Sanal çevre kirliliği / 1 • Trollerin ataları

Uydurma-sahte haber yayanların hemen hepsi, kendini “kurulu düzen karşıtı” olarak sunuyor. Düzenden kasıt demokratik açılımlar, özgürlükler.

ÜMİT KIVANÇ

25.04.2022

 

İnternette çoğu zaman herkesi, bazen de kısmen kendileri için özellikle önemli kesimleri manipüle etmek, yalan yanlış bilgi ve önyargılar, komplo fantezileri yaymak için uğraşanlar kimlerdir? Çeşitli gruplar tanımlanabilir mi? Bunlar genellikle hangi yöntemleri kullanırlar? Genel amaçları var mıdır? Manipülatörler ve ideolojik propagandacıların, şartlandırmacıların somut hedefleri nelerdir? Sadece gazetecileri, internet yayıncılarını, siyasetçileri, reklamcıları değil, hepimizi, bütün insanlığı ilgilendiren -böyle değilse acilen ilgilendirmesi gereken- meseleler bunlar.

Akademisyen, araştırmacı, yazar Alice Marwick ile Stanford Üniversitesi İletişim Teorisi ve Araştırma yüksek lisans öğrencisi Rebecca Lewis’in hazırladıkları değerlendirme-rapordan parçalar aktaracağım. Kendi tecrübelerimizden hareketle aralara girerek. İnternette Medya Manipülasyonu ve Dezenformasyon başlıklı çalışma yaklaşık beş yıl önce yayınlandı. Eskimiş değil. Günümüzde artık kökleşmiş sayabileceğimiz bazı dertler, bu çalışmaya girişildiği günlerde hızla büyüyor, ölümcül hastalık kimliğine bürünüyordu. Trump kampanyalarının saçtığı bin çeşit zehir, interneti ağır toksik ortama çevirmişti.

New York Times ve The Guardian’da yazıları çıkan Marwick, Kuzey Karolina Üniversitesi İletişim Bölümü’nde doçent, üniversiteye bağlı Enformasyon, Teknoloji ve Kamusal Yaşam Merkezi’nde faal, Veri ve Toplum Araştırma Enstitüsü’nün araştırmacılarından. Sözkonusu rapor için o sırada enstitünün araştırmacılarından olan, daha sonra NBC News, VICE News, New York Magazine ve Columbia Journalism Review’da yazıları yayınlanan, özellikle radikalleşme, nefret söylemi, internette manipülasyon ve dezenformasyon konularını araştıran Rebecca Lewis ile birlikte çalıştılar.

 

Alaşım

Marwick ile Lewis, girişte üzerine eğilecekleri manipülasyoncu grupları sıralıyor ve ele aldıkları dinamiği bunların hepsinin birlikte meydana getirdiği bir alaşım olarak nitelendiriyorlar. Bu gruplar, çoğunlukla Donald Trump’ın yükselişiyle birlikte siyasî literatürde kendine yer bulan Alternatif Sağ (“alt-right”) şemsiyesi altında değerlendirildiler, ama aslında komplo fantezicilerinden, “tekno-liberteryenler”e, beyaz milliyetçiliği militanlarından, “Erkek Hakları” savunucularına ve çeşitli kadın düşmanlarına (mizojinistler), anti-feministlere, çeşitli angajmanları olan, çeşitli farklı amaçlar güden, değişik “inanç”ları yayma peşinde koşan değişik trollere, mülteci düşmanlarına ve yazarların pek isabetli adlandırmasıyla “canı sıkılan genç insanlar”a uzanan geniş bir yelpaze sözkonusu. İnternetteki haberleşme, işbirliği ve birlikte üretme-yayma imkânları, yazarlara göre, pek az sayıda insanın biraraya gelmesiyle oluşan en egzantrik grup için bile büyük fırsatlar yaratıyor. Örgütlü ufak gruplar böylece “haber medyası ekosistemi”nin zaaflarından yararlanarak görünürlüklerini artırabiliyor, seslenebildikleri kitleyi genişletebiliyorlar. Bunun sayısız örneğini yaşıyoruz. Olmadık bir iddia, kurcalanmadan paylaşıldıkça, umulmadık ciddiyette kişiler-gruplar tarafından ciddîye alınır hale gelebiliyor. Ya da hiç karşılık verilmese arada kaynayıp gidecek trol mesajları, desteklenerek veya küfredilerek paylaşıldıkça, sahiden gerçeklere işaret edermiş gibi muamele görebiliyorlar. Veya sistemli olarak birilerine saldıran kişiler (“hesaplar”) veya gruplar zaman içinde tanınır bilinir hale gelebiliyor, bir süre sonra, onları kafalarına uygun bulanlarca referans olarak kabul edilebiliyorlar.

