Yaşatsan ya artık Türkiye

15 Mayıs sabahına çok uzun zaman sonra kitleler hâlinde umutla, ferah bir nefesle, dilimizde şarkılarla uyanmak…

KARİN KARAKAŞLI

13.05.2023

Başlık ülke dışından birilerine tuhaf gelebilir. Ya da yabancı dile çevrildiğinde bir garip tınlayabilir. Öyle ya, ülke dediğin yaşatacak zaten. Devletin en biricik görevi can güvenliğinin ve temel insan haklarının korunması. Oysa bu ideal cümlelerin gerçekteki karşılıkları pek de öyle parlak değil. Cana kast eden devletlerin maşallahı var. Gelgelelim konu Türkiye olunca, durum ayrıca bir güzelleme hâlini alıyor. Sana ölürüm Türkiyem, senin için öldürürüm Türkiyem, birbiriyle yarışıyor.
 
Yaşamak istediğim ülke tarifinde, hayal ettiğim şeylerin aslında insan hayatı için asgari gereklilikler olduğunu fark etiğimde anlıyorum nasıl bir cehennemde hayatta kalmaya çalıştığımızı. Çünkü hayal dediğin, doğal olarak sahip olunan bir temelin ötesinde başlar. İlave güzelliklerin, özgür, yaratıcı mucizelerin adıdır.
 
Oysa biz daha gündelik hayattan toplumsal düzene siyasi yapıdan tarihle hesaplaşmaya her şeyin başı olan adaletin talepkârıyız çünkü onu kaybettik. Ayağımızın altında adalet zemini olmadan, şu hukuk devleti denen şeye kavuşmadan ne dense boş. Her güne haksız gözaltılar, işkenceli tutuklamalar ve akıl almaz cinayetlerle uyanmamakla başlamalı hayat. Adil, özgür, eşit vatandaşlardan kurulu bir düzenle.
 
İşte bu yüzden bu seçimin seçenek tanımayan bir kısmı var benim için. İlk turda bitmeli ve Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsında yeni bir zamanı müjdelemeli. Benim ayrıca zihnimle, kalbimle, bedenimle, ruhumla oyum Yeşil Sol Parti’ye, onun çıkarsız, ilham verici pırıl pırıl özgürlük, adalet ve eşitlik mücadelesine. Yeşil Sol Parti’nin baskı rejiminin son bulması için Kılıçdaroğlu’na verdiği koşulsuz destek, Kürt halkının haklı beklentilerinin karşılanması, yıllardır süren zulüm ve cezaevi rehineliğinin son bulmasıyla sınanacak öncelikle.
 
Ölmüyorsan öldürürüm
Daha geçende Yeşil Sol’un gönüllüsü de olan 30 yaşındaki Kürt sokak müzisyeni Cihan Aymaz “Ölürüm Türkiyem” istek şarkısını söylemediği gerekçesiyle Kadıköy Rıhtım’da bıçaklanarak öldürüldü. O kıpkırmızı sular gözümün önünden gitmiyor.
 
Fail, savcılıktaki ifadesinde istek üstüne müzik çalan grubun kendisine bağırdığını, tehdit ettiğini söylemiş. Ve elbette alkollü olduğunu da. Gün içerisinde nakliyatçılık yapan, akşamları da hayallerini türkülerle meydanlara akıtan, o arada gelip geçen bizlere anlık bir mutluluk, bir gıdım teselli veren insanlardandı Cihan Aymaz. Bir kez daha gördük. Bıçaklar, satırlar, silahlar o ellere nasıl da yakın. Sonrasındaki cezasızlık değil mi biraz da cesaret veren? Bedelsiz eylem. Gerekçelere sığınabilme bilgisi. Sarhoştu de bitsin. Ben onu kadın sandım de bitsin. Erkekliğime hakaret etti de bitsin.
 
Atış serbest
Hadi buradan devam edelim. Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri, LGBTİ+’lara dönük nefret dilinin de olağanlaştığı bir arenaya döndü. Recep Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu başta olmak üzere Cumhur İttifakı siyasetçileri icraatları kadar kampanyalarını da alenen LGBTİ+ karşıtı politikalar üzerine inşa etmişti zaten. “LGBTC’ciler” diye bir suçlama ve karalama tanımı icat edildi. Dil, kan kustu. Cumhur İttifakı’nın ortaklarından Yeniden Refah Partisi ise, kadının bir gölgeden ibaret olduğu kampanya posterlerinde müjdelendiği üzere daha rahatça kadın öldürülebilecek bir gelecekte LGBTİ+ derneklerini kapatacağını da seçim vaadi olarak duyurdu.
 
Akılları sıra “suçlamaları karşılama” adına muhalefet isimleri de homofobiye bulaşmaktan kendini alamadı. Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş, Mersin mitinginde Süleyman Soylu’ya cevaben, “Sürekli fantezilerini anlatıyor” dedi ve sanki suçmuş gibi 2002’den sonra kurulan LGBTİ+ derneklerinden bahsetti. Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım ve Kerimcan Durmaz’la ilgili iddialarla ilgili olarak da, “Görüyorsunuz; Okşan'lar, Kerimcan'lar yüzüyor. Bir de bize ahlâk dersi veriyorlar” ifadesini kullandı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da benzer bir üslup (?) takındı Soylu’ya cevaben: “Bunlar gelirse erkek-erkeğe evlenilecek diye her gün defalarca tekrarlıyor. Tuhaf bir bilinçaltı var. Aklı fikri orada. Başka bir yere çalışmıyor aklı. Çok içselleştirmiş meseleyi enteresan. Hayırlısı Allah'tan.”
 
