuz ama sizi vergi sistemi içinde tutuyor, beyanname vermek mükellefiyetinden çıkarmıyor ama fiiliyatta sıfır TL vergi borcunuz oluşuyor. 

Önce sistemin teknikalite boyutlarına bakmak lazım derken muradım bunlara benzer konular.

Gelelim meselenin hakkaniyet boyutuna.

Şayet sosyal demokrat politikaları gelir vergisi üzerinden yaşama geçirmek istiyorsanız nelerin yapılması gerektiği üç aşağı beş yukarı bellidir; mükellef tüm gelirlerini, bu gelirleri elde etmek için yaptığı masrafları düşerek tek bir beyannamede gösterecek ve sosyal demokrat siyasi otorite bu gelir beyanı üzerinden vergilendirilecek geliri için bir eşik değer belirleyecek ve bu eşik değeri sağ iktidarlara oranla çok daha yukarıda belirleyecek, bu birinci konu, daha sonra da iktisadi etkinliği en az bozacak bir progresif, artan oranlı vergi tarifesi belirleyecek ama bu tarife belirlenirken de en üst gelir dilimini çok çok yukarılara çektiğiniz oranlarda vergilerseniz hem vergiden kaçınmak ve hem de maalesef vergi kaçırmak yüzünden vergi tahsilatının düşeceğini gözardı etmeyeceksiniz, ünlü Laffer eğrisi çok eleştirilmiştir ama kısmi bir geçerlilik payı da yok değildir. 

Sosyal demokrat vergi politikaları uygularken sermayenin ve bilginin büyük ölçüde, emeğin ise kısmen serbest dolaşıma konu olduğu gerçeğini de unutmamak lazımdır.

Dolaylı vergilerde de daha standart mallar ve hizmetler ile üst gelir gruplarının tükettikleri mal ve hizmet grupları arasında büyük ölçüde farklılaştırmanın da bir etkinlik sınırı olduğunu yine çok gözardı etmemek gerekiyor, evet ekmek üzerine dolaylı vergi koymayalım bizim gibi bir ülkede ama daha standart mallarla üst gelir gruplarının tükettiği mallar arasında bir oran farklılaştırılması düşünülebilir ama bunun sınırı da nispi fiyatları çarpıtmış olmanın maliyetinin sosyal hakkaniyet getirisinin altında kalması koşulu ile.

Vergi meselesi çok dikenli bir konudur Vesselam.