Yalan, kurgu, hakikat

Altı yılını gözümüzün önünde çaldıkları insanı, olmadığı bir kötücül tipolojiye dönüştürmeye çalışmışlar. “Metamorfoz”, cuk oturmuş bağlama!

KARİN KARAKAŞLI

23.06.2023

Hayatın kurgusuyla hiçbir edebiyat eseri başa çıkamaz. Ondaki absürtlük gücü her şeyi ezer geçer. Öyle akla ziyan tesadüfler, oluru olmaz gelişmeler, öyle yoğun mecazlar dayatır ki hani yazmaya kalksan “Amma da edebiyat yapmış” derler, edebiyat kavramına en büyük haksızlığı yapmalarına vesile olduğunla kalırsın.
 
Peki ya her yer yalanla dolarsa… Yaşadığımız hayat baştan ayağa her an çarpıtılıyorsa… O zaman hakikatin peşine düşmek öyle felsefi, ulvî bir uğraş olmaktan çıkar; akıl sağlığın ve hayat hakkın için en temel mücadeleye dönüşür. Çünkü eğer karşı koymazsan, bir bakmışsın yaşadığın hayat iki boyutlu bir açık hava hapishanesine dönüşmüş. Kendinin kötü bir kopyası olarak takılıp kalmışsın rutinin parmaklıklarında.
 
Ortalıkta dizi diye dolanan bir şey var. TRT'nin yeni dijital platformu “Tabii”de yayınlanmaya başlayan “Metamorfoz” isimli dizi, AİHM kararına rağmen 2017 yılından beri haksız yere cezaevinde rehin tutulan iş insanı ve insan hakları savunucusu Osman Kavala'yı konu alıyormuş. Konu alıyor derken bile rahatsız oluyorum. Son altı yılını gözümüzün önünde çaldıkları bir insanı göz göre göre olmadığı bir kötücül, karikatür tipolojiye dönüştürmeye çalışmışlar. Metamorfoz, bu sakil çabanın adı olarak düşünüldüğünde cuk oturmuş bağlama!
 
Dizide, Teoman Bayramlı adlı karakterin, gençlik döneminde uluslararası çevrelerce tanınan bir devrimciyken babasının vefatı üzerine aile şirketlerinin başına geçince yaşadığı “dönüşüm” anlatılıyor hesapta. Solcu iş insanı Teoman Bayramlı karakteri, bir Amerikan ajanına Türkiye Cumhuriyeti’ne ait çeşitli koordinat bilgilerini sızdırıyor, teknesinde kim olduğu belirtilmeyen “komşusunun işgalinden Amerika sayesinde kurtulan” bir Körfez ülkesi bakanıyla toplantı yapıyor. Kısaca Kavala'yı ABD'li casuslarla çalışan bir iş insanı olarak resmederken elbette büyük fobi Gezi protestolarına atıfta bulunmayı da ihmal etmiyor bu kurgu harikası.
 
Tadında tüketim
Yönetmenliğini Murat Onbul’un üstlendiği veciz eserin senaryosunu “Diriliş Ertuğrul” dizisinin de senaristi Mustafa Burak Doğu yazmış. Başrolde yer alan Can Nergis’in TV100’de yayınlanan Uykusuzlar Kulübü programındaki beyanları kalan sinir hücrelerini yitirme sebebi: “Bir casusluk hikâyesi. Bir devrimcinin nasıl kapitaliste dönüştüğünü anlatıyor. Arada biraz aşk da var, aksiyonumuz çok. Ama aşka çok yer ayırmadık. Tam bir casusluk hikâyesi, uluslararası ajan hikâyesi de diyebiliriz. İngilizce, Türkçe, İspanyolca her şey var içinde. Dünyaya hitap edeceğini düşündüğüm için bu projede gerçekten yer almak istedim. Çok detay vermek istemiyorum. Daha birinci bölüm yayınlandı. Biraz tadında olsun istiyorum. Zaten çabuk tüketiyoruz her şeyi, bir anda tüketmek istemiyorum.”
 
Tadında tüketilen bir insanın ve onu sevenlerin hayatı. Kendine içinde yer aldığın bu sefil saldırı platformunu uluslararası proje diye yutturabilmek için söylemek ve inanmak durumunda kaldığın yalan miktarı vallahi senaryonun kendisiyle yarışır. Ama yalan zaten böyle işler. Mikrop gibi yayılarak, ağlar, işbirlikleri, suç ortaklıkları örerek… O yüzden günün sonunda kimse muaf kimse temiz kalamaz ya.
 
İtibar suikastı
Osman Kavala, o her zamanki insanüstü metanet, sabır, anlayış ve zarafetiyle şu açıklamada bulundu: “Benimle ilgili hazırlanmış bir senaryonun TRT tarafından finanse edildiğini ve dizi-film olarak yayınlandığını öğrendim. Kişi itibarını koruyan yasalardan kaçmak için hileye başvurulmuş, ismim açıkça kullanılmamış. Hukuksuz olarak cezaevinde tutulmam için kullanılan iddianamelerde olduğu gibi, bu dizide de gerçek olayların tahrif edilmesi yöntemine başvurulduğu, komplo teorileriyle suçlu olduğum algısı yaratmanın amaçlandığı anlaşılıyor. Kamu kaynaklarının bu amaç için kullanılmış olması beni yadırgatmadı. Beni şaşırtan ve bana üzüntü veren genç sanatçıların bu itibar suikastı projesinde yer almaktan rahatsızlık duymamaları.”
 
