USS Liberty / 2 • Yalanlar ve Deliller

Telsize sarılan USS Liberty muhabere görevlileri gördüler ki, gemiden kullanılabilen beş frekanstan dördü bloke edilmişti.

ÜMİT KIVANÇ

19.05.2021

Teğmen James Ennes, USS Liberty'de o facia gününden sağ çıkan öbür arkadaşları gibi, olayı “trajik bir kaza” olarak niteleyip özür dileyen İsrail yetkililerinin açıklamalarındaki pek çok unsurun gerçeğe uymadığını anlatıyor. 

İsrailli yetkililer, herkesçe uydurulmuş, inanılmaz ve gerçek-dışı” bulunan hikâyelerine göre, ABD istihbarat gemisini bir Mısır gemisiyle karıştırmışlar, o yüzden bombalamışlardı.

İsrail'in Liberty'yi benzettiklerini iddia ettiği Mısır gemisi, Al Kuseyr 90 metre boyundaydı, 152 metrelik Liberty'nin yarısından biraz uzundu. Ondan 6,5 metre kadar da daha dardı. Al Kuseyr’in tonajı kimi yerde 2.640, kimi yerde 4000 groston olarak veriliyor, oysa öbürü 10.000’in üzerinde. Al Kuseyr eski, her tarafı paslanmış bir gemiydi ve görünüşünün Liberty ile alâkası yoktu. 

Liberty'nin üstünde özel antenler vardı, hele bunlardan biri, sadece bu gemide ve onun kardeşi Belmont'ta bulunan, 1967 yılı için ultramodern sayılabilecek bir özel cihazdı. (Sözkonusu olan, bugün "uydu anteni" dediğimiz antenlere benzeyen ve gözümüzün artık alışmış olduğu, ama o dönem için özgün bir nesne.) Liberty'nin kıç tarafında ayrıca yaklaşık 6,5 metre eninde, 11,5 metre yüksekliğinde, 10.000 vatlık bir TRESSCOMM mikrodalga anteni vardı. (Alanın uzmanı değilim, bunlarda terim hatası yapıyor olabilirim; affedin.) Yani bu geminin paslanmış, köhne bir yük gemisiyle karıştırılması imkânsızdı.

Gerçi bunlar bir yana da bırakılabilirdi, çünkü İsrail uçakları ve hücumbotları USS Liberty’yi delik deşik ederken Al Kuseyr’in, İskenderiye limanında bağlı olmakla kalmayıp, “hareket edemez halde” olduğu da anlaşılacaktı.

İsrail’in “karıştırdık” iddiasının iler tutar yeri yoktu, görüldüğü üzre. Ancak saldırganın savunmasındaki sallapatilik ve tutarsızlık bununla sınırlı değildi.

İsrail, saldırdığı geminin 28 knot süratle seyrettiğini, deniz savaşları kurallarına göre 20 knot'un üstünde seyreden her teknenin düşman sayılmasının meşru olduğunu öne sürüyordu. Gelin görün ki, USS Liberty'nin azami sürati 18 knot’tu, 28 knot’la gidemezdi. Zaten sağ kalan mürettebat, saldırıya uğradıkları sırada gayet yavaş, 5 knot hızla seyretmekte olduklarını söylüyordu. Daha tuhafı, İsraillilerin “benzettik” dediği Al Kuseyr’in azami hızı 14 knot’tu! Saldırıya uğradığı sırada USS Liberty'nin uluslararası sularda bulunuyor oluşuysa, İsrail’in savaş kuralına sığınışını baştan geçersizleştiriyordu.