Marwick ile Lewis, benim zihinlere zehir saçanlar diye adlandırdığım bütün bu grupların bazı ortak özelliklerine işaret ediyorlar: Uydurma-sahte haberleri yayanların hemen hepsi, kendini “kurulu düzen karşıtı” olarak sunuyor. Ancak burada kurulu düzenden kasıt, ABD’de liberal, dünyanın gerikalanında demokratik olarak nitelenen açılımlar, haklar, özellikle insan hakları, özgürlükler. Çok-kültürlülük, meselâ. Ona ve küreselleşmeye kesinlikle karşılar. Çoğu bunlara karşı ırkçılığa varan şovenist, milliyetçi görüşleri savunuyorlar, Yahudi düşmanlığı ve feminizm karşıtlığı çok yaygın. Kimileri salt siyasî çağrışımlı “aşırı sağ” nitelemesini katiyetle reddetseler de, biz hepsini birden kastettiğimizde bu nitelemeyi kullanıyoruz, diyor yazarlar.

Sonra, değerlendirmelerini özellikle kıymetli ve kullanışlı kılan sınıflandırmalara -bunların tam ve kesin sayılayamayacağı uyarısını yaparak- girişiyorlar: Kimler bu internet sahtecileri, bozguncuları, provokatörleri? Güdüleri neler? Hangi araçları kullanıyorlar?

 

Troller

Marwick ile Lewis’in çizdiği hattan ilerlersek, önce karşımıza meşhur “troller” çıkıyor. Yazarlar, trollüğün tarihçesini kısaca hatırlatıyorlar. Bu sıfatla anılanların “ataları”, internetin ilk zamanlarında, kısıtlı iletişim koşullarında, birilerine takıp onları tahrik edecek, karşılık vermeye zorlayacak, gürültü çıkaracak mesajlar atan kışkırtıcı tipler. Bazen ünlülere saldırıp eylemlerinin haberleşmesini ve etkinliklerinin yaygınlaşmasını sağlayabiliyorlardı. Çoğu, siyasetle alâkalarının bulunmadığını, ırkçı ya da seksist sözleri daha çok birilerinin damarına basma amacıyla söylediklerini iddia ediyorlardı. Ancak henüz çok gelişmemiş trollük de hep böyle kızdırma-kışkırtma, arıza çıkarma gibi görece masumâne sayılacak boyutlarda kalmıyordu. Kişilerin ve örgütlerin doğrudan itibarını zedelemeye, özel bilgilerini ifşa etmeye varan sistemli tahripkâr faaliyetler de görülüyordu.

Yazarlar, zamanla trollüğün görece tutarlı bir tarife kavuştuğunu, çeşitli “asosyal” internet davranışlarını kapsayan genel tavrın adı haline geldiğini belirtiyorlar.

Ve ilk dönem trollüğe daha yakından bakabilmek için, zamanında görece az kişi tarafından bilinen, basitliği ve kapsadığı kullanıcı sayısıyla orantısız büyüklükte etkiye sahip olduğu neden sonra anlaşılan 4chan sitesine eğiliyorlar. Başarısıyla 8chan, 2chan gibi benzerlerine de ilham veren bu site, sadece mesaj ve fotoğrafların gönderildiği, bunların da birkaç saat içinde silindiği panodan meydana geliyordu. Özel konulara hasredilmiş bölümleri vardı, kimlerin katılabileceği konusunda mevcut kullanıcılar kesin şartlar dayatıyorlardı. 4chan’in farklı mesaj panolarının bir kısmı spor, müzik, fitness gibi genelgeçer mevzulara ayrılmıştı. Ancak bir “/b/” panosu vardı ki, esas saldırgan dil, ırkçı ve seksist espriler, porno ve fazla “yumuşak” katılımcıları kaçırmak için özellikle konuyor gibi duran rahatsız edici görüntüler buradaydı.

Marwick ve Lewis, ilk dönem trollüğün serası gibi olan 4chan’de dört karakter özelliği bulmuşlar:

 

1–Özellikle saldırgan dil.

