Fotoğraf: Gazze, 29 Ekim 2023. (Gazeteci Motaz Azaiza)

Yazar Faik Bulut; Hamas, İslami Cihat ve Hizbullah’ı anlattı

“Hamas, toprağı elinden alınarak halkı tehcir edilen Filistin’de siyonist zulme karşı vatanını savunan bir direniş örgütü. Bu amacın dışına çıkmadı.”

ASLIHAN GENÇAY

30.10.2023

Dünyanın gözü önünde masum Filistinli siviller öldürülüyor, sanki mezar taşıymışçasına isimleri kollarına yazılı çocuklar, enkazlarda can veriyor ve sıradaki yüzlercesi ölüme gün sayıyor. İsrail durmuyor. Hastaneleri, kiliseleri, camileri bombalıyor. Gıdanın, suyun, ilacın bittiği Gazze’de, tüm internet ve iletişim ağlarını da yok ederek 2,5 milyon kişiyi tecrit altına aldıktan sonra, tepelerine fosfor bombaları yağdırıyor.

Geçen hafta; İsrail, açık açık savaş hukukuna uymayacağını duyurup, orantısız güç kullanarak Gazze’ye intikam saldırıları düzenlerken, binlerce kişi öldü. Birleşmiş Milletler ise zor da olsa, bir ateşkes tasarısı yayınlamayı başardı. Fakat İsrail, bu tasarıyı “alçakça” diye niteleyerek reddetti ve tecrit altındaki Gazze’yi bombalamaya, kısmi kara operasyonları düzenlemeye devam etti.

BM Genel Sekreteri Guterres; Filistin’in haklarını açıkça vurgularken, İsrail ısrarla, saldırılarının meşru müdafaa olarak görülmesini ve Hamas’ın terör örgütü ilan edilmesini istiyordu.

Tüm dünyada insanlar Filistin için sokaklara döküldü ve en çok tartışılan konulardan biri ise “terör, terör örgütü” kavramları oldu. Tabii mevzu “terör örgütü” tanımı olunca, hemen hemen tüm hükümetler açısından siyasi ve askerî çıkarlar devreye giriyor, sınırları içindeki örgütlerle dışarıdakilere farklı tanımlar getirebiliyorlardı.

Son gelişmelerle birlikte pek çok ayrışma, saflaşma da yaşandı. Mesela Fransa hükümeti, Hamas’ı terör örgütü olarak görürken, Fransız milletvekilleri buna itiraz etti. İngiltere hükümeti, Hamas’a terör örgütü dedi, BBC ise tutumunu ve yayın çizgisini değiştirmemekte ısrarcı oldu.  Erdoğan’ın meclis kürsüsünden ve mitingde yaptığı iç siyaset odaklı açıklamalar, hem ülkede hem dünyada tartışma yarattı… Nedenlerini bildiğimiz, baş döndürücü bir karmaşa söz konusuydu kısaca.

Hem bu tartışmalar hem de şu sıralar dünyada en çok merak edilen örgütün Hamas, kişinin ise Ebu Ubeyde olması; Filistin-İsrail gündemini, Filistinli örgütler ve terör tartışmaları açısından da ele almayı gerekli kılıyor. Genel hatlarıyla Hamas, İslami Cihat ve Lübnan Hizbullah’ını, konuya dair uzman kişilerden birine, bu örgütler içinde kaynakları da bulunan ve bilgiler alan, gazeteci yazar Faik Bulut’a sorduk. Fikirlerine katılır veya katılmazsınız ama verdiği bilgileri mutlaka okuyun derim.

Hamas, terör örgütü mü?

Açık ve net soruyorum, Hamas bir terör örgütü mü sizce?

Birlemiş Milletler’de terör örgütü tanımı çok açık değil. Herkesin kendine göre teröristi ve vatanseveri var. Göreceli bir kavram.

Hamas, İslami bir örgüt ve Gazze’de kısmen İslami şeriatı uyguluyor. Geçmişte, iktidar uğruna, El Fetih militanlarını damlardan aşağı atarak öldürdü. Aynı zamanda para vererek veya tehditle kadınların kapanmasını sağlamaya çalıştı, hatta yüzlerine kezzap attı. Fakat bugünkü hâliyle Hamas, bana göre terör örgütü değildir. Vatan savunması yapıyor. Toprağı elinden alınmış, halkı tehcir edilmiş, hakları verilmemiş ve İsrail’in kuşatması altında bombalanan Filistin’de, siyonist, ırkçı zulmün karşısında duran bir direniş örgütü. Henüz direniş örgütü amaçları dışına çıkmadı.

