Uzaylı Yazılar 9: Aç Ortaçağ, Kapa Ortaçağ

Günlerce yağmalanan bir şehrin ve tecavüze uğrayan sakinlerinin “Aaaa, Ortaçağ bitiyor, Yeniçağ açılıyor, ne güzel!” dediğini zannetmiyorum.

LEVENT YILMAZ

22.12.2021

Tarihyazımı perspektifinden bakıldığında farklı kronolojiler ve onların dönemlere bölünmesi bir tür ihtiyaç galiba: Hep merak etmişimdir, bu zamansal kırılmalar nasıl oluyor da oluyor, ne oluyor da Ortaçağ oluyor, o kapatılıyor, yenisi açılıyor? Kim bunlara inanıyor? Adına dönemlere ayırma dediğimiz şeyin nasıl ve neden yapıldığını anlamam önemli demiştim bir zamanlar. Hepimiz tarihsel aktör ya da kahraman olamayız a Fatih gibi, kapa bir çağ, aç bir çağ — Artema! Hem öyle günlerce yağmalanan bir şehrin ve tecavüze uğrayan sakinlerinin “Aaaa, Ortaçağ bitiyor, Yeniçağ açılıyor, ne güzel!” dediğini de hiç zannetmiyorum. Sansür yemediyse Babinger’in kitabının çevirisine bir bakın, ne nasıl açılmış. Neyse, konumuz bu değil.

Darwin’den önceki ve sonraki bilgin bilginler, kimi hakiki, kimi şarlatan, “toplumsal” ve “zihinsel” evrimi kavramak için dönemler icat etmeyi nasıl ve neden kullandılar? Evrim açısından baktığımızda, farklı toplumların farklı zaman yapılarına nasıl bir rol atfedebiliriz? Bilginin çeşitli bağlamlarda dolaşımı ve pratik uygulamalar, bu sorulara olası bir yanıt sunar mı?

İlk olarak, “çağlar” sistemini, oluşturulduğu tarihsel bağlamda anlayalım: İnsan geçmişinin üç farklı döneme –taş, tunç ve demir çağlarına– ayrılması, ilk olarak 1830 civarında Christian Jürgensen Thomsen tarafından geliştirildi. Kopenhag'daki Kraliyet İskandinav Eski Eserler Müzesi müdürüydü bu amca ve “çağlar” bölümlemesini müzedeki koleksiyonu eserlerin yapıldığı malzemelere göre sınıflandırmak için icat etti. Çalışmalarının çoğunu Birinci Schleswig Savaşı (1848-1851) bağlamında yapan Jens Jacob Asmussen Worsaae, Thomsen’i birazcık tanıyordu ve “üç çağ” kuramını arkeolojik kazıların buluntularına uyguladı ve onları dünya tarihine yerleştirmeye çalıştı. O zaman dünyanın kuruluşu, şaka gibi, 4-5 bin yıllık bir süreçte oldu sanılıyordu. Tabii o zaman tarihleme yöntemleri neredeyse yok, olan en acayip şey, kayalara bakarak tarihlendirme, stratigrafi, yani üst üste binen kaya katmanlarının ne kadar sürede olduğuna bakarak, bulunan şeylerin ne zaman yapıldığını tahmin etmek. Çok eski denen dönemin İncil’de yeri yok. Eee, ne olacak? Kumar. 

Masal toplayıcısı Jacob Grimm de dahil olmak üzere filologlar, Danimarka'yı işgal etmek isteyen Alman milliyetçilerine, bu ülkenin Almanlar tarafından kurulduğunu öne sürerek argümanlar sağlamaya yardımcı oldular. Yani güya, taş, tunç ve demir çağı kalıntıları, Almanların atalarının işleriydi ve onların bulunduğu topraklar da ister istemez Almanya’nın bir parçasıydı. Worsaae, Grimm’e ve Norveçli Peter Andreas Munch'a (ünlü ressamın amcası) karşı giriştiği bir polemikte, arkeolojik verilere göre, tarih öncesi insanların hiçbir modern insanla özdeşleştirilemeyeceğini ileri sürdü – o derin, çok eski geçmişin boyutları böyle bir şeye izin vermiyor, diyordu. Worsaae için Grimm’in bu türden bir geçmiş tasavvurunu kullanması “siyasi fanteziler için bir çocuk oyun alanı”ydı. Tarih galiba lunapark sevenlerin alanı! 1849 tarihli kitabında, “tarih öncesi” kelimesinin ilk kullanımı bulunur: kitabın başlığı, Om en forhistorisk, saakaldet “tydsk” Befolkning i Danmark, yani “Danimarka’nın sözde tarihöncesi (prehistorik), ‘Alman’ nüfusu” olarak tercüme edilebilir.

Worsaae, muhtemelen bu kavramın yani prehistorya’nın 1849'da Daniel Wilson'a tanıtılmasından sorumlu olan kişi ve Edinburgh'a yaptığı yolculuk vesilesiyle forhistorisk teriminin İngilizce eşdeğerinin gerekliliğini öne sürdü. Worsaae, Paleolitik, Mezolitik ve Neolitik dönemler arasındaki ayrımların ne olacağını ilk belirleyen belki de ilk kişiyse, bu ayrımın vaftiz babası genellikle 1865'te Sir Charles Lyell'i acayip bir polemik içinde suçlayan İngiliz bilim adamı John Lubbock, 1. Avebury Baronu olarak kabul edilir. Bu ikisi de Darwin'in yakın dostuydu ve aralarında bu konuda tuhaf bir polemik gelişti; bu polemik, evrimin inançla birlikte nasıl var olabileceğini anlamaya yarayabilir. Bunu da bir zahmet, siz bulun!