Nefret söylemi, hassasiyetleri zedeler, insanlar bunu ciddîye alır, tam da 4chan kullanıcılarının çiğnemeye can attığı ahlâkî sınırlar çizerler, onlar da nefret söylemi denen şeyin âdetâ doğası gereği, ırk ve cinsiyet bakımından azınlıkta olanları, kadınları hedef alırlar. Yazarların 4chan hakkındaki tesbiti, nefret söyleminin revaçta olduğu ortamların çoğuna uyarlanabilir: Aksi belirtilmediği sürece herkes beyaz ve erkektir! Ve herkese dilediğince lakap takma, hakaret etme hakkına sahiptir. Basbayağı saldırganlık olarak zuhur eden bu tavra -ABD’de siyahlara “zenci” demek gibi- sahiplerinin verdiği paye “ifade özgürlüğü”dür!? Zaten trollerin başlıca ortak nefret objelerinden biri “politik doğruculuk”tur; bundan nefret ederler.

 

2–Kendilerini meşrulaştırma aracı olarak ana akım medyayı teşhir gayesi.

İnternetteki yalan-yanlışlar, sahte haberler, trollük vs. tartışmalarında bizde pek sözü edilmeyen bir etken bu. 4chan trolleri bunu faaliyetlerini meşrulaştırmak için kullanıyorlardı. ABD’nin meşhur TV yıldızı Oprah Winfrey’in programının sitesine mesaj atan bir trol, bir sürü çocuğa tecavüz eden bir pedofil olduğunu ileri sürüp saçmasapan iddialar ortaya koymuş, ortalık ayağa kalkmış, program ekibi adamı bulmak üzere harekete geçmiş, Winfrey mesajı aktarıp seyircileri uyarmıştı. 4chan’ciler bu tarz trollükle ana akım medyanın ikiyüzlülüğünü, cehaletini, aptallığını teşhir ettiklerini ileri sürüyorlar, kendilerine meşru zemin yaratıyorlardı.

 

3–Hedef aldıkları kişi ve gruplarda duygusal tepki yaratma tutkusu.

Bu tutkuyu tatmin edebilmek için yeterince saldırganlık yapmak, bunun için de şüphesiz empatiden yoksun olmak gerekiyordu. Hazırda genelgeçer bir trol “aleti” vardı: Kurbanın saldırıyı hak ettiğine dair gerekçeler üretmek. Ölen çocuklar, gençler için düzenlenen Facebook sayfalarına münasebetsiz mesajlar ve görüntüler gönderen troller, tanımadıkları insanlar için üzülüyormuş gibi yapan sahtekârları teşhir ettiklerini ileri sürüyorlardı. Mantığın kenara bırakılmasına dayalı açıklamalarından biri de şuydu: Burası gerçek hayat değil ki, internet; insanlar fazla ciddîye alıyor. Haksızlığa isyan dolu, öfkeli veya ağlamaklı bir karşılık almak, troller için gol atmak, sayı kaydetmek gibi bir şeydi. Şahsen, kolayca ortaya çıkabilen iç kötülüğünün bu dozuna 1980’lerden bu yana insan haysiyeti üzerindeki tahribatını mütemadiyen artıran neoliberalizmin. ar haya yoksunu eşitsizlik düzeninin yolaçtığını düşünüyorum.

 

4–Belirsizliği koruma.

Bu maddeyle ilgili olarak araştırmacılarımız “Poe Yasası”nı hatırlatıyorlar: “Yazar niyetini özellikle belli etmezse sahici aşırılıkla mı aşırılıkçılık parodisiyle mi karşı karşıya bulunduğumuzu ayırt etmenin zor ya da imkânsız olması.” Marwick ve Lewis, “çok başarılı trol”ün bu belirsizliği ustalıkla koruduğuna işaret ediyorlar. Öyle konuşuyor ki, bütünüyle ırkçı hakaretlerle bezeli sözleri politik doğruculukla dalga geçme amacı mı taşıyor yoksa adam sahiden ırkçı mı, ayırt edemiyoruz.

Biz burada bunun başka bir türüyle çok karşılaşıyoruz: “Öyle diyorsunuz ama…” türü. Küfretmeyen, mesajı hakarete boğmayan, hattâ söylenene saygılı gibi girip, bariz tepki gösterilmesi gereken apaçık bir durumu bulandırarak tepkiyi tereddütlerle yamrı yumru hale getiren, bazen durdurmayı başaran kötü niyetli trol aktivitesi.

Alice Marwick ile Rebecca Lewis’in İnternette Medya Manipülasyonu ve Dezenformasyon başlıklı araştırma-raporundan parçalar aktarıp üstüne konuşmayı sürdüreceğiz.