Uzaylı Yazılar 16: Allahım Bizi Baştan Yarat.

Homo sapiens öldürmeye hep devam etti: Eskiden aşulean tipi baltayla, şimdi tank, tüfek, havan ve F-16’larla. Bazen de kürekle, bıçakla.

LEVENT YILMAZ

09.02.2022

Maalesef, yaratılmadık. Yaratıldıydıksak da, kâmil bir yaratık olarak yaratılmadığımız kesin. Hele de omurgalılar olarak karalara çıkışımız gayet büyük bir tesadüf. François Jacob’un dediği gibi, hafiften şaşkın bir balık kendisini sahile atıp da yüzgeçlerini ayak-bacak zannedip yürümeye kalkışmasaydı, büyük ihtimalle karada omurgalılar da olmayacaktı. İlk omurgalıların dünyada belirişi Paleozoik (Eski Hayat) dönemde, Cambrian (yani Galler bölgesindeki buluntuların tarihlendiği dilim) ile Ordovican (yine o coğrafyadaki bir Kelt kabilesinin bölgesinden ismini alan zaman dilimi) arasında. Çince konuşmuyorum yani! Tarihlersek, 540 milyon yıl ile 490 milyon yıl arasında beliriyor omurgalılar. 

Memeliler ise daha geç: onlar da Mezozoik (yani Orta Hayat) döneminin Jurassic (hani filminden hatırladığımız, ve Avrupa’daki Jura dağlarında bulunmuş kalıntılarla belirlenen) diliminde ortaya çıkıyorlar: Yani, 208 milyon yıl önce. 

65 milyon yıl ise, bugün de rastladığımız türlerin ilk ataları, primatlar ortaya çıkıyor. Bu primatlar arasından da milyon yıllar boyunca geçirilen evrim sonucunda, bildiğimiz türlerin isimleri ortaya çıkıyor. Lemürler, Yeni Dünya Maymunları, Eski Dünya Maymunları, Gibbonlar, Orangutanlar, Goriller, Şempanze ve Bonobolar ve en nihayet İnsanlar. Evrim sonucu, 5.3 milyon yıl önce, insan, yani “hominini”, akrabaları şempanze ve bonobolardan farklılaşıyor. Bu tür ise, temel olarak Doğu Afrika’da, bugün büyük göller bölgesi diye bildiğimiz bölgenin kuzey ve güney hattı, yani Rift Vadisi boyunca hareket halinde. 

Tabii, hareket halinde de, akrabalarından farklı olarak, bu “hominini” adındakiler, dört değil, iki ayak üzerine dikeliyorlar. 4.2 ile 3.9 milyon yıl önce, neden olduğunu çok da bilmediğimiz bir biçimde, artık, atamız “australopithecus” iki ayak üzerinde yürümeye başlıyor. İki ayak üzerine dikildiğinde de hamile kalan hanımların bel yapıları, kalça ve rahim düzenekleri de farklılaşmaya başlıyor. Bu durumda, vücut, daha formasyonunu tamamlamamış olan bebeği dokuz ay civarında dışarı atıyor. Herkes bilir, memelilerde doğumdan hemen sonra küçük tay, bebe sıpa falan sıçramaya koşmaya başlar; oysa, iki ayak üzerine dikilen türümüzün doğurduğu velet, sıçramak ne kelime, sürekli ve kesintisiz bir bakıma muhtaç: Çünkü daha cenin. Ne elleri el, ne ayakları ayak, ne de beyni beyin. O yüzden de zaten, insan yavrusu iki yaş civarı ayaklanıp akıllanıyor. Ama o da yeterli değil: İnsan yavrusunun bakımı lazım, en az on iki-on dört yaşına kadar; kendi başına hayatta kalabilmesi için. Dolayısıyla, iki ayak üzerine dikilmek, diğer memelilerde görmeyeceğimiz türden bir toplumsal örgütlenme gerektirecek. 1974’de Etiyopya’da Hadar’da bulunan ve o zamanın hit parçası Beatles’ın "Lucy in the Sky with Diamonds" şarkısından esinlenerek adı Lucy konulan hanımefendi, işte böyle bir dünyada yaşamakta.

Bir de eller var tabii; boşta kalan ve ne yapacağımızı bilemediğimiz eller. Bu eller, 2.5 milyon yıl önce alet kullanmaya başlıyor. Taşları sopaları alet olarak kullanmaktan söz etmiyorum. Oldovan vadisinde bulunan, bir taşı, diğer bir taşa vurarak onu keskinleştiren ve başka bir şey, “alet” yani balta, bıçak vs. haline sokan bir zekadan söz ediyorum. Ne güzel. Artık, türümüz, korkudan ödü patlayan, sürekli kaçan, saklanan yaratık olmaktan çıkıp, diğer hayvanların bıraktıkları leşlerle beslenmekten de kurtulacak; kendisi avlanacak! Alet tekniğini gayet inceltecek, sofistike hale getirecek. 1.5 milyon yıl önce Aşulean dediğimiz, gayet gelişmiş obsidiyen mızrak, ok ucu gibi şeyler üretir hale gelecek. Avı, uzaktan avlayacak, öyle pehlivanlar gibi avın üstüne atlayıp deli kuvvetiyle boynunu falan kırmayacak. Yani, ok ve mızrak icat olduğunda, mertlik de çoktan bozulmuş olacak. Tabii bununla birlikte de beyni de büyüdükçe büyüyecek: Büyük beyin, büyük namertlik! Vücudun yüzde ikisini oluşturan insan beyni, metabolik enerjimizin yüzde 18’ini yutmaya başlayacak. Hiçbir hayvan türünde olmayan bir oran bu. 