Fransa’da hükümetin tavrına rağmen milletvekili Daniele Obono, “Dünyadaki bütün örnekleri gibi Hamas da askerî kanadı olan siyasi bir örgüt ve direniş hareketidir.” dedi. Fransız Komünist Partisi de terör örgütü tanımlamasına karşı çıktı. Obono; Hamıs’ın zaman zaman şiddete ve terör eylemlerine başvurduğunu da belirtti.

Görülüyor ki tüm ülkeler, terör örgütü nitelemesini çıkarlarına göre yapıyor. Siz terör örgütü bağlamında hangi tanımı baz alıyorsunuz?

Siyaset sosyolojisi üzerine kitap yazan Fransız siyaset bilimci Mauruce Düverger’in tanımını baz alırım. Düverger; bir örgüt şiddete başvursa bile bir dava uğruna çalışıyorsa siyasi örgüttür, der.

Diğer kısım, siyasi terminolojide kriminaldir. Bu tanımın daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Türkiye için de çelişkiler mevcut. Hükümet, Türkiye’deki Kürt örgütüne ve Suriye’deki örgütlere terör örgütü, diyor. Oysa Suriye bile kendi topraklarında özerk yönetim kuran PYD ve YPG’ye, şu an için, terör örgütü demiyor, bölücü olarak tanımlıyor.

MOSSAD efsanesinin çöküşü

Hamas’ın 7 Ekim eylemi, bir terör eylemi değil midir?

Hayır, her bakımdan askerî bir eylemdir. Lübnan Hizbullah’ı ve Lübnan’daki İranlı Devrim Muhafızları’yla istişare ederek, iki senedir planladıkları bir eylemdi.

İsrail’in denetimi altındaki topraklara bir baskın yapıldı. Hamas, 200 kadar militanıyla sınırı yıkarak Yahudi yerleşim bölgesini 4 saat işgal etti. Bu arada karakola saldırdı, mevzilerde çatıştı ve şu anda İsrail hapishanelerinde bulunan 8 bin tutukluyla değiş tokuş yapmak maksadıyla rehinler aldı.

Bu eylemde; genç sivillerin katıldığı bir müzik festivalinin hedef alınması ve sivillere yönelik can yakıcı saldırılar da basına yansıdı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Görüntülerin çoğu montajdı. Sonrasında İsrail dezenformasyonu ortaya çıktı. İsrail, Hamas’ı IŞİD gibi göstermek ve Avrupa kamuoyunu etkilemek istedi. İlk üç gün başardı da, zaten Avrupa bunu kabul etmeye hazırdı.

Tabii bazı Hamas militanları, nizami ordu gibi davranmadı. Tanktan çıkarılan İsrail askerini, sürükleyerek götürdüklerini gördük mesela. Bunlar nizami ordunun yapacağı şeyler değil. 50 yıldır çok vahşi bir savaş var Filistin’de ve ister istemez direnişçiler de insanın o vahşi ilkel duygularını yaşayabiliyor. Kaldı ki Hamas militanları İslamcılar. Geçen gün serbest bıraktıkları 85 yaşındaki Yahudi kadın; “Esirlere kötü muamele yapmadılar.” dedi.

7 Ekim saldırısı için “İki yıldır planlıyorlardı.” dediniz. MOSSAD’ın bilgisi mi olmadı yoksa Hamas’ı ciddiye mi almadı? Ya da pek çok komplo teorisinde geçtiği gibi bilinçli olarak eyleme yol mu açtı?

Belirttiklerim, kaynaklarımdan aldığım teyitli bilgiler. Zaten şu anda İsrail’de, MOSSAD’ın birkaç emekli şefi ve bazı emekli generaller; Netanyahu’nun radikal sağcı politikalarının 7 Ekim’deki rolünü ve MOSSAD’ın bilgi almasına rağmen değerlendirmeyerek hata yaptığını, açık açık söylüyor.

İnsanlar arasında ciddi bir MOSSAD efsanesi var ve sanıyorlar ki hiç hatası yok. Aslında dünyanın her yerinde yaşanan bu tür eylemlerde, her zaman istihbaratın bir açığı yakalanır. Oluşan boşluklar gözlemlenerek planlama yapılır.

Oysa 6 Ekim’le ilgili bir geçmişi yok muydu İsrail’in?

Evet, aslında bu MOSSAD’ın ikinci büyük hatası. 1973’teki Arap-İsrail Ekim Savaşı’nda, Mısır’ın 6 Ekim’de yapacağı saldırıyı, Nasır’ın damadı Mervan Eşref, saatine kadar MOSSAD’a bildirmişti.

