Erdoğan’ın sansür rejimi onu koltuğundan ediyordu

Erdoğan ‘’beğenmediği’’ televizyon kanalları tarafından canlı yayına davet edilmeseydi darbeye karşı halk direnişini örgütleyemeyebilirdi

EFE KEREM SÖZERİ

20.07.2016

15 Temmuz gecesi gerçekleşen darbe girişimi hakkındaki ayrıntılar yavaş yavaş netleşirken, hükümetin bizzat o gece aldığı önlemler de farklı kaynaklardan gelen bilgilerle güncelleniyor.

Bunlardan en önemlisi, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece saat 1.30 sıralarında erişim sağlayıcılara bir “acil karar” göndererek Facebook, Twitter ve YouTube hakkındaki erişim engelinin kaldırılmasını istemiş olması.

Erdoğan’ın bu noktaya nasıl geldiğini anlamak için birkaç saat geriye alalım. İstanbul Beylerbeyi’nde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresi ile Boğaziçi Köprüsü’ndeki olağandışı askeri hareketlilik, ilk önce Haberdar tarafından saat 21.48’de duyuruldu.

Hükümetin zayıf yakalandığı her durumda uygulamaya sokulan Twitter ve Facebook sansürü ise 22.50’de uygulamaya konuldu.

Sansür araştırma ekibi @TurkeyBlocks sayesinde, 10 Ekim 2015 Ankara saldırısından beri hükümetin Twitter ve Facebook’u tamamen engellemek yerine kullanılamayacak kadar yavaşlatan yeni bir sansür yöntemini (teknik adıyla, “boğmak“ anlamına gelen “throttling”) uyguladığının kanıtlarına sahibiz. Darbe gecesi de ilk başta uygulamaya konulan bu bildik sansür rejimi oldu, sosyal medyaya erişim bilerek yavaşlatıldı.

Twitter’a yakın kaynaklar (bu konuda çalışan araştırmacıların şüphelerini doğrular şekilde) Türkiye hükümetinin kriz anlarında sosyal medyaya erişimi yavaşlatma uygulamasının “çok daha eski” olduğunu belirtiyorlar. Örneğin 1 Haziran 2013’te, Gezi protestoları sırasında da sosyal medyanın yavaşlatıldığını çeşitli kaynaklar öne sürmüştü. 28 Haziran’da İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gerçekleştirilen saldırı sonrası sosyal medyanın yine yavaşlatılarak sansürlenmesi hakkında Reuters’a konuşan bir yetkili, hükümetin bir müdahalesinin olduğunu reddetmiş, yavaşlamanın yoğunluktan kaynaklandığını söylemişti.

Gezi sırasında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) başkanı olan Tayfun Acarer’in de aynı bahaneyi öne sürdüğünü hatırlatalım. Ne hükümet, ne de Twitter yetkilileri bu yavaşlatma uygulamasını resmi olarak kabul etmediler; çünkü bu tamamen yasa dışı. Sektörden bir kaynak, diğer sansür uygulamalarının aksine, yavaşlatma uygulamasının arkasında kayıt bırakacak resmi iletişim kanallarından değil, şahsi telefonlar üzerinden talep edildiğini tahmin ettiğini söylüyor.

15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında ise Twitter ilk kez Türkiye’deki bu sansür yönteminin varlığını resmen kabul etti, “kasıtlı olarak hizmetimizin ülke çapında yavaşlattıldığından [sic] şüpheleniyoruz” dedi. Twitter için büyük, ancak Türkiye için çok geç kalmış bir adım.

