Üçüncü Yol ya da birlik olmamakta dirlik olmak

Belki de ihtiyaç ideolojileri törpüleyerek birleşmek değil. Değerlerde birleşmek de değil. Birleşilmesi gereken yer demokrasinin kuralları

ZEYNEP GÖĞÜŞ

17.08.2016

Madem ki devlet halka olan güvenini yitirmiştir, daha kolay olmaz mı hükümetin halkı lağvedip yerine yenisini seçmesi? Müstehzi ama net, böyle sormuştu 17 Haziran 1953 Doğu Berlin işçi ayaklanmasının ardından Bertold Brecht.

15 Temmuz gecesi ve devamı… O bir türlü lağvedilemeyen halk, Mehterle 10’uncu Yıl Marşı’nı birbirine karıştırarak haykırsa da benim kulağımda hep o eski şarkı… “Durduramayacaklar halkın coşkun selini’’

Cem Karaca’nın sesinden, sözler Brecht’ten.

Urla şarabı tadında kısacık bir Ege tatilini bitirmiş, Manisa’dan geçiyoruz. Otoyol  kenarındaki ilan tahtalarında Mustafa Kemal Atatürk imzalı “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” sözü yazılı… İstanbul’un CHP tarafından yönetilen Şişli İlçesi olsaydı burası, şaşılacak bir taraf olmayacaktı. Ama şimdi, kimilerinin “İslamcı-Kemalist ittifakı” dediği, hayli yoğun bir kafa karışıklığı… 

Kabul etmeli ki, darbe girişimi sonrasının yeni idrak zemininde siyasal İslamcıların “Hakimiyet Allahındır” sözü artık olsa olsa IŞİD’e özgü bir söylem olarak sürebilir. Kemalist subaylar ve halk tarafından engellenen esasen Fethullahçı darbe girişimini doğru tahlil etmek ve sonuçlarını öngörmek için henüz erken. Değerlendirmelerin sübjektif ve temenni düzeyinde kaldığı bilinciyle ilerlemeyi göze alarak, Türkiye’nin önünde bir Üçüncü Yol fırsatı açıldığını söylemek mümkün müdür?   

Fakat nedir bu Üçüncü Yol? Asım’ın Nesli ile Mustafa Kemal’in askerlerinin birbirlerini dinlemeyi ve anlamayı başarabilmelerini içeren bir yeni durum mudur? Katı ayrışmaların törpülendiği, herkesin aklını başına devşirerek birlikte üzerinde yürüme cesaretini gösterdikleri bir yol mudur? Rövanştan, intikamdan, günah çıkartmalardan vazgeçmek midir?  

Yoksa ille de ortak paydada buluşmadan birlikte yürüyebilmek midir? 

12 Eylül Atatürkçülüğünün Kemalist ruha büyük zarar veren bağnazlıklarının bir kenara bırakılması… İnançlara aklın eşlik etmesi… Siyasal İslamcıların yeni bir okumayla referans metinlerini değiştirerek demokrasiyi içselleştirmeleri… Kürtlerin halkın oyuyla seçilmiş temsilcilerini dışlamadan bunu yapabilmek… Bunların hepsi de güzel temenniler, ama ne kadarı gerçekçi?  

……….

Gün Üçüncü Yol’un kodlarını yazma günü ise halkın dönüşümünü anlamadan buna girişebilir miyiz? Ve kim yazacak bu kodları? Tüm geçmiş günahlarına ve nadanlıklarına rağmen entelektüeller mi?  

Soruyu başka türlü de soralım: Üçüncü Yol dediğimiz, “az mevlit az opera” laik-İslam sentezi tepeden inmeci bir yol önermesi mi olmalı?  

İslamcı gelenek ile Kemalist duruşu birleştirme çabası nereye kadar mümkün? Üçüncü Yol’un kodlarının yazımına katkısı olabileceğini düşündüğüm İslamî kesim düşünürlerinde demokrasiye ve yeni yükselen aidiyet bilincine ilişkin kavramları Atatürk ve Cumhuriyet’ten koparma çabası sezmemek mümkün değilken… Oysa ki kavramlar ezelden ebede akmıyor. Yeni söylemde etleri cımbızlanmış bir Atatürk iskeletiyle yola çıkmayı mı önereceğiz? Atatürk’ün esas büyük kavgayı padişahın kullarını Batı tipi “medeni” vatandaş yapmak için vermiş olması, Türkleri Batı’ya eşit kabul ettirme mücadelesinin günümüze yansıması sökülüp atılabilir mi? Ve kime karşıydı bu mücadele? Viyana Kongresi’nden başlatırsak, Batı’nın “Doğu Sorunu” adını verdiği program, bugünkü BOP gibi bir projeyi içermekteydi. Sırasıyla Türkleri Balkanlardan atmak, Türkleri Anadolu’dan atmak ve Türkleri Orta Asya’ya sürmek… Türklerin Batı/Doğu çelişkisi yeni bir durum değil. Ancak 15 Temmuz’la diğergamlık eksikliği gösteren Avrupa ile diyalogun bugünkü gibi tümden kopartılması görülmemiş bir yeni durum. 