Mısırlılara göre; Eşref çifte ajanlık yapsa da Mısır için çalışıyordu. İsrail’e göreyse, kendi ajanlarıydı. Çift taraflı çalışan bir köstebek de diyebileceğimiz Eşref’le MOSSAD şefi görüştü. İsrail kabinesi konuyu değerlendirerek; “Araplar bu işi yapamaz. Bozguna uğradılar, bir daha başlarını kaldıramazlar.” kanaatine vardı. İşte MOSSAD, bugün de anı hatayı yaptı.

Ayrıca Hamas üyeleri, dinlendiğini bildiklerinden, her gün telefonda; “Direnişte artık silahlı kısım öne çıkmamalı. Ekonomiye ağırlık vermeli, Gazzelileri doyurmalıyız. Kuşatmadan çıkmak için gerekiyorsa İsrail’le uzlaşalım.” şeklinde yanıltıcı konuşmalar yaptılar.

Hamas, tarihi de inceledi. 1973’teki saldırı, Yahudilerin Yom Kippur adlı dinî bayramında yapılmıştı. İsrail’in o dönemki boşluğundan da yola çıkarak eylemlerini, Yahudilerin Şabat dedikleri ve genellikle atıl oldukları cumartesi gününe denk getirdiler. Önce roketler fırlattılar. İsrail sınır muhafızları, sadece roket atışı sanarak korunmak için siperlere yattı. Bu sırada Hamas, sınır duvarlarını bombayla yıkıp, buldozerle açarak aştı.

MOSSAd’ın yanı sıra İsrail askerî istihbaratı ve iç istihbarat da yanıldı. İsrail gazeteleri, hâlen bunu tartışıyor. İhmaller için İsrail’de bir komisyon kurulacak ve soruşturma başlayacak. Eğer istihbarat Netanyahu’ya ulaştıysa, neden ihmal ettiği de sorgulanacak.

Bu tür durumlarda komplo teorisi fazla olur ama bunlar sadece yorumdur, bilgi ve belgeye dayanmaz. Bilgi temelli konuşmak gerekir ve şu andaki bilgilerle gelişmeler, istihbarat hatası olduğunu teyit ediyor.

Hamas’ı İsrail kurmuştu

Öte yandan Hamas’ın kuruluşunda MOSSAD’ın rolü ve İsrail devletinin zamanında Hamas’a destek verdiği de biliniyor. Peki, ne oldu da Hamas, 1987’de İsrail’e kafa tutmaya başladı ve o günden bugünlere gelindi?

İslam tarihine baktığınızda cevapları bulabiliriz. İslami yapılar, henüz oluşum hâlindeyken bir yerlere ihtiyaç duyar, iş birliği yapar ve sırtlarını dayarlar.  Hamas üyeleri de İslamcı olduklarından peygamberin savaşlarını, Medine dönemini ve İslam tarihini okudular.

Mesela Türkiye’deki Hizbullah örneği bilinir. TBMM, Hizbullah konusunda bir soruşturma yapmış ve destek verenleri ortaya çıkarmıştı. Hizbullah güçlendikten sonra, devlet içinde onu kullananların artık ihtiyacı da kalmayınca Hüseyin Velioğlu, Beykoz’da öldürüldü.

Hamas da böyleydi. İsrail çok sıkışmıştı ve FKÖ bünyesi altındaki 16 örgütten, öncelikle de Arafat’tan kurtulmak istiyordu. Müslüman bir örgütün zararsız olacağını düşündüler. İsrail’de din işlerinden sorumlu kişi Avner Cohen ve İsrail’in Gazze’deki askerî valisi, bu konuyu araştırarak, İslamcıların ibadetlerine önem verip şiddete bulaşmadıklarını değerlendirdiler. Amaç, İslamcıları kendi denetimlerine almak ve FKÖ’ye karşı öne çıkartmaktı. Tabii örgüt, Kuveyt ve Suudi Arabistan’dan çok para alıyor, İsrail de ona bu yolu açıyordu. Aynı İsrail, akrabalarının Filistin direnişçilerine gönderdiği havaleleri ise engelliyordu.

Hamas’ın iki amacı vardı: Güçlenip Filistin direnişinin önderliğini yapmak ve FKÖ’ye alternatif olmak. Masum bir bakışları yoktu. Alternatif olmaları, İsrail’in işine geldi. Gazze valisi, ”Biz onlara para dağıttık. Mescit, aşevi, imalathane, cami kurmalarına yardım ettik.” diyerek açıkça ifade etmişti desteklerini.