İsrailli yetkililer, jetlerinin ateş açmadan önce geminin etrafında üç tur dönüp bayrak aradığını, ABD bayrağı görmediklerini iddia ediyorlardı. Liberty, ABD donanmasının bütün standart işaretlerini taşıyordu, numarası, adı yazılıydı üstünde. Bayrağı da elbette vardı. Üstelik 1,5 x 2,5 metrelik gündelik bayrak ilk saldırıda hasar gördüğünden yerine hemen 3 x 5 metre boyundaki tören bayrağı çekilmiş ve saldırı boyunca yerinde kalmıştı. (Mürettebat o gün üç ayrı bayrak çektiklerini söylüyor.)

İsrailliler, hücumbotlarının bir torpil attıktan sonra Amerikan bayrağını görüp ateşi kestiğini ve hemen yardıma giriştiğini söylüyorlardı. Oysa torpil patladıktan sonra İsrail hücumbotları 40 dakika daha ateşe devam etmişler, suya atılmış kurtarma sallarını bile vurmuşlardı. Torpilin patlamasından ancak iki saat sonra yardım teklifi yapmışlardı.

 

Denizaltı muamması

Saldırıdan az sonra, Liberty'de bulunanlardan birkaçı, geminin çok yakınında bir periskop gördüklerini bildirmişlerdi. Periskop bir gözükmüş, kaybolmuştu. Bu periskoptan başlayan hikâye, sağ kalan denizcilerin öğrenip aydınlatamadığı bir muhtemel denizaltı operasyonuna uzanmış, karanlıkta kalmıştı. Ancak Liberty mürettebatından biri tesadüfen o denizaltıdaki erlerden biriyle karşılaşmış, bu er, denizaltıdakilerin saldırıya ilişkin fotoğraflar çektiklerini, bunları bir subayın Pentagon’a götürdüğünü iddia etmişti. Liberty’den bir başka denizci, yakınlarında denizaltı bulunduğunu doğrulattığını, ancak doğrulayan kişinin “başkasına söylersen inkâr ederim” dediğini anlatmıştı. Liberty’nin telsizcilerinden biri, saldırıdan hemen önce kısa bir sinyal yakaladığını, Washington’a ilettiğinde “bunu hemen yok et” emri aldığını ileri sürmüştü. Hepsi, uğradıkları saldırı ve sonrasında olayın etrafına örülen gizlilik duvarının, o vakit çok gizli tutulan hassas bir denizaltı operasyonuyla açıklayamadıkları bir bağlantısı olduğundan şüpheleniyorlardı.

M. Ennes Jr., “denizaltıdaydım, fotoğraf çektik” diyen bir denizci daha buldu. Ve sözkonusu denizaltının adını öğrendi: USS Amberjack BB522. 1967 Haziran’ındaki görevi, “Mısır sularında keşif yapmak”mış. Liberty’ciler bu denizaltının o tarihte orada olduğunu Savunma Bakanlığı’ndan doğruladılar. Başkalarını da buldular. Kimisi saldırı sırasında Liberty’nin tam altında olduklarını ileri sürdü, patlamaların şiddetinden ötürü biz saldırıya uğradık sandık, dedi, kimisi fotoğraf çekecek donanıma sahip olduklarını ama çekip çekmediklerini hatırlamadığını söyledi…

Amberjack'in kaptanıysa her şeyi inkâr ediyordu. Denizaltısının saldırı sırasında Liberty'ye 100 mil mesafede bulunduğunu ileri sürüyor, mürettebatından dört kişinin aksi yöndeki beyanları üzerine, “Yanılmış olmalılar,” diyordu.

Liberty mürettebatı bunu neden bu kadar kurcalıyordu?

O vahşeti yaşamış, ölümden dönmüş Liberty mürettebatına kimse sahip çıkmıyor, İsrailliler de onları yalancılıkla ve, doğru tahmin ettiniz, anti-semitizmle suçluyorlardı.

Saldırı, ABD Deniz Kuvvetleri tarihinde Kongre tarafından soruşturulmamış bu tür tek olay olarak kalacaktı. Oysa meselâ Arap Körfezi'nde USS Stark'ı vuran tek bir Irak füzesiyle ilgili olarak 300 kişinin katıldığı, yedi ay süren soruşturma yapılmıştı. 