………….

Türkiye Avrupa’ya sırtını dönerken her yanımızda yükselen Avrasyacılık da kafaların ne denli karışık olduğunun sıkı bir göstergesi. Nereyi kapsar bu AB ve ABD’ye karşı bir seçenek olarak sunulmak istenen Avrasya dedikleri? Rusya’yı mı, İran’ı mı, Orta Asya’yı mı? Yoksa Turancı bir Türk Birliği coğrafyasını mı? Ruslardaki gibi bir Avrasya külliyatımız olmadığına göre Rusya yanlısı bir elit midir bizim Avrasyacılar? “Evraziistva” Rus düşünce dünyasının bir ürünüdür ve kastedilen Avrupa ve Asya’yı ayıran bir kıtadır en başta.  Söz konusu olan Rusçu Avrasyacılık ise oradaki jeostratejik çıkar dengesinde Türkiye’yi eksilmeden konumlandırmanın zorluklarını hesaba katmak gerekir. Üçüncü Yol’un kodlarına Batı’yı dışlayıp Avrasyacılık gibi nereye çeksen oraya bir kavram da koyamazsınız.  

Sıra büyük resimde. Türkiye büyük bir dönüşüm içinde. Hâlihazırda dışardan ve içerden format verilmeye çalışılan bir ülke görünümünde. Bir yandan TSK’yı dağıtmak, diğer yandan Türkiye’nin bölgedeki gücünü azaltmak… Hedefin bu olduğu belli. Plan, Büyük Kürdistan aracılığıyla bölgenin suyunun ve petrolünün kontrolü.  

Büyük tabloyu kaçırmadan, sosyolojik ayrıntıları önemsemekten vazgeçmeden, ama onların içinde kaybolmadan çıkılmalı Üçüncü Yol’a.  

Korkularımız var. İç savaş tehlikesi bertaraf edildi mi? Türkiye üzerindeki operasyon devam ederse ameliyat kanlı mı olacak kansız mı? OHAL bahanesiyle örneklerini görmeye başladığımız Cadı Avı ne kadar sürecek? Muhalifler susturulacak mı? İran Devrimi’nin ardından olanlar bizde de yaşanacak mı? Devrimlerin kazançları yitirilecek mi? Söz gelimi kadınların kazandığı haklar bir bir geri alınıyor. Atatürk posterleri asmak takiyye mi? İhbar günlerinin toz dumanı kalktığında geriye ne kalacak?  

Bu kuşkular giderilmeden yukarıda çizdiğim çerçevede bir Üçüncü Yol arayışına çıkılabilir mi? Yenikapı’da Nâzım’dan şiirler okudunuz, ama Brecht ile Nâzım’ın oyununu neden yasakladınız? Protestolar yükselince bu yasağı kaldırdınız, ama Cadı Avı algısını güçlendiren görevden almalar devam ediyor. 

…………

Oluşan yüksek enerji birikiminin yaşanan çalkantılarla nereye doğru akım oluşturacağını kestirmek zor. Her hâl ve kârda Üçüncü Yol’u yeni bir ideolojik yapılanma gibi öneremeyiz. Sezgilerim bana önümüzde bu kez “ideolojilerden soğuma dönemi” açılacağını söylüyor. Dönem, nehrin sularını totalitarizme doğru akıtma riski olan birleştirici yeni bir ideoloji inşa etmek yerine, çoğulculuğu koruyarak şu ya da bu fikir etrafında toplanmayı şart koşmayan bir Üçüncü Yol açılmasını gerektiriyor. 

Dayatılmakta olanın aksine, belki de gerçek ihtiyaç ideolojileri törpüleyerek birleşmek değil. Değerlerde birleşmek de değil. Birleşilmesi gereken yer “kurallar”… Demokrasinin kuralları…

Dayatmalarla geldiğimiz nokta ortada. Dışarıdan güdümlü bir gizli teşkilat devletin temel sütunlarına deprem geçirmesine neden olmuş, hepsini sıfırdan yeniden inşa etme noktasına getirmiş. 

Değer empoze edilmeye kalkışıldığında kavga çıkıyor. Zaman değerlerde değil, demokrasinin basit evrensel kurallarını yeniden hatırlayıp o kurallarda birleşme günü. Serbest seçimin demokrasinin tek girdisi olduğu yanılgısını aşıp, din ve devlet işlerinin ayrılmasından ve hukuk devletinden başlayarak ulus devletin ötesinde bir ortak vatan inşa etme günü. 

…………….

Bunların hiçbiri onları durduramayacak/ Durduramayacaklar halkın coşkun selini, demişti Brecht. 

Yaşanan derin travmaya rağmen lağvedilmesi mümkün olmayanlar için Üçüncü Yol şarkısını besteleme zamanı geldiyse, belki de gerçek ihtiyaç, birlik olmamakta dirlik olmanın notalarını yazabilmektir.