Hamas, büyüdü, güçlendi, taban buldu ve intifada hazırlığına girişti. 1987 intifadası, FKÖ’nün Arafat liderliğindeki kanatlarıyla Hamas’ın ortak eylemiydi fakat Hamas’ın ismi öne çıktı. Kısaca Hamas, artık köprüyü geçtiği için ‘ayıya dayı’ demeyi bıraktı.

Sadr’dan Nasrallah’a Hizbullah

Hamas’ın şu anda en güçlü ve önemli desteği olan Nasrallah liderliğindeki Lübnan Hizbullah’ına gelelim. Hizbullah nasıl bir örgüt?

70’lerde İran Şahı Pehlevi, Lübnan’daki Şii grubu kendine bağlamak için Musa Sadr’ı Lübnan’a gönderdi. Musa Sadr, Şii bir liderdi ve silahtan, şiddetten çok cemaati toplayarak dayanışma grupları kurmayı düşünüyordu. Bu amaçla Mahrumlar Hareketi’ni kurdu. Fakat Kaddafi, Sadr’ı kaçırdı ve bu durum, Şiiler için önemli bir yara oldu.

İsrail sınır boylarında Lübnan toprakları bulunuyordu ve Şiiler, Filistinlilere destek vererek silah öğrendiler. Ben de gördüm; FKÖ saflarında yüzerce, binlerce Şii Lübnanlı Arap vardı. 1975-1990 Lübnan iç savaşı sırasında ortaya Nebih Berri çıktı. Berri, büyük bir iş adamı, elmas patronuydu. Suriye’yle iş birliği yaparak, Mahrumlar Hareketi’nin devamı niteliğindeki Emel örgütünü kurdu ve milisleri, iç savaşa katıldılar. Emel örgütü, 1982 Beyrut kuşatması sırasında, Arafat’ın adamlarıyla silahlı çatışmalara da girdi. Suriye yanlısı olduğundan radikal değil, ılımlı bir örgüttü.

İran İslam devriminden sonra ise İranlılar Nasr ile birlikte Hizbullah’ı kurdular. Nasrallah, ikinci liderdir. Filistin kamplarında onları eğitenler de Şii ve Humeyniciydi.

Hizbullah başlarda güneyde özerk Şii beyliği kurmak, hatta Lübnan’ın tamamını Şiileştirmek istedi. Başta çok radikal tavırları vardı. Sınardaki komünist partilileri öldürüyor, kapanmaları için kadınların yüzlerine kezzap döküyorlardı. Hizbullah, sonradan Lübnan gerçekliğini ve reel politiği gördü. Yurtsever, solcu ya da sağcı olsun, direnişe hizmet eden ve direnişle birlikte çalışan herkesi destekleme kakarı aldı. Bu projenin adı, Gökkuşağı projesiydi. Kimseyi ötekileştirmeden, çoğulcu, çok kültürlü ve çok inançlı bir toplum programı üzerinden yürüdüler. İsrail’le çatışmaya girerek, onları 1982’de işgal ettikleri sınırdan kovdular.

2006’da İsrail bir daha saldırınca, İsrail’in tank ve toplarını imha ettiler. İsrail, yenilmedi ama geri çekilmek zorunda kaldı. Hizbullah, bu efsanenin bir parçası. Bundan önceki hükümetin de koalisyon ortağı aynı zamanda.

Hizbullah şu anda, Amerika’yı veya İsrail’i korkutacak kadar güçlü mü?

Evet, güçlü. 1983’te Beyrut’ta bir patlama olmuş ve Amerikan bahriyelilerinden 300 kişi hayatını kaybetmişti. Amerika tüm askerlerini oradan çekti. Şu ana kadar itiraf edilmese de bu saldırının arkasında Hizbullah vardı.

Hizbullah, hem cephaneliği hem de iki bin km menzile ulaşan füzelere sahip olmasıyla Hamas’tan katbekat güçlü. İran’dan açıkça destek alıyor ve Lübnan’da Devrim Muhafızları’yla beraber çalışıyor. Bölgenin en güçlü, en diri örgütlerinden biri.  İran’la birlikte, Suriye’nin yanında, Suriye iç savaşına da katıldı. Çok zayiat verdi ama kendini de kabul ettirdi.

En radikal örgüt İslami Cihat

Hamas’ın siper ortaklarından Filistinli örgüt İslami Cihat hakkında neler söyleyebilirsiniz peki?

