Ukrayna’nın işgaline Çin’in tavrı
Çin’in Ukrayna’nın işgaline karşı tavrı Rusya tarafına doğru yaslanan “ortada duruş” mu?
28.02.2022
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, 11 Eylül 2001 saldırıları gibi, dünyanın düzeni ve uluslararası ilişkiler açısından bir büyük dönüm noktası. 24 Şubat 2022 sabahı başlayan işgal, şimdiden Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı ilk kez silahlanma kararı alması gibi kırılmalara yol açmaya başladı.
Çin’in alacağı tavır da, bu savaşın geleceği ve uluslararası ilişkilerinin yeni düzeninin nasıl şekilleceği açısından kilit önem taşıyor. Çin’in şu ana kadar ortaya koyduğu net bir tavır yok: Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Hua Chunying’in “şahin” açıklamaları dışında henüz Beijing sessiz. Kadın sözcü Hua Chunying, “Kurt Savaşçılar” (Wolf Warriors) olarak bilinen, sert bir diplomatik çizginin temsilcisi. Dolayısıyla, her zamanki tarzı ile, Rusya’nın yaptıklarından çok, ABD’nin “hatalarına” dikkat çeken bir söylem benimsemesi de şaşırtıcı değil. Öte yandan, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Putin’in Luhansk ve Donetsk’in Moskova tarafından tanınacağına ilişkin açıklaması ertesi, 22 Şubat’ta ABD’li muadili Anthony Blinken ile yaptığı telefon görüşmesinde, diplomasi yoluyla barışa vurgu yapmıştı. Birkaç gün daha geriye gidersek, Münih Güvenlik Konferansı’nda Wang Yi’nin açıklamaları, “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğine de saygı duyulması gerektiğine” dikkat çekiyordu. Buna karşılık, 24 Şubat’ta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile konuşurken Wang Yi, Rusya’nın “haklı güvenlik kaygılarını anladıklarından” da dem vurdu.
Beijing’den ve Moskova’dan gelen resmî açıklamalara bakarsak, 25 Şubat’ta Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Vladimir Putin ile telefon görüşmesinde, işgale destek veren hiçbir yorum yapmadı. Xi’nin tavrı, daha çok Putin’e Ukrayna ile müzakereye girişmesi yönünde telkinlerde bulunmak oldu. Diğer bir deyişle Xi, Kremlin’in beklentilerinin aksine, “Çin, sorunun müzakere yoluyla çözülmesinde Rusya ve Ukrayna'yı destekliyor” mesajını verdi.
Bunun dışında Xi’nin verdiği mesajlar, son derece “steril” idi. Örneğin, “Ukrayna'nın doğusundaki durum, uluslararası toplumun büyük ilgisini çeken hızlı değişiklikler geçirdi. Çin'in konumu, Ukrayna meselesiyle ilgili olarak doğru ve yanlışa dayalı olacaktır” gibi. Xi ve Putin’in telefonlaşmanın hemen ertesinde, Çin medyasında “Rusya’nın, Ukrayna konusunda üst düzey diplomatik görüşmelere hazır olduğu” mesajını verdiği haberleri yer aldı.
Çin’in gerçek tutumu ne?
Çin’in Ukrayna’nın işgaline karşı tavrı, ABD’li analist Evan Feigenbaum’un öne sürdüğü gibi, Rusya tarafına doğru yaslanan “ortada duruş” mu?
İlk aşamada Beijing’in yönelimi, Hua Chunying gibi “kötü polisler” aracılığıyla, ABD başta olmak üzere Batı ülkelerine, kendisiyle zıtlaşmanın bir bedeli olduğunu anımsatmak gibi gözüküyor. Hua Chunying’in, “Rusya gibi büyük ülkelerin köşeye sıkıştırılmak istenmeye çalışılmasının, Ukrayna vakasında görüldüğü gibi negatif sonuçları olduğu” mealindeki Twitter paylaşımını da bu yönde okuyabiliriz.