 

“Pearl Harbor kadar kaza” 

International Journal of Intelligence and Counterintelligence dergisinin sonbahar 1995 sayısında (cilt 8/sayı 3), Reverdy S. Fishel, USS Liberty’ye İsrail saldırısının kaza olmadığına ilişkin kanıtlar sundu. “The Attack on the Liberty: an ‘Accident’?” (“Liberty’ye saldırı: bir ‘kaza’ mıydı?”) başlıklı yazısında Fishel, “Japonların Pearl Harbor baskını ne kadar kazaysa bu da o kadar kazaydı,” diyordu.

Fishel’in anlattıkları şu ana kadar öğrendiklerimizi doğruluyor: İsrail uçakları Gazze açığındaki geminin üzerinden sabah 06.00 ile öğlen 12.15 arasında sekiz defa geçtiler. ABD telsizcileri, iki ayrı görüşmede, İsrailli pilotların geminin ABD gemisi olduğuna ilişkin anonslarını kaydettiler. Hava güzel, görüş açıktı. Geminin bayrağı apaçık seçilebilirdi.

Ancak saat 14.00’te önce jetler, sonra hücumbotlar, hiç beklenmedik şekilde saldırıya geçti. USS Liberty, dev antenlerle, dinleme cihazlarıyla donatılmış istihbarat gemisiydi. Toplu tüfekli savaş gemisi gibi görünmüyordu. Acil durumda kısa süre kendini savunabilsin diye yerleştirilmiş makineliler dışında silahsız olan gemiye jetler füzeler ve napalm bombası attılar. Liberty kendini hiç savunamadı. Baş taraftaki makineliler ilk saldırıda devre dışı kaldı. Yangın bombalarının yolaçtığı alevler, duman ve aşırı ısı nedeniyle mürettebat mevcut üç-beş silahın yanına bile yaklaşamamıştı. 

Telsize sarılan USS Liberty muhabere görevlileri gördüler ki, gemiden kullanılabilen beş frekanstan dördü bloke edilmişti. Acil durumlar için kullanılan uluslararası frekans da bunlar arasındaydı. İronik, ama Liberty'nin blokajı aşıp telsiz mesajı yollayabildiği kısacık anlar, jetlerin roketlerini ateşlemesine denk düşüyordu. Böylece Liberty, 400 mil kadar mesafede, Girit açıklarında bulunan 6. Filo’ya yardım çığlığını ulaştırabildi.

Ancak o sırada İsrail jetleri yerlerini hücumbotlara bırakmış, onlar torpil atmaya başlamışlardı. Beş torpil attılar. Bunlardan biri 25 insanı öldürdü. Sonra gemiyi sardılar, 40 dakika boyunca, güvertedeki yaralılar, yangın söndürücüler dahil her şeye, her yere ateş ettiler. Liberty personeli geminin batacağını düşünüp kurtarma sallarını suya attığında, bunları da taradılar.

6. Filo çevresinde buna karşılık ne yapılacağına dair telsiz haberleşmesi (“flaş” koduyla geçilen mesajlarla) yoğunlaştığında, İsrailliler ABD büyükelçiliğiyle irtibata geçip “kazaya” ilişkin haberi verdiler. S. Fishel şöyle diyor: “Bu herhalde dünya deniz savaşları tarihinin en uzun ‘kaza’ saldırısıydı – bir saat onbeş dakika sürmüştü.” 