Sünnî bir örgüt. Zaten Filistin’de Şii çok azdır. İran, bir ara Filistin’de Şii örgüt kurmak istedi fakat çok tepki aldı. Baktı ki Şii örgütü kuramayacak, İran da İslami Cihat örgütünü destekledi. Hamas’a kıyasla çok radikal bir örgüttür. Radikallik açısından Türkiye’deki eski örgütlerle kıyaslayacak olursak; Hamas, Devrimci Yol ise İslamî Cihat, Devrimci Sol’dur, diyebiliriz.

Hamas ve İslami Cihat örgütlerinin IŞİD ve El Nusra Cephesi’nden bir farkları var mı?

Hamas ve İslami Cihat, cihadizmi savunmaz. Arapçada cihat kelimesi, direnme anlamına da gelir fakat IŞID ve El Nusra Cephesi, bir din savaşı gütmek istiyor. Diğerlerinin yaptığıysa yurtsever ve millî bir direniş kategorisinde.

IŞİD, selefi ve ümmetçidir. Hamas’ı Müslüman olarak görmez ve milliyetçilikle, Müslüman olmayanlarla birlik yapmakla, siyasetle uğraşmakla suçlar, sapkın bir örgüt olarak tanımlar.

Hamas ise geçmişte bir camiyi işgal ederek Filistin’de IŞİD’i yaymaya çalışan bir mollayı öldürmüş ve Filistin’de IŞİD türü örgütlere izin vermemiştir.

Hem El Nursa Cephesi hem de IŞİD; insanların kafasını kesme, diri diri yakma, işkence etme, kadınları kaçırıp ticari olarak satma gibi vahşi yöntemler uygular.

El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi örgütler, boşluk zamanlarında, savaş ve çatışmaların olduğu bölgelerde doğar. Bu örgütler, savaş ve çatışma olmasa o bölgelerde hayatiyet bulamazlar. Bunlarla Filistinli örgütleri karıştırmamak lâzım, aralarında niteliksel bir fark var. Zaten IŞİD, Filistin direnişi gibi konuları istismar ederek, özünde kendisini güçlendirmeye çalışır.

El Fetih ve FHKC, Hamas’ı uyarıyor

Hamas da geçmişte EL Fetih militanlarını damlardan aşağı atmak, kadınların yüzüne kezzap dökmek, sivillere zarar vermek gibi vahşi yöntemlere başvurmadı mı?

Evet ama El Fetih’in ciddi müdahaleleri ve uyarılarıyla zaman içinde bu tarzlarını değiştirdiler. Altı ay kadar önce, “siperde birlik” önerisiyle tüm Filistinli örgütlerle görüştüler ve “Bizimle birlikte siperde olup, fiili olarak çatışmaya katılır mısınız?” diye sordular. Örgütlerden dördü Marksist, ikisi Filistin ulusalcısı, diğerleri de irili ufaklı İslamcılardı. Marksist örgütler; “Prensip olarak sizinle siperde çatışırız fakat siyasi olarak bizim farklı anlayışımız var. Siz bu anlayışı benimsemediğiniz müddetçe yurtseverlik yapamazsınız.” diyerek sürekli uyarılarda bulunuyor bu örgütlere.

FHKC’nin, Hamaslıların üyelerine şiddet uygulayarak müdahale etmesinden dolayı rahatsız olduğunu ve Hamas’ı uyardığını duyuyoruz. Bu tür çatışmalar sık sık oluyor mu?

Arada bir oluyor. FHKC’lilerin koydukları kurallar var ve Hamas bu kurallara uymadığı zaman tartışmalar çıkıyor. Ama bunlar münferit diyebiliriz. Mesela geçen hafta İzmir’e, Halk Partisi’nden (eski adıyla Filistin Komünist Partisi) bir temsilci geldi. Barış Terkoğlu onunla bir söyleşi yaptı. Terkoğlu, “Hamas’ı destekliyor musunuz?” diye sorduğunda, temsilci çok net olarak “Destekliyoruz. Hamas bir direniş örgütüdür ve kendi özel amaçlarını ön plana çıkarmıyor. Kendisini halkımızın davasına addı ve biz onunla birlikte hareket ediyoruz.” dedi. Yani arada bir gerginlikler, çatışmalar olsa da bunlar, direniş saflarındaki birliğe engel değil.

Filistin’de sol ve laiklerin toplam gücü, şu anda yüzde 15. Ama tabii Marksist ve laik örgütlerin uyanık olmaları lâzım ki İran’daki hatayı tekrar etmesinler. Bu da özel bir siyaset ve gayret gerektirir.