Buna karşılık, Çin’in tamamen Rusya tarafında yer alması da çok mümkün ve Beijing açısından da arzulanır bir seçim değil. Çin için önemli olan ekonomik durumu ve Batı ülkeleriyle de köprüleri atacak biçimde “yeni bir dünya düzeni” kurmak niyetinde değil. Beijing’in emeli, “dünya düzeni kurallarında kendi çıkarlarına ve kurallarına” yer açmak. Bu açıdan, “olanı yıkıp yeni bir düzeni kurma” hedefinde olduğunu açıkça ortaya koyan Putin yönetimi ile farklılaşıyorlar.
Dahası, “ayrılıkçı bölgelerin” tanınmasının uluslararası bir içtihat haline gelmesi, Beijing’in avantajına değil. “Tek Çin” politikası çerçevesinde, Xinjiang ve dahası Tayvan’a yönelik olarak, Donbas’a yapılanın uygulanmaya kalkılması, Beijing’in asla istemeyeceği bir durum. Şimdiye değin, Çin’in Kırım’ı tanıması da söz konusu olmadı.
Beş maddelik Çin çerçevesi
26 Şubat’ta Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan açıklamada da, şu beş temel noktaya yer verildi:
“1. Çin, tüm ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve korunması gerektiğini ve BM Şartı'nın amaç ve ilkelerine gerçek anlamda riayet edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Çin'in bu tutumu tutarlı ve nettir ve aynı şekilde Ukrayna sorunu için de geçerlidir.
2. Çin, ortak, kapsamlı, işbirliğine dayalı ve sürdürülebilir güvenliği savunmaktadır. Çin, bir ülkenin güvenliğinin diğer ülkelerin güvenliği pahasına olmaması gerektiğine ve bölgesel güvenliğin askeri blokların güçlendirilmesi ve hatta genişletilmesiyle garanti altına alınması gerektiğine inanıyor. Soğuk Savaş zihniyeti tamamen terk edilmelidir. Tüm ülkelerin meşru güvenlik kaygılarına saygı gösterilmelidir. NATO'nun doğuya doğru art arda yaptığı beş genişleme turu göz önüne alındığında, Rusya'nın meşru güvenlik talepleri ciddiye alınmalı ve gerektiği gibi ele alınmalıdır.
3. Çin, Ukrayna meselesindeki gelişmeleri yakından takip etmektedir. Mevcut durum bizim hiç de görmek istediğimiz gibi değildir. Şu anda en büyük öncelik, Ukrayna'daki mevcut durumun daha da kötüye gitmesini ve hatta kontrolden çıkmasını önlemek için tüm tarafların gerekli uygulamasıdır. Sivillerin can ve mal güvenliği etkin bir şekilde güvence altına alınmalı ve özellikle büyük çaplı insani krizler önlenmelidir.
4. Çin, Ukrayna krizinin barışçıl bir şekilde çözülmesine yardımcı olacak tüm diplomatik çabaları desteklemek ve teşvik etmektedir. Çin, Rusya ile Ukrayna arasında mümkün olan en erken, en doğrudan diyalog ve müzakereyi memnuniyetle karşılamaktadır. Ukrayna sorunu karmaşık bir tarihsel bağlamda gelişmiştir. Ukrayna, büyük güç çatışmasında bir sınır değil, Doğu ile Batı arasında bir köprü işlevi görmelidir. Çin ayrıca, nihayetinde dengeli, etkili ve sürdürülebilir bir Avrupa güvenlik mekanizması oluşturmak için Avrupa güvenlik meseleleri konusunda eşit ayaklı diyaloğa girme ve bölünmez güvenlik felsefesini uygulama konusunda AB ve Rusya'yı desteklemektedir.
