Almanya’da seçimlere doğru – 4
Merkezin düşüşü: Siyasi iklim “Akdeniz” oluyor

24.09.2017
Almanya'da bugün seçimler var. Almanya-Türkiye ilişkilerinde ne oluyor, olabilir ve Almanya ile Avrupa Birliği'ndeki politik gelişmeleri incelediğimiz yazı dizisinin son bölümünü yayınlıyoruz.
Sessiz sedasız, Almanya çok ciddi kırılmaların yaşanacağı bir seçime gidiyor. Görünürde, iktidar denkleminde büyük değişiklik yapacak bir "deprem" yok. 12 yıldır Şansölye olan Merkel'in lideri olduğu Hristiyan Demokrat Birliği (Christlich Demokratische Union Deutschlands-CDU) Partisi ile Bavyeralı "kardeş partisi" Hristiyan Sosyal Birliği'nin (Christlich-Soziale Union in Bayern-CSU) yüzde 35-37 bandında en çok oyu alan siyasi hareket olması bekleniyor.
İkinci parti konumundaki Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise, partinin başına geçmek için Avrupa Parlamentosu Başkanlığı'ndan istifa eden Martin Schulz'un çabalarına rağmen, yüzde 22-23 aralığında kalacak gibi gözüküyor.
Asıl sürpriz "üçüncü" ve "dördüncü" partiler konusunda yaşanacağa benziyor. Üçüncü parti, büyük ihtimalle Almanya için Alternatif (Alternative für Deutschland-AfD) olacak. Bu parti, aşırı sağ popülist bir parti. Bir kere, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri ilk kez aşırı sağ bir parti, Almanya parlamentosu Bundestag'a girmiş olacak. Daha önce, Alman Partisi (Deutsche Partei) adlı muhafazakâr sağ parti, yüzde 4 oy alarak 1949 federal seçimlerinde parlamentoya girmişti. 1960'a kadar siyaset sahnesinde kalan ve hükümette de yer alan bu parti, İkinci Dünya Savaşı'nda savaşmış ve Naziler arasında yer alanların da "haklarını temsil ettiği" iddiasındaydı. Benzer şekilde, Alman Halk Partisi (Deutsche Reichspartei) adlı milliyetçi parti de, 1946'da ilk Bundestag'da yer almıştı. Bu parti daha sonra açıkça Neo-Naziliğe kayınca kapatıldı.
Ancak, bu partilerin hiçbiri AfD'nin ulaştığı popülariteye sahip değildi. Tüm kamuoyu araştırmacılarının ortak kanaati AfD'nin yaklaşık yüzde 10-13 arası oy alacağı. Yani, AfD'nin çift haneli bir rakamda oyu olacak. Üstelik de, tercih saklmaya en yakın olabilecekler de, Almanya'daki "aşırı sağ tabusundan" dolayı AfD seçmenleri. Sandık kapıya dayanmışken, seçmenlerin üçte biri hâlâ kime oy vereceğini bilmiyor veya açıklamıyor. AfD'ye yönelen seçmenlerin genelde, "en karamsar ve şüpheci" seçmenler olduğu da düşünülürse, "kararsızlar" arasında "gizli AfD sempatizanları" olması çok muhtemel. Daha önce 2016'daki Saksonya-Anhalt yerel seçimlerinde, AfD'nin yüzde 18 oy alacağı öngörülmüş ancak, parti yüzde 24 oy almıştı. Hem kamuoyu araştırmacıları AfD'nin beklenenden yüksek performans gösterebileceğini öne sürüyor; hem de seçmenler genelinde de böyle bir kanaat yaygın. Bild gazetesinin bir anketine göre, Almanların yüzde 40'ı, AfD'nin beklenenden yüksek performans göstereceğini düşünüyor.
AfD işi ciddi
AfD, 2013'te kurulduğunda ağırlıklı olarak "Euro ve Avrupa Birliği karşıtı" bir partiydi. Ekonomist Alice Weidel ve eski CDU'lu Alexander Gauland tarafından yönetilen parti, aslında temsiliyet açısından çıkışını gerçekleştirdi bile; şu an Almanya'nın 16 eyalet parlamentosundan 13'ünde AfD temsilcisi mevcut.