İtibar suikastı cinayettir, dünya üzerindeki en aşağılık cürümlerden biridir. İçinden birlikte geçtiğimiz zamanda çağdaşlara yapılagelenler tarihi de sorgulatır. Dahası şimdiye dönük bu saldırı geleceği ipotek altına alır. Ve elbette gerçeği çarpıtma, hakikate kastetme operasyonu tek kişiyle sınırlı kalmayan çok katmanlı, çok yönlü bir eylemler bütünüdür. Nitekim uyandığımız her gün, nefes aldığımız her an bunun türlü çeşit suretine maruz kalıyoruz. Ancak burada yeni bir boyut var. Bir insanı ve onun ekseninde hepimizin tanık olduğu gerçeği yalana dönüştürmeye kalkıyorsunuz. Yetmiyor, hakikati büküp bir de o yalanın kurgusunu çekiyorsunuz. O giriş sınavlarının dönem sloganına atıfla iki yanlış bir doğruyu götürmüyor ama hayatta. Aksine bu saplantılı çaba, hakikati daha da berrak kılıyor görecek cesareti olana.
 
Almanya'da kültür ve medya alanlarında faaliyet gösteren altı sivil toplum kuruluşu, Türkiye Almanya Kültür Forumu, Uluslararası PEN, PEN Almanya Merkezi, PEN Berlin, Güzel Sanatlar Akademisi ve Sınır Tanımayan Gazeteciler ortak bir açıklama yayınlayarak, “Bir kültür destekçisi ve aydın olan Osman Kavala'yı itibarsızlaştıran ve küçük düşüren bir dizinin devletin yayın kuruluşu olan TRT'nin dijital platformunda yayınlanmasından ciddi endişe duyulmaktadır” dedi.
 
DW Türkçe'nin aktardığı açıklamada, dizinin Kavala hakkında gerçek dışı bilgilere ve karalamalara yer verdiği vurgulanarak şöyle denildi: “Üstelik bu karalama, Kavala'nın Türkiye'de 25 Nisan 2022'de uydurma ithamlar temelinde haksız olarak müebbet tecrit hapsine hükmedilmiş olmasına rağmen yapılmaktadır. Hâlbuki bu karar daha kesinleşmemiştir ve söz konusu hüküm Almanya dâhil olmak üzere uluslararası devletler topluluğu tarafından kınanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türk hükümetinden defalarca Osman Kavala'nın ve Selahattin Demirtaş gibi siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını talep etmiştir.”
 
“Osman Kavala'yı devlet düşmanı olarak karalayan ve küçük düşüren bu dizi, AKP hükümetinin insani ve hukuki ilkeleri aşan yeni ve endişe verici bir hamlesidir" ifadelerine yer verilen açıklamada, dizi ile Türk toplumunun Kavala'ya karşı kışkırtılmak istendiği belirtilerek, “Bu yayın gazetecilik ahlakının ve tutukluların temel haklarına duyulması gereken saygının ihlalidir” denildi.
 
Benzer ve çok daha acil bir isyanın bu ülkeden çıkması gerekmez mi peki? Kimse bilmiyordum kolaycılığına da sığınamaz üstelik. Davaların seyri, sonuncusu Deutsche Welle Türkçe'nin hazırladığı “Osman Kavala – Cezaevinden Bir Ses” isimli belgesel de dahil kayıt tutan yapımlar, Kavala’nın kendi açıklamaları, eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra’nın tanıklığı her şey ortada. Gözümüzün önünde yaşananlar, her şey ama her şey bizi sınıyor çünkü Aldous Huxley’nin deyişiyle “Olgular göz ardı edilince varoluşlarını yitirmez.” Ve George Orwell’den ekleyecek olursak: “Bir aldatmaca zamanında hakikati dile getirmek devrimsel bir eylemdir.”
 
Hakikat sizin kabul etme gücünüze göre eğilip bükülmeyecek, ancak inkâr ve riyaya sığındıkça insan havsalasının kabullenmekte zorlandığı sistematik kötülük o derece artacak. Ve bu cehennemden muaf tutulmayacaksınız. Fare deliğine bile girseniz, mutlaka sizin de düzene tehdit oluşturan bir bahaneniz icat edilecek. Toplumsal ölçekli yalan bu herkesi olağan şüpheli görme hâline muhtaç.
 
Yapının temeli nefret, önyargı ve kışkırtılma üzerine inşa edilmiş bir kere. Ondan kaçış yok. Elimizden tek gelen hakikate tutunmak o yüzden. Bütün kibritleri çakacağız. Avucumuzu berikinin küçük ışığına da siper ederek. Ateşböcekleri gibi olacağız. Hakikat her kara delikten ısrarla sızacak ve sonunda göz kamaştıran ışığıyla patlayacak. Kurgu, adını hak ederek bizim hayal ettiğimiz dünyalarla sınırlı kalacak. O gün birbirimizin yüzüne bakabilmek için bugün nerede durduğumuza dikkat edelim o yüzden. Kara deliğe yuvarlananları dünyanın en büyük elektrik santralleri de kurtaramaz.