5. Çin, BM Güvenlik Konseyi'nin Ukrayna sorununun çözümünde yapıcı bir rol oynaması ve bölgesel barış ve istikrar ile tüm ülkelerin evrensel güvenliğine öncelik vermesi gerektiğine inanmaktadır. Güvenlik Konseyi tarafından alınan önlemler, gerilimi körüklemek ve daha fazla tırmanmaya neden olmak yerine, durumu sakinleştirmeye ve diplomatik çözümü kolaylaştırmaya yardımcı olmalıdır. Bunu göz önünde bulundurarak Çin, BM Sözleşmesi kararlarında güç kullanımına ve yaptırımlara izin veren BM Şartı Bölüm VII'nin kasten kullanılmasını her zaman onaylamamıştır.”
Çin Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında şu sözler de yer aldı:
“BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi ve sorumlu bir büyük ülke olan Çin, uluslararası yükümlülüklerini her zaman sadakatle yerine getirdi ve dünya barışı ve istikrarının korunmasında yapıcı bir rol oynadı. Barış ve güvenlik söz konusu olduğunda, Çin büyük ülkeler arasında en iyi sicile sahiptir. Biz hiçbir zaman başka ülkeleri işgal etmedik veya vekalet savaşlarına girmedik, hiçbir zaman nüfuz alanı aramadık veya askeri blok çatışmalarına katılmadık. Çin, barışçıl kalkınma yoluna ve insanlık için ortak bir geleceğe sahip bir topluluk inşa etmeye kararlıdır. Tüm hegemonyalara ve güç politikalarına şiddetle karşı çıkmaya ve özellikle küçük ve orta ölçekli ülkeler olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin meşru hak ve çıkarlarını kararlılıkla savunmaya devam edeceğiz.”
Bu söylem, Çin’in daha önce Doğu Ukrayna ve Kırım’ın ilhakına yönelik aldığı tavra oldukça benzer. Yaklaşık 8 yıl önce de Çin, “tüm tarafları itidalli olmaya, gerginliğin tırmanmasını önlemeye ve farklılıkları müzakere yoluyla çözmeye” çağırmıştı. Bu sefer farklı olan nüanslar ise, Rusya ve Ukrayna arasında denge kurulmaya; ülkeler arasında “karmaşık tarihe” dikkat çekilirken de, herkesin “güvenlik kaygılarına saygı duyulması gerektiği” vurguluyor.
New York Times’da çıkan ilginç bir haber, ABD’nin Çinli yetkililerle “kayda geçmeyen yarım düzine toplantı yaparak istihbarat paylaşımı yaptığını” ve Beijing’i Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusunda uyardıklarını öne sürüyordu. Diplomasi muhabiri Edward Wong’un haberine göre, Çinli yetkililer Joe Biden Yönetimi’nin istihbarat paylaşımını ciddiye alıp, Ukrayna’nın gerçekten işgal edilebileceğini inanmamıştı. Hatta, bir toplantının istihbaratını Rusya ile paylaşmışlardı. Bu haber doğru ise, uluslararası politika sahnesinin önünde çekişen Çin ve ABD, arka planda “istihbarat paylaşıyor”. En azından, Washington’un Beijing’e istihbarat aktarması söz konusu.
Haberin daha geçerli olabilecek kısmı, Beijing’in Putin’in Ukrayna’yı gerçekten işgal edebileceğine inanamaması olabilir. Gerçekten de, Çin’de yönetim genelinde ve siyasi analiz yapan çevrelerde pek çok kişinin, Putin'in tehditlerini yerine getirmesine şaşırdığı söyleniyor. Belki de bu nedenle, Beijing Kış Olimpiyatları sırasında Vladimir Putin ve Xi Jinping ile buluşmasında sarfedilen Çin-Rusya ilişkilerinin “sınırsız” olduğu söyleminin de sınırına gelindiği bir noktadayız. O sınır da, Beijing’in ekonomik istikrar ve büyümeyi önceleyerek, kaderini diğer hiçbir ülkeye bağlamak istememesi.
—
Tepedeki fotoğraf: Kiev'de Rus bombardımanı sonrası meskun bir mahallenin görünümü. Genya Savilov/AFP/Getty Images