Yanılan kamuoyu araştırmaları ve kitlelerin şok etme gücü
Elitist bakış toplumun eğitim düzeyi düşük, sisteme tepkili, silah kültürüyle ve muhafazakâr değerlerle yoğrulmuş kesimini okumayı engelledi
13.11.2016
Amerikan seçimlerinde sonra “nasıl oldu da bu kadar yanıldık? Nerede hata yaptık da Trump’ın zaferini göremedik?” sorusu hâlâ milyonlarca kişinin kafasında. Sadece seçmenler değil seçimi farklı kıtalardan izleyenler de benzer duygular içinde. Ancak bu soruları kendilerine en fazla yöneltenler kamuoyu araştırma şirketleri sanırım.
Malum kamuoyu araştırma sonuçlarının tamamen hatalı çıkmasına son iki yılda epeyce sıklıkla rastladık. Yunanistan’ın ekonomik kurtarma planı için yaptığı referandumdan, bu seneki Kolombiya barış anlaşması oylamasına, 2015’te Birleşik Krallık genel seçimlerinden yine bu ülkenin AB’den çıkma yani Brexit oylamasına kadar pek çok seçim için yapılan öngörüler tam anlamıyla çuvalladı.
Aslında keskin kutuplaşma ve yoğun tepkisellik barındıran seçimlerde tahminlerin yanılması daha kolay oluyor. Bir de tabii ABD özelinde seçim sisteminin karmaşıklığı da yanılma payını arttırıyor. Ancak yine de dünyanın en büyük kamuoyu şirketleri yeni teknolojilerin kullanıldığı sofistike matematiksel modellemeleri ve gelişmiş anket yöntemleri ile doğru sonucu nasıl tahmin edemiyor? Şu aralar özelikle Amerikan basınında irdelenen konulardan biri tam da bu.
Üzerinde uzlaşılan görüşlerden biri araştırma şirketlerinin Trump destekçilerine tam olarak ulaşamaması, Trump’a sempati duyanların anketörlere tercihlerini açıklamayı pek istememeleri. Bu durum, Trump’a oy veren beyaz seçmenlerin sayısının olduğundan az, Clinton’a oy veren Latin kökenli seçmenlerin ise olduğundan fazla gösterilmesine neden oldu.
Veri toplama aşamasında telefonla ya da internet üzerinden yapılan anketlerin problemli olduğu artık açık. Kapitalist düzen içinde pazarlama dünyası tüketici tercihleri ve yönelimleri ile ilgili çok daha yerinde tahminler yaparken neden siyasal eğilimleri öğrenmek bu denli zor? Araştırmalarda yanılma payının genelde üç puan olduğu düşünüldüğünde ABD gibi sadece Başkanın değil Senato ve Temsilciler Meclisi’nin de oylandığı bir seçimde tahmin daha da zorlaşıyor.
İşler gelip yedi tane salıncak eyalet (swing state) denilen ve her seçimde iki parti arasında gelip giden eyaletlerde kilitleniyor. Diğer eyaletler tarihsel olarak hiçbir seçimde pek değişmeyen bir partizanlıkla oy veriyorlar. Dolayısıyla araştırmalar bu yedi salıncak eyaletin üzerine yoğunlaşıyor çünkü seçimin sonucu buraların hangi partiye gideceğine göre belirleniyor.
İşte bu son seçimde de bir türlü tutturulamayan, bu eyaletlerin ne kadarının Trump’a gideceği oldu. Son âna kadar tüm haber kuruluşları Hillary Clinton’ın adeta zaferini önceden ilan ediyorlardı. Neredeyse hiçbir medya kuruluşu Trump’a şans dahi tanımıyordu. Özellikle büyük kentlerde yaşayan eğitimli, kentli ve genç seçmen için bu, arzu edilen bir sonuç olduğundan ilk kadın başkan için kutlamalara hazırdılar. Aksi bir sonuç ancak kâbus olurdu.
Bu elitist bakış, toplumun eğitim düzeyi düşük, varolan sisteme karşı tepkili, silah kültürüyle ve muhafazakâr değerlerle yoğrulmuş kesimini okumayı da engelledi. Kitlelerin öfkesi umulandan fazla oldu. Trump seçmeni merkez medyanın yarattığı ortamın aksine kendi bildiğini okudu. Daha önceki seçimde yüzde 59 seçmen katılımı yüzde 52-53’lere düştü ancak öngörüler daha önceki oran üzerinden yapıldı. Bu da ek bir yanılgı getirdi.
Sonuçta Obama için sandığa gitmiş altı-yedi milyon seçmen Hillary’ye kaymadı, hattâ oy kullanmadı. Velhâsıl küresel yansımaları olan bir sonraki dev seçime kadar kamuoyu araştırma şirketleri nerede hata yaptıklarını, nelerin onları yanılttığını anlamaya uğraşacak. Anlaşılan bu arada milyonlarca insan da beklenmedik Trump zaferinin şokunu atlatmaya çalışacak.