Yılın “vakası”: Popülizm
Dünyanın birçok yerinde ve tabii Türkiye’de, boğazımıza kadar “yerliciliğe” gömüldük… Global biçimde “yerli ve milli” oluyoruz!
31.12.2017
Popülizmin çıkışı “yeni” bir olay değil: bu fenomen, 1998 ve 1999’da dünyanın apayrı iki köşesinde, farklı siyasi çizgileri olan ama her ikisi de, “popülist lider” kategorisine giren iki liderin yükselişi ile başlamıştı. Avusturya’da 1999 genel seçimlerinde Özgürlükler Partisi (FPÖ), lideri Jörg Haider önderliğinde, yaklaşık yüzde 27 oyla ülkenin ikinci partisi hâline gelmişti. Öte yandan, Venezüella’da ise, 1998’de Hugo Chávez yüzde 56,4’lük destekle devlet başkanı seçildi.
Şimdi, çok farklı politik çizgilerdeki Haider de Chávez de “merhum” olmuş olsalar da, “siyaset yapma tarzları” dünya politikasına miras kaldı.
“Popülizm” adını verdiğimiz bu tarzı siyaset, daha önceden 20. yüzyılın ilk yarısı ve ortalarında Güney Amerika’da (ve hattâ 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Kuzey Amerika’da) prototiplerine rastlanmış olsa da, “yeni” bir fenomen.
21. yüzyılın eşiğinde de, Avusturya ve Venezüella gibi çok ayrı siyasi geçmişleri, yapıları olan ülkelerde, ideolojik hamurları çok farklı iki lider tarafından “tarz” olarak benimsenmeleri de tesadüf değil.
Birçok kişi, Haider ve Chávez’i aynı cümle içinde bile beraber geçirmeme sinirlenecektir: ben, bu iki lideri benzetmiyorum. Ancak, sadece bu iki lider değil, “yerli ve milli” örneklerini de yakından tanıdığımız “karizmatik lider”, “kurt politikacı” artık nasıl adlandırırsanız-bu tip “çekirdekten siyasetçi” olarak adlandırabileceğimiz politikacılar, popülizmdeki cevheri görüp benimsediler ve yaygınlaştırdılar.
Şunu hatırlayalım ki, popülizmin bir “öz” ideolojisi yoktur: daha ziyade, içine döktüğünüz ideoloji (sol da olabilir sağ da) ile şekillenen elastik bir yapıya sahiptir.
Daha önce, K24’ün “Popülizm” dosyası için kaleme aldığım yazıda bahsettiğim gibi:
Popülizm konusuyla, vaka “popülerleşmeden” meşgul olmaya başlayanlar için, herkesin konudan bahsetmesi, yazıp çizmesi ne yazık ki, şu ana kadar “zenginleştirici” bir deneyim olamadı. Tersine, “popülizmin popülerleşmesi” durumunda da, biraz bu vakanın özünde olan “içini boşaltma hâli” var. Nasıl popülizm, politikanın içini boşaltan ve “özsüzleştiren” bir doğaya sahipse; üzerine yazıp çizen veya bu kavramı ağzından düşürmeyen çoğu kişi de, “popülizm” kavramına, popülizmin politikaya yaptığını yapmış oluyor.
Özetle, çok fazla şey konuşuluyor popülizme dair ama bu fenomenle ilgili daha çok şey bilmiyoruz. Tersine, kafa karışıklığı artıyor, sapla saman birbirine karışıyor.
Popülizm alanında, çok uzun yıllardır çalışan Cas Mudde da, Guardian gazetesinde yayınlanan “Why nativism, not populism, should be declared word of the year” (Neden popülizm değil de, yerlicilik yılın sözcüğü olmalı?) makalesinde, bu duruma dikkat çekiyordu. Mudde, Cambridge Sözlüğü’nün “Popülizm” kelimesini, 2017’de yılın sözcüğü seçmesi ve bunun ötesinde önerdiği tanım üzerine bu makaleyi yazmıştı.
Cambridge Sözlüğü’nün “Popülizm” için önerdiği tanım, “sıradan insanlara istediklerini vererek desteklerini almayı amaçlayan siyasi fikirler ve faaliyetler” şeklindeydi.