İsrail Golan'a saldırdığı sırada ABD’nin Beyrut Büyükelçisi olan Dwight Porter, 1991 Kasım’ında, gazeteci Rowland Ewans'a, saldırıdan hemen sonra CIA istasyon şefinin kendisine deşifre edilmiş İsrail ordusu mesajlarını gösterdiğini anlatacaktı. Bunlara göre, pilotlara Liberty'ye saldırma emri İsrail Savunma Bakanlığı’nca verilmiş, pilotlardan biri hedeftekinin Amerikan gemisi olduğunu bildirdiğinde emir tekrarlanmıştı: “Gemiyi vurun!” Buna karşılık gemide Amerikan bayrağı gördüğünü söyleyen pilot, bu sefer vur emrine ilâveten bir de azar işitmişti. Ve bugün bildiğimiz gibi, emri yerine getirmişti.

Gazeteci Evans, ayrıca Amerika doğumlu bir İsrailli albaydan da çeşitli bilgiler almıştı. Albay Seth Mintz, saldırı sırasında Tel Aviv'deki savaş merkezindeydi. Şöyle demişti: “Herkes onun Amerikan gemisi olduğunu ve Liberty olduğunu hissediyordu… Geminin üstündeki işaretlere, bayrağına dair yorumlar yapılıyordu. Odadaki herkes onun Amerikan gemisi olduğuna inanıyordu.” Mintz, İsrail'in “suçlu olduğunu” söylemişti.

 

Kendini yalanlamak

Liberty’nin telsizinin, sadece bu geminin haberleşmesini engelleyecek şekilde bloke edilişi, saldırganların kime saldırdıklarını gayet iyi bildikleri konusunda -eldekilere eklenen- bir başka güçlü kanıttı. Bunun için, hedefinizin haberleşmesini  izlemiş olmanız şarttı.

İsrailli yetkililerin kendilerini savunmak için koz niyetine ortaya sürdükleri her delil, onların failliğine yeni kanıt oluşturuyordu. Geminin kimliğini Liberty'nin bir ara verebildiği imdat mesajından öğrendiklerini de söylemişlerdi meselâ. Ama bu mesajdan sonra saldırı tam 66 dakika daha devam etmişti. Torpilleri atan hücumbotlarını durdurmamışlardı.

İsrailliler, rüzgâr olmadığından bayrağın dalgalanmadığını, seçilemediğini iddia ettiler. Bayrağın apaçık seçilebildiği ortaya konunca, bu sefer de, Liberty'yi ABD bayrağı takmış düşman gemisi sandıklarını söylediler. Ancak aralarındaki haberleşmede -onu da ABD’liler dinlemişlerdi- böyle bir laf geçmemiş, bu sonradan uydurulmuştu.

İsrailli yetkililerin bir iddiası da, gemi kimliğini bildirmeyi reddettiği için hücumbotların jetleri çağırmış olduğuydu. Oysa daha Liberty onların radarlarına girebileceği mesafeye gelmeden jetler saldırı için harekete geçmişti bile. Zaten İsrailliler de sonradan kendi dediklerini inkâr ederek, jetlerin hücumbotları çağırdığını söyleyeceklerdi.

İsrail ordusu kendini yalanlıyordu. İddialarına göre, Jane’s Fighting Ships (Savaş Gemileri) kataloğundan Liberty’nin fotoğraflarına bakmışlardı. Tel Aviv’deki ABD Deniz Ataşesi’ni iki defa telefonla aramışlar, izledikleri geminin Liberty olup olmadığını sormuşlar, o bölgede ABD gemisi bulunmadığı cevabını almışlardı. Geminin -Liberty ile boy-pos, görünüş bakımından alâkası olmayan, limanda bağlı Mısır yük gemisi- Al Kuseyr olduğuna böylece hükmetmişlerdi. 

İki gemi arasındaki benzemezlik faslına girmeye bile gerek yok, çünkü hem Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliği’nden yetkililer hem de Deniz Ataşesi, bu telefon görüşmelerinin hiç yapılmadığını söyledi. Yapılmış olsaydı zaten şuna hükmedilecekti: İsrailliler geminin kime ait olduğunu ve cinsini bilmekle kalmıyor, bizzat Liberty olduğunu da biliyorlardı!