Kısa keseyim: 1.2 milyon yıl civarında bu bizim atalar, Rift Vadisi boyunca kuzey ve güney hattında harekete geçecekler ve Afrika’dan çıkmaya başlayacaklar. Evrim teorisi kısaca şunu der ya: doğal ortama en fazla uyum gösteren hayatta kalır. Bizim atalar öyle değil: Doğal ortamı boza boza, kendilerine uyduracaklar. Elbise, ayakkabı, çardak vs. yapıp, bir zaman sonra da herkeslerin korktuğu ateşi kontrol edecek, herkesleri de ateşle korkutmaya başlayacak: Güvenlik her şeyden önemlidir elbette!

İki yüz elli bininci yıla geldiğimizde, biz şimdiki insanların da atası olduğu varsayılan Homo Sapiens yavaş yavaş tarih sahnesindeki yerini alacak. Daha önceki tüm homolardan daha zeki, daha korkutucu, daha yıkıcı: çünkü doğadaki belki de en zayıf, en zavallı yaratık. Kendisine en yakın tür olan Neandarthelleri de silecek dünya yüzünden. Aletler artık avlanmanın ötesinde benzerlerin kafalarını da kırmaya yarıyor. Dünya bu dönemde Buz Çağı’nı yaşamakta: Hayatta kalmak zor, çok zor. Kaynaklar kısıtlı. Enerji en çok ihtiyaç duyulan şey. Beyin büyümüş, 1350 cc’ye varmış ama dünyanın çivisi çıkmış; yemek yok. Ama toplaştıkları yerlerde başka bir şey geliştirmeye başlamışlar: Simgesellik. Ölüleri gömmekle başladıkları bu yolculukta, konuşmaya da başlamışlar, hatta simgesel kültürlerine dair bulduğumuz bir örnek de var: Güney Afrika’daki Blombo mağarasından çıkma, üstünde rastlantısal olamayacak geometrik çizgiler olan bir küçük taş parçası; aşı boyalı. Artık koyunlarını mı sayıyorlardı, yoksa, hapishanede gün sayanlar gibi çizik mi atıyorlardı, bilinmez; ama artık sayıyorlar, soyutluyorlar, düşünüyorlardı. 

Bu tarihten sonra bol bol mağara resmi yaptılar. En ünlüleri Chauvet, Lascaux falan. Buz Çağı bitti 18 binli yıllarda. On iki binli yıllarda yarı-yerleşik ve rastlantısal tarıma geçtiler, Ortadoğu’da. Yine Ortadoğu’da, özellikle de kuzey Mezopotamya’da, Karacadağ civarlarında da, anlaşılan, buğdayı evcilleştirdiler ve artık yerleştiler. Sonra… Sonra, ekip üretenlerin ekip ürettiklerini, daha sağlam madeni silahlar üreten bir takım başkaları gelip çalmaya başladı. Çal, çal nereye kadar? Dediler ki, biz çalmayalım, siz bize ürettiklerinizin büyük bir kısmını verin, biz de sizi kesmeyelim, hem de kesecek olanlardan koruyalım. Nurtopu gibi devletlerimiz oldu. Haydut çetelerinin hukuku genelleşti, korku ve rıza, devlete biatı genelleştirdi. 

Bin yıllar geçti, devlet dönüştü dendi, sonra halk egemenliği dendi, sonra demokrasi dendi. Ama homo sapiens her halükârda öldürmeye devam etti: Eskiden aşulean tipi baltayla, şimdi, tank, tüfek, havan ve F-16’larla. Bazen de kürekle, bıçakla. Bize de, öldürsün mü, öldürmesin mi, ne zaman öldürürse iyi olur, ne zaman bu öldürmeler yanlış ve haksız olur, hiç mi öldürmesin artık, savunmasın mı ama kendini, ya güvenlik ya güvenlik, gibi soruları hâlâ ve hâlâ sormak düşüyor. Ben çok sıkıldım artık bu homo sapiens’ten. Başka bir şeye evrilsek ya bir an evvel. Ya da, keşke yaratılsaydık, keşke kamil bir varlık olarak yaratılsaydık. Allahım, varsan, bizi baştan yarat.