Popülizm konusunda biraz dirsek çürütmüş birinin dahi, “Aaaa’lar”, “Oooolar”la, gözlerini koca koca açarak, “Aman aman” diyeceği bir tanım bu… Olsa olsa da, popülizmin “yapıyor gözükmek istediğinin” tarifi ayrıca…
“Sıradan insanı” nasıl tanımlayabiliriz o da ayrı bir soru tabii ki…
Popülizmin, Cambridge Sözlük tanımı hâliyle, “sıradan insan” aslında “seçmenler” demek oluyor; kastedilen topluluk oy verenlerden başka bir şey değil. Popülizm de, bir siyaset tarzı ve stratejisi olarak, seçmeni “formatlayan” bir yaklaşıma sahip: yani, popülizm, kullanan siyasetçi/siyasi hareket/karizmatik lider tarafından seçmeni istediği şekle getirmekte kullanılan bir araç. Bence popülizm, prensi, öpücüğü ile kurbağaya döndürüyor; yani, seçmeni, lidere veya siyasi harekete göre şekillendiriyor.
Mudde’un Guardian makalesinde vurguladığı, 2017’nin “popülizm”den ziyade, “yerlicilik” yılı olduğu idi. Onun kullandığı kavram orijinal olarak “nativism”; ben bunu “yerlicilik” olarak çeviriyorum. Mudde’un tanımı ile, “yerlicilik”, devletlerin-ülkelerin, bir yerli gruba ait olduğu ve o ülkede yaşamaya o yerli grubun hakkı olduğu ve (tabii) “yerli” olmayanların (sadece fizikî varlıklarının değil fikirlerinin de), yekpaâre bir bütün olan ulusu tehdit ettiği…
Parçalara bölüp tek tek inceleyelim, benim yorumlamamla “Yerlicilik” şu “ideolojiyi” ileri sürmekte:
-Yerli ve milli olan bir ulus/ülkenin haklı sahibidir.
-O ulus/ülkede yaşama hakkına yerli ve milli olan sahiptir.
-Yerli ve milli olmayan, ulusu/ülkeyi tehdit etmektedir.
-Yerli ve milli olmayanın hem fizikî varlığı hem de fikirleri/düşünceleri, ulusu/ülke için hayatî tehlike oluşturmaktadır.
-Yerli ve milli olmayanı, uzaklaştırmak veya yok etmek için, onunla tıpkı bir haşerat gibi mücadele edilmelidir.
-Yerli ve milli olan, uzaklaştırılamıyor veya yok edilemiyorsa, tecrit edilmeli, karantina altına alınmalıdır.
Ulus veya ülke yerine, ister “ümmet’i” koyun ister “devlet”i…
Popülizm de, bu “ideolojinin”, yani “yerliciliğin” içine doldurulduğu bir kap görevini gördü 2017’de…
Brexit’ten Donald Trump’a, Polonya’daki “Hukuk ve Adalet Partisi”nin iktidarına ve tabii Avusturya’da radikal sağ FPÖ’nün iktidar ortağı olmasına, gene Avusturya’da dünyanın en genç lideri Sebastian Kurz’un “yerlici” söylemlerle seçilmesine…
Dünyanın birçok yerinde ve tabii Türkiye’de, boğazımıza kadar “yerliciliğe” gömüldük…
İşte bir ironi daha, global biçimde “yerli ve milli” oluyoruz…
Daha tartışacak çok şey var bu konuda: “Yerlicilik”, klasik milliyetçilik veya daha ileri boyutta aşırı sağdan, faşizmden farklı mı? Popülizm, 21. yüzyıl insanları olarak bizimle ilgili ne anlatıyor?
2018, meraki bir yıl olsun da, popülizm üzerinden kendimizi, çağımızı anlayalım. Meraki, Yunanca’da, “bir işi gönlüyle, ruhuyla, kendini vererek, içtenlikle ve heyecanla yapan” anlamına geliyor. Popülizm ile de ilgili, meraki çalışmaların öpücüğü gerçekten ne olup bittiğini idrak etmemize yol açarak belki “kurbağaları” prense döndürür.