Yine aynı gece, Türkiye’deki sansür pratiklerinden farklı olarak, sosyal medya sansürü iki saat kadar sonra, yaklaşık 00.50’de kaldırıldı. Erdoğan’ın halkı meydanlara ve havalimanlarına çağıran tweet’inin saati ise 00.38:

Türkiye’nin sansür mekanizmasının içinde yer alan bir kaynak, TİB’in saat 01.35’te “Acil Karar” başlığıyla erişim sağlayıcılara bir e-posta gönderdiğini, bu kararda “Facebook.com, “YouTube.com” ve “Twitter.com” hakkındaki erişim engelinin kaldırılmasını istediğini belirtiyor. Darbe gecesi bu üç site hakkında herhangi bir yasal engellenme kararı bulunmuyorken TİB’in engeli kaldırma talimatı göndermesi, Erdoğan’ın darbeyi halk desteğiyle başarısızlığa uğratmak için sosyal medyada ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Manşette yer alan görsel ise Erdoğan’ın sansür rejiminin kırıldığı başka bir andan: Doğan Grubu’nun kısıtlı eleştirel haberciliğine tepki olarak altı yıldır CNN Türk’e mülakat vermeyen Erdoğan, darbe gecesi mesajını destekçilerine ulaştırabilmek için ilk önce CNN Türk’e bağlandı.

Her olayda uygulamaya konulan sosyal medya sansürü darbe gecesi de aynı şekilde sürdürülseydi, ve Erdoğan ‘beğenmediği’ televizyon kanalları tarafından canlı yayına davet edilmeseydi, kendi sesiyle, kendi mesajıyla darbeye karşı halk direnişini örgütleyemeyebilirdi. Elbette darbeyi daha başlamadan zayıflatan şey planlayıcıların zamansız ve nispeten küçük bir destekle kalkışmaları oldu; ancak özgür internet erişiminden bağımsız gazetecilere, sokak eylemlerinden muhalefete dek Erdoğan’ın “nefret ettiği” ne varsa, darbeden onu koruyan asıl unsurlar da onlar oldu. Bundan hepimizin önemli dersler çıkarması gerekiyor; ancak en başta Erdoğan bu tecrübeyi unutmuş görünüyor:

Bir yandan meydanlara topladığı destekçilerinin intikam duygularını idam vaatleriyle körüklerken, bir yandan da darbe girişimini kendi politik hedeflerini gerçekleştirmede karşı çıkılamaz bir bahane gibi kullanıyor. Daha darbe sabahı Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek mahkeme üyeleri de dahil, 2 bin 745 hakim ve savcının görevden alınıp haklarında gözaltı kararı verilmesi, devamında 12 bin 500’ü öğretmen, 8 bin 777’si polis toplam 55 bin 403 devlet memurunun görevden alınması, önceden hazırlığı yapılmış fişleme listelerinin darbe bahanesiyle işleme konulduğunu gösteriyor. RTÜK tarafından 25 televizyon ve radyo kanalının lisanslarının iptal edilmesi kararı ise hükümetin kayyumlarla ve Türksat uydu yayınlarının kesilmesiyle uzun süredir devam eden Gülen Cemaati’ne yönelik baskıdan ziyade, Pazar sabahı 18 haber sitesinin TİB tarafından engellenmesiyle birlikte okunmalı: Erdoğan darbe girişimini kendi darbesine çeviriyor, Gülen’i bahane edip tüm muhalefeti susturmaya çalışıyor.

Engellenen siteler arasında darbe girişimini herkesten önce duyuran Haberdar‘ın, AKP-Ensar Vakfı ilişkilerini bir bir ortaya döken GazetePort‘un da olması başka bir şekilde açıklanamaz. Erdoğan’ın sansür rejimi onu az kalsın koltuğundan ediyordu ama, koltuğunu koruyan Erdoğan’ın yeni sansür rejimi eskisinden de beter. Şimdi gazetecilere biraz daha cesaret ve okuyucuların payına ise biraz daha emek düşüyor. Bu ortamda yapılabilecek en iyi şey, sansürlü haberleri sosyal medyaya taşımak, darbeleri deviren insan ağlarını sivil darbelere karşı da kullanmak. Askerler de, iktidarlar da Anayasa sınırlarına geri dönmeli.