Atlantik'in diğer yakasında, 1850'lerden başlayarak, antropolog Lewis Henry Morgan, çeşitli yerli Amerikan kabileleri içindeki akrabalık yapıları hakkında veri toplamaya başladı. Morgan, yerel kaynakların yardımıyla bu bulguları analiz etti ve 1871'de Systems of Consanguinity and Affinity of the Human Family (İnsan Ailesinin Yakınlığı ve Kanbağlılık Sistemleri) adlı kitabını yayınladı. Dünya halkları tarafından kullanılan ilişki ve akrabalık sistemlerine dayanan ayrıntılı bir sosyal evrim şeması sundu. Morgan, aile yapısının ve sosyal kurumların belirli bir sıraya göre geliştiğini ve değiştiğini belirledi (Claude Lévi-Strauss daha sonra Structures élementaires de la parenté’sini Morgan'a ithaf edecektir). 1877 tarihli Eski Toplum kitabında ise, insan varoluşunun derin geçmişinin alternatif bir üçlüsünü sunan bir sosyal evrim kuramı geliştirdi: Vahşilik, barbarlık ve medeniyet. Bu aşamalar, vahşi çağda ateş, yay ve çömlek kullanımı gibi teknolojik icatlara göre bölünmüştü; barbarlık çağında hayvanların ve bitkilerin evcilleştirilmesi ve metalurjinin ortaya çıkması; ve medeni çağda alfabe ve yazının gelişimi. Morgan'ın projesi, Kuzey Amerika tarihi için Thomsen tarafından 1830'da yazdığı ve 1848’de İngilizce olarak da yayınlanan Ledetraad til Nordisk Oldkyndighed’de (İskandinav Antik Çağı Kılavuzu) geliştirilen “üç çağ” sistemine benzer bir yapı yaratma çabasıydı. Bilimsel kanıtlara dayanan kronolojik tarihleme kavramı İngilizce konuşulan dünyada yaygınlaştı ve Worsaae 1843'te Danmarks Oldtid oplyst ved Oldsager og Gravhøie  (Danimarka'nın İlkel Eski Eserleri) kitabını yazdı ve dediğim gibi, bu, 1849'da Daniel Wilson tarafından İngilizce'ye çevrildi. Wilson’un, 1877'de Britannica Ansiklopedisi için kaleme aldığı ve içinde ‘prehistorya’nın bolca geçtiği “Arkeoloji” maddesini Robertson Smith’in önerisiyle yazdığını da belirtmekte fayda var. Robertson Smith kim mi? Onu da, yine ama ama ama, siz, bir zahmet bulun!

Marx, Morgan’ın “derin geçmiş” analizi ve kuramından, eh, bir parça da olsa haberdardı, ama Komünist Manifesto’da ellerinde kullanabilecekleri yeterince veri yoktu; ama Engels bu çalışmaları, Marx’ın ölümünden sonra, doğrudan kullandı. 1888'de yayınlanan, Komünist Manifesto'nun İngilizce tercümesine düştüğü bir dipnotta Engels, Morgan'ın eserlerine atıfta bulunarak şunları yazdı: “1847’de, tarihöncesi yani prehistorya, yani bilinen ve tüm yazılı tarihten önce var olmuş olan toplumsal örgütlenme çok  da bilinmiyordu.”

Worsaae vakası ve Morgan'ın komünizm tarafından kullanılması, derin geçmişin ortaya çıkışından kaynaklanan pek çok siyasi tavırdan sadece iki tanesidir. Çeşitli yazılar, kitapçıklar, yazışmalar ve bilimsel çalışmalar yoluyla bu argümanların ve söylemlerin bağlamına ve dolaşımına odaklanarak bu vakaları ayrıntılı olarak incelemek mümkün. Düşünürler listesine İngiltere’de John Philips, Charles Lyell, Robert Chambers, John Lubbock, Daniel Wilson, Hugh Falconer, Thomas Huxley ve Joseph Prestwich; Fransa’dan Boucher de Perthes, Casimir Picard ve Albert Gaudry; ve tabii ABD’den Lewis Henry Morgan, John Lesley Powell ve George Perkins Marsh. Bu düşünürler (düşüncüler!) içinde, bilim adamları -evrimci veya başka türlü-, mümin veya ateistler, edebiyatçılar, doğa bilimcileri, idealistler, materyalistler ve politikacılar var idi. Darwin'in tüm çağdaşları, bu bireyler –Darwin'in iki yakın arkadaşı, Sir Charles Lyell ve John Lubbock arasındaki polemikte olduğu gibi– dernekler kurdular, siyasi partilere katıldılar ve kendi aralarında kavga ettiler. Çünkü daha hiçbir şey bilmiyorlardı ve dedikleri her şey sezgisel ve çoğu zaman, basbayağı deli saçmasıydı. 

Bu yazıyı, Emin Oktay’dan bahseden P24 komşum, canım arkadaşım İlhami Algör yazmasa yazmazdım: Ama değil mi? Kimdi bu adamlar? Türk, Alman, Neandarthal?

Tepedeki imaj: İstanbul'un Türkler tarafından kuşatılmasını gösteren ve Philippe de Mazzerolles'a (ö.1479) atfedilen resim Siège de Constantinople adını taşıyor ve Jean Chartier'nin La Cronicque du temps de tres chrestien roy Charles, septisme de ce nom, roy  de France kitabında yer alıyor (Bibliothèque nationale de France).