Uzaylı Yazılar 1: Güncel olmayanın güncelliği.
Damoetas ve Daphnis arasındaki aşkta, galip ya da mağlup, âşık ya da mâşuk, ateş ya da pervane yoktur: aşkları çatışmasız, tamamlayıcıdır.
26.10.2021
Dünya işlerinin oluşumu, kökenleri ve gidişatı hakkında bir tutarlılık arayışını bırakalı çok oldu.
Bir zamandır sadece dünya işleri değil, insanların hayatlarında tutarlılık aramanın da gereksiz olduğunu düşünmeye başladım. Boşuna bir çaba bu “tutarlılık arayışı” demem şundan: koşulların sadece tarihsel olarak değişmesi değil, kişilerin yaşamı, özlemleri, arzuları, tutkuları, istekleri, hayalleri de her şeyin her an değişebilmesine yol açtığı için, varılan her sonuç, verilen her hüküm kısa sürede battal kalabiliyor. Toplumlar da, kişiler de, beklentilerin tam aksini yapabiliyorlar, sonra o yaptıklarının da tam aksini yapabiliyorlar. Bunu aşağılık bir şeymiş gibi görenler var: Fırıldak, dönek, hain sözcüklerini dillerinden düşürmeyerek. Onlardan değilim, tutarlılık arayışını boş bulmak, şaşkınlığa düşmemeyi, değişmenin nedenlerini anlamaya çalışmayı, bu arayışı bırakmayı gerektirmiyor elbette. Bir şeyin öyle olduğuna karar vermek, o şeyin neden ve nasıl ve ne zaman öyle olduğunu merak etmemeyi, kimi zaman, durduk yere, “Aaa, bu da nesi böyle, nereden çıktı bu?” nidaları atmamızı engellemediği gibi, bu arayışın, bu anlamlandırma çabasının büsbütün gereksiz olması anlamına da gelmiyor.
“Bu şimdi niye böyle oldu?”, “Bunun böyle olmasını gerektirecek bir şey yoktu, ne oldu da bu oldu?” sorularının cevabını aramak —bazen de bulmak, ya da bulduğunu zannetmek—, aslında kendi başına değerli addedilmesi gereken bir çaba da olabilir (“olmalı” diye anlayın siz!).
Bu çaba, anlamlandırma çabası, en basit sözcüklerle, cümlelerle ifade edersem, aslında, cehaletin hayatın her bir alanını kapladığı, kaplamakla kalmadığı, övüldüğü, göklere çıkarıldığı ve bilginin, bilmenin, doğrunun aşağılandığı, yerlerde sürüklendiği dönemlerde (ve öyle, sanıldığı gibi, sadece bizim zamanımıza has bir durum da değil bu), sadece “nadirattan” ve “azınlıkta” olduğu için bile korunmaya değer.
Tabii, ilginç olan da şu: yaşamaya ve düşünmeye devam edebilmek, galiba, kesin hükümler verebilmek, bazı şeylere sorgulamadan inanabilmekle mümkün oluyor, yoksa nasıl mesela her “nadir ve azınlık” olanın korunmaya değer olduğunu iddia edebiliriz? Bu iddia, sadece bazı durumlar, bazı şeyler, bazı dönemler için geçerli olmaz mı?
Elbette öyle. Ve bu türden iddiaları, ebedî kesin hükümler vermez, hakikat tekeline sahip olduğumuzu iddia etmez, bu “öyle olduğuna inandığımız” doğru ve söylemleri yanlışlamaya kalkanları ortadan kaldırmaya yeltenmez, onların hayat ve ifade hakkına sonuna kadar, en az kendimizinkinin meşruluğuna inandığımız kadar inanır isek kullanabiliriz. O zaman belki “genelleştirme” dediğimiz şeyi yapmaya hakkımız olabilir.
“Güncel olmayan görüşler” öne süren bir düşünürün dediği gibi, geçmişe dair hakiki bir bilgiye sahip olduğunu iddia eden bir bakış açısının bugüne dair söyleyebileceği ne olabilir? Güncel olan hakkında hiç de güncel olmayan, tozlu, eski, geçmiş, gereksiz ve hattâ battal yorumlar silsilesinden başka? Ama bu da güncelliğe bir müdahale, zamana karşı bir duruş, zamanı ciddiye almak ve onu değiştirmeye çabalamak değil mi? Sevdiğim bir sözcükle, “beyhude” de olsa, “beyhudeliğin” de zamana dair bir kavram olduğunu bilmek, bir zaman sonra, beyhude olanın öyle olmayabileceğini düşünmek ve bu umutla, evet umutla, bir şeyler söylemek de, davranmak da, tutum almak da, aslında “siyasi” bir tavır değil mi? Öte yandan, eğer güncel dediğimiz şey, bugünlerde, son zamanlarda olup bitenler ise, son zamanlarda, dünyanın çeşitli köşelerinde, kendi kendilerine, hiç de “güncel” (siz “medya ve sosyal ağlarda yer alan” anlayın) olmayan meselelerle uğraşanlar da “aktüalite”den sayılmaz mı?
