İLHAMİ ALGÖR
Toplam 173 yazı.
Toplam 173 yazı.
Nasıl oldu da, İsmet Hanım’ın kimseye iç dökemeyişini, derdini buraya bağladım bilmiyorum. Ama, çelik kapı ardına sığınmışlar ile bodrum kat’ta yaşayan adam’ın aynı binada, ortak yaşam alanında iken birbirlerinden habersiz, mesafeli olmalarına takılıyorum
Adlarını saydığım yazarlar sırasıyla İtalyan, Fransız ve Danimarkalı. Ve hepsi de kendi örnekleri ile aynı şeyi söylüyor: tuzu kuru olanların, tuzu yaş olanları yok sayan bakışsızlığı. Şule Çiltaş ile Türkiye dahil, dört farklı ülkenin yazarı, aynı üstenci tutumun altını çiziyorlar. Enteresan bir ortaklık. Bu durumda yerli, milli gibi şeysiler nerede kalıyor?
“…gerçekliğin verilerinden yararlandığı için belgesel ve tarihsel, (…) metne giren parçaları kendine özgü bir biçimde yorumladığı ve birleştirdiği için kurmaca, metinde belirsiz bir imkân olarak yansıyan bir kurtuluş fikri bıraktığı için ütopik, yandaşı olduğu dünya görüşü karşısında eleştirel olduğu için yeniden kurucu…”
“Oğlanların langırt oynadığı kafenin önünden bakışlarını eğip geçmek” de tanıdık. Bakışlarını sakınarak yaşamak, kısıtlanmak… Sadece 1950’ler 60’lar için söz konusu değil, sokakların erkeklere ait olması halen geçerli bir durum. Gerçi kadın hareketi bu durumu bir ölçüde kırdı ama insan canlısı bazı alışkanlıklarını kolay terketmiyor. Tekamül etmiyor diyebilirim
Ernaux’nun “’42 yılı…” dediği yıllar, buralarda gündelik dilde “Alman Harbi” olarak anılırdı. O yılların işbirlikçilerini ve direnişçilerini, sinema ve edebiyattan hatırlıyorum. Yüz yüze gelmişliğim olan tanıdığım bir direnişçi, Almanların Yunanistan’ı işgal ettiği yıllarda, Atina’da liman bölgesini korumak, kollamakla görevli bir yeraltı direniş örgütünde “capitan” rütbeli idi. Fethiye-Kayaköy’den (Makri – Levissi) sürgündür
“Okulda Fransızcanın nasıl konuşulması gerektiğini öğrenir. İki ‘dil’ vardır artık, ‘yaşadığı’ ve ‘okuduğu’ dünyaların farklılığını kavrar; sınıfsal hiyerarşiyi, egemen dünyayı ve yönetilen sınıfı anlamasına yol açar okul. Dil ve sözle, bakış ve davranışla ‘sınıf savaşları’ erken işaretlerini sunmaktadır”
Sofrada Kırım Savaşı sohbeti yapanların Erzincanlı Sadık’tan ve şehirlerden toplanıp cepheye gönderilen sivillerden -doğal olarak- haberleri yoktu. Ben bu habersizliği mesele etmeye çalışıyorum
“Madam Verne, kış akşamının erken gölgesinde alaca bir renge bürünmüş olan oturma odasında, şöminedeki odun yığınına kendi elleriyle bir kibrit çaktı. Jules Verne konukların paltolarını aldı. Madam Verne, Nellie Bly’ı şöminenin yanındaki bir sandalyeye götürdü ve karşısındaki sandalyeye oturdu…”
Lenu, Lila’ya dair söylediklerinde haklı. 4. kattan düşen tuğla örneğinde Lila’da bir farkla aynı şeyi yapardı. Tuğlanın gelişine bakar ve bir matador edasıyla yarım adım kenara çekilirdi. Tıpkı, oğlan çocuklarının attıkları taşlar karşısında yaptığı gibi
Mafya hukuku inceliklidir, bilirsiniz. Neticede “mal” teslim edilmiş, sorun çözülmüş. Ben bunu yıllar sonra, mahalle hafızasını kazımaya niyetlendiğim günlerde yaşı benden büyüklerden duydum. Umarım bu paragraftan sonra hiç kimse bana “İtalya veya Napoli üzerine kalem oynatmak senin neyine?” diyemez
Napoli Romanları’nın anlatıcı sesi Lenu’nun sesi idi. Beni sardı. Hatta içine çekti. Su kemeri takıntım soldu. İyi de oldu. Bayan Ferrante’nin kulağına “adamın biri Napoli Romanları’nı Roma su kemeri izi bulmak için okuyor” şeklinde bir cümle gitse utanırdım
İnternet sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Çerezleri nasıl kullandığımız hakkında daha fazla bilgi için Çerez Politikamızı ziyaret edebilirsiniz.
Çerezler, internet sitemizin kullanımını ve işlevselliğini geliştirmenin yanı sıra performans ve analiz amaçlı olarak da kullanılmaktadır.