2015’ten bu yana Onur Yürüyüşleri’nin yasaklandığı, 2017-2019 arasında Ankara’da LGBTİ+’ların film gösterimi dahil hiçbir etkinliklerine izin verilmediği, son olarak 2022’de çeşitli ketlerdeki Onur Yürüyüşlerinde 500'e yakın kişi gözaltına alındığı, aynı yıl on beş farklı şehirde LGBTİ+ karşıtı mitingler düzenlendiği bir ortamda, muhalefetin özü ve sözüyle bir, kaçak güreşmeden koyacağı tavır hakikaten bir şeylerin değişip değişmediğini anlamanın en önemli ölçütlerinden biri olacak. Halihazırda mültecilere dönük sorunlu bir tutum sergileyen İYİ Parti seçim bildirgesinde ayrımcılıkla mücadele vaadi yer alıyor. Yeşil Sol ve TİP’te de öyle. Esas mesele uygulama. Hayatın ta kendisi. Orada hepimizi nelerin beklediği.
 
Hayatları mücadeleyle geçen 14 LGBTİ+ derneği, Cumhur İttifakı’nın LGBTİ+ düşmanı seçim kampanyası ve Millet İttifakı’nın bu kampanyaya verdiği cevabı eleştiren bir açıklama yayınladı. O mitingler bitip de günlük hayata geri dönüldüğünde karşılaşılacak manzara ve buna mukabil uğruna emek verilen dünyanın tarifi vardı burada:
 
“Bizler siyasi partilerin seçim kampanyalarına nefret odağı olarak araç haline getirilmeyi kabul etmiyoruz. Kürsülerini, ‘Kim daha cis-heteroseksüel?’ yarışı için kullanan siyasi temsilcileri kabul etmiyoruz. Cumhur ittifakının LGBTİ+ karşıtı söylemlerine, ittifakın içerisindeki siyasetçilerin LGBTİ+ olduğu imasıyla karşılık verilmesini kabul etmiyoruz. Derdinizin Cumhur İttifakının ikiyüzlü ahlakını ifşa etmek değil; size yöneltilen ‘LGBT’ci’ etiketinden kurtulmak, herkese ne kadar cis-heteroseksüel olduğunuzu kanıtlamak ve LGBTİ+ karşıtı kesimlerin zihnindeki imajınızı tazelemek olduğunu görüyoruz. LGBTİ+ olmayı bir utanç kaynağı olarak gören bu zihniyetin, ne Türkiye’nin ikinci yüzyılını inşa etmeye ne de Türkiye’yi demokratikleştirmeye kadir olacağını düşünüyoruz. 14 Mayıs seçimleri herkes için olduğu kadar LGBTİ+’lar için de büyük anlam ve öneme sahip durumdadır. Bu süreçte miting meydanlarında siyasilerin birbirlerinin ikiyüzlülüğünü öne sürmek için bizleri kullanmak gibi bir lüksü bulunmamaktadır. Türkiye’nin ikinci yüzyılına doğru LGBTİ+’lar da dahil olmak üzere #KimseyiGerideBırakmadan yürümeye ve eşit yurttaşlık haklarımız için mücadele etmeye devam edeceğiz.”
 
Muhalif olmak böyle bir zamanda sadece sözle değil eylemle sınanıyor. Yarım ağız dönemi çoktan kapandı. Ağız dolusu haykıracağız hakları. Kendimiz için değil birbirimiz için isteyeceğiz o özgür, o eşit, o adil ülkeyi. Başka türlü umuda layık olmak da gerçek anlamda farklı bir gelecek kurmak da mümkün değil.
 
Provokasyonların her türünün, iftira ve yalanın bin bir tonunun havada uçuştuğu bu son günlerden de tez vakit kurtulmak en büyük dileğim. 15 Mayıs sabahına çok uzun zaman sonra kitleler hâlinde umutla, ferah bir nefesle, dilimizde şarkılarla uyanmak.
 
Sonrası mı? Sonrası çok fazla emek ve irade gerektiriyor elbette. Perinin sihirli değneğiyle değişecek bir şey değil bunca yılın tahribatı. Gülmek de hak edilmeli besbelli. Ve birimizin acısına rağmen olmamalı.
 
Yaşatsan ya artık Türkiye, diye bir şarkımız olmalı sanki. Her dizesini kendimizin yazıp melodisini içimizde duyduğumuz bir şarkı. Söyledikçe güzelleşen. Kimseyi geride ve dışarıda bırakmayan. Çok hak ettik. Cezaevinde rehin bütün dostlarımızı sevinç gözyaşlarıyla karşıladığımız, depremin değil kasıtlı aymazlık ve rant hırsının yıktığı canlarımıza koşmaktan hiç vazgeçmediğimiz, birbirimizin üzerine çıkmadan el ele tutuşabildiğimiz bir düzen. Hayal böyle bir şeydir ve gerçek olması için harekete geçirir.
 
Yaşatan bir ülkeyi kendimize, bizden sonrakilere hediye edelim. Bu seçim, kararımızın tescili ve ilk adımı olsun. Yola çıkalım birlikte. Sonrasını görürüz. Sabah ola hayrola…
 
—–
Kapak Görseli: Judith Scharnowski (Pixabay)