Partinin "seçim vaatleri" de, şimdiye değin Almanya'da bir sağ-milliyetçi hareketin önerdiklerinin en uç örneklerini oluşturuyor. Bir kere, camilerin ve Müslümanların her türlü dinî mekânlarının yasaklanması, AfD'nin başlıca "vaatleri" arasında. Bunun ötesinde, Almanya'nın Nazi geçmişinde de "gurur duyması gerektiği" gibi tabuları negatif biçimde yıkan bir bakış açıları da var. Partinin ikinci ismi Gauland'ın, "Almanya'nın iki dünya savaşında savaşan tüm askerleri ile gurur duyması gerektiği" sözleri gerçekten de, ülke politikasını son dönem sarsan başlıca skandallardandı.
Kısacası, AfD'nin, seçim yarışını üçüncü sırada bitirmesi demek, "ana muhalefet" partisi konumuna oturması demek. Bu sarsıcı sonuç da, Merkel'in koalisyon seçeneklerini kısıtlayacak. Merkel'in başlıca ve hattâ tek seçeneği SPD ile "Gro-Ko" yani "Große Koalition"; "Büyük Koalisyon" yapmak olacak. Tüm bunların ötesinde, AfD'nin kamu kaynaklarından ciddi bir maddi pay almaya başlaması söz konusu olacak. Dahası AfD, kamu kaynaklarının federal çapta nasıl harcanacağına karar veren Bundestag Bütçe Komisyonu'nda da sandalye sahibi olacak. Ve tabii, Almanya'da medya konusunda önemli söz sahibi Basın-Yayın Komitesi'nden Avrupa Birliği, NATO ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlarda temsiliyet sahibi olacak komitelere de, AfD temsilcileri girecek. Toplamda, Bundestag imkânlarına sahip olacak 60 ilâ 85 AfD milletvekili olacak.
Evet; SPD ile CDU-CSU'nun "Büyük Koalisyonu", Almanya'da seçmenlerin yaklaşık yüzde 60'ının desteklediği başlıca hükümet seçeneği. Merkel açısından, sorun şu ki, CDU-CSU'nun desteği son haftalarda birden yaklaşık 10 puan kadar düşmüşe benziyor. Ve son 10 günde de, yaklaşık 2-4 puan arası bir kayıp yaşamış gibi gözüküyorlar. SPD'de de, son 10 günde bir düşüş söz konusu ama bu düşüş sadece 1 puanlık. Tüm bu tablo, Almanya sağının yükselen yıldızının AfD olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, "dördüncü" partinin kim olacağı da önemli dedik… O konuma da yaklaşık yüzde 11'lik bir oy potansiyeli ile, aşırı sol Die Linke aday. Bu durum son derece enteresan çünkü Die Linke de, son haftalarda atağa geçmiş bir parti. Diğer bir deyişle, AfD de Die Linke de, seçime doğru son düzlükte en dramatik çıkışları yapan ve desteklerine destek katan iki parti oldu. Ve bu iki parti de, "merkez dışı" sayılan partiler.
Die Linke zaten 2013 seçimlerinde yüzde 8,6'lık oyla Bundestag'da 64 sandalye kazanmıştı. Ve Bundestag'daki üçüncü parti hâlihazırda Die Linke idi. Bu açıdan, Yeşiller (Die Grünen) zaten Die Linke tarafından geride bırakılmıştı. Şimdi, Die Linke yaklaşık yüzde 8'lik bir oy potansiyeli olan Yeşiller'i bir kez daha geride bırakacağa ve "Sol" kanadın yükselen siyasi yıldızı olma konumunu sağlamlaştıracağa benziyor.
AfD de, benzer şekilde, gene başka bir merkez partinin konumuna yerleşecek gibi gözüküyor. Yeşiller gibi, yüzde 8'lik bir potansiyele sahip gözüken Özgür Demokrat Parti'nin (Freie Demokratische Partei-FDP) "merkez sağ mirası" AfD'ye geçiyor gibi gözüküyor.