O yüzden, her hafta yazmayı istediğim “Uzaylı Yazıların” havasını verebilmek için, bu ilkini Theokritos’un 6. İdil’inde yer alan bir mesele ile sonlandırmak istiyorum: Bir canavar âşık olabilir mi?
Bu çobanıl şiir, şairin dostu Aratus'a hitabıyla başlar. Ve iki çobanın, Damoetas ve Daphnis’in, sürülerini otlatırlarken giriştikleri âşık atışmasını anlatır. Aslında ikisi de birbirlerine kur yapmaya çabalamaktadır: birini sakalı yeni bitmiş, diğerinin yanaklarını ayva tüyleri kaplamıştır. Daphnis, Tepegöz Polyphemos ile su perisi Galateia arasındaki ilişkiyi ele alır (daha ziyade “oynaş”): “Hey Poliphemos, hey Kyklop! Galateia keçilerine elma atıyor ve senin için ‘bu çoban umutsuz bir vak’a’, ‘ne duyarsız bir sevgili’ diyor; ve sen, kavalını ahenkle üflerken bakmıyorsun ona, oralı bile değilsin lakayt canavar, bîgâne Tepegöz. […] Bu nazlı su perisine hayran hayran bakarsın, o kaçar; sen yüz vermezsin, bu kez o senin arkandan koşar, seni baştan çıkarmak için elinden gelen işveyi ardına komaz. Ah Tepegözüm, ah Polyphemosum ah, aşk sarar saklar her şeyi, çirkinliği bile.”
Daphnis’in şarkısını takiben Damoetas, Polyphemos’un ağzından ve Daphnis’in onu daha çok arzulaması, aşkıyla yanıp tutuşması için şarkısını söylemeye başlar: Polyphemos, Galateia’yı kıskandırmak için başka perilerden söz eder, aslında bir canavar olarak hiç de fena olmadığını, basbayağı yakışıklı, dal gibi bir delikanlı olduğunu söyler.
Ardından, şiir bitince, iki oğlan kavallarını değişirler ve birbirlerine sarılır, kırlara uzanırlar. Bu atışmanın galibi yoktur. Çünkü onlar “yenilmezdirler”, der Theokritos.
Yorumcular, Damoetas ve Daphnis arasındaki ilişkiyi, Polyphemos ve Galateia arasındaki ilişkinin aksine ideal aşk olarak yorumlamıştır. Damoetas ve Daphnis arasında paylaşılan ideal aşkta, galip ya da mağlup, âşık ya da mâşuk, ateş ya da pervane yoktur: aşkları çatışmasız, tamamlayıcıdır. Oysa barbardan daha barbar, ilkel, insanın en canavarı Polyphemos ve Galateia arasındaki ilişki, alay, kasıtlı cehalet ve hakiki sevginin olmayışı ile tasvir edilmiştir: dedim, bu bir oynaş’tır. Bu nedenle Theokritos, doğru olan Damoetas ve Daphnis’in arasındaki çatışmasız, uyumlu aşktır, bu türden bir birlikteliktir esas olan diyebilmek için, doğru olmadığına inandığı, ama hayat içinde sıklıkla karşılaşılan Galateia ve Polyphemos arasındaki türden bir ilişkiyi karşı-model olarak sunar: ne gerek vardır yalana dolana ve oyuna?
Aşkı bir kenara bırakalım: Polyphemos, tüm bir Yunan dünyası için, toplum dediğimiz bir arada yaşama biçimini oluşturan tüm değerlerin dışında yaşayan, onları hakir gören, insanı insan yapan tüm toplumsal sınırların dışında varolan bir canavardır. Ama, Theokritos doğru bulmasa bile, onun aşkı bugünkü “tutkulu” aşklara daha da yakın olabilir mi? İşte size hiç de güncel olmayan bir hikâye, ve güncelliğe ilişkin bir soru…
Tepedeki imaj: Polyphemos'un Başı (heykelden kesit), Eski Yunan veya Roma, M.Ö. 150 veya sonrası. (Boston Güzel Sanatlar Müzesi)