Yurttaş medyası ve tanıkların görüntüleriyle çalışmak

Kullanıcı üretimi içerik (UGC) verimli, hızlı ve maliyeti düşük. Peki UGC kullanırken nelere dikkat etmeliyiz?

P24

20.10.2015

 
Bir son dakika gelişmesinde olay yerindeki görgü tanıkları ve yurttaş habercilerden daha değerli bir haber kaynağı bulmak çok zor. Londra’da 2005 yılında gerçekleşen ve 7/7 olarak bilinen bombalama eylemlerinde, resmî kaynaklar medyaya olayla ilgili bilgi vermez iken, metroda patlayan bombaya tanık olan yurttaşlar çektikleri fotoğrafları medyaya ulaştırmayı başarmıştı.
 
Bu yaygın medyanın; görgü tanıkları (eyewitness), mağdurlar ve yurttaş muhabirler tarafından üretilen ve internete yüklenen çeşitli görüntüleri haberleştirmesinin fitilini ateşledi. Arap Baharı’ndan Boston bombalamasına, Gezi Parkı’ndan Brezilya’daki halk hareketlerine ve oradan Şemsiye Devrimi’ne aktivistler, yurttaşlar ve tanıklar yaşadıklarını sosyal ağlarda yazarak, fotoğraf ve video paylaşarak aktardı. Yaygın medyaysa bu içeriği kendi haber malzemesi olarak kullandı.
 
Kullanıcı üretimi içerik (UGC) habercilik için verimliydi çünkü son dakika gelişmeleri çok daha hızlı yayınlanabiliyordu. Ucuzdu çünkü muhabir, kamera maliyeti olmaksızın olay yerinden görüntü aktarımı sağlanabiliyordu. Hızlıydı çünkü kanalların veya gazetelerin olay yerine ulaşıncaya kadar geçirecekleri sürede olay başka mecralar üzerinden çoktan duyrulmuş oluyordu.
 
CNN, BBC, Guardian gibi yayın organları kullanıcıların ürettikleri içeriği doğrudan toplayabilmek için bazı uygulamalar ve metodlar geliştirdiler. Türkiye’de de bunun birkaç örneği yaşandı. Bu akıllı telefon uygulamalarından bugün çok azı hâlâ kullanılıyor. Çoğu kuruluş içeriği ya sosyal medyadan çekmeyi ya da Whatsupp, Telegram gibi chat programlarıyla edinmeyi tercih ediyor.
 
Yaygın medyanın kullanıcı içeriğine bu düşkünlüğü elbette ki kullanıcının medya karşısında korunmasını da gerektiriyor. Bu korunma telif haklarından insan haklarına uzanan bir yelpazede. Birçok medya kuruluşu bugün sahibinden izin almaksızın sosyal medyadaki bir görüntüyü kullanmaya yanaşmıyor. Mağdur ve tanıkların haklarına zarar vermesi muhtemel görüntüler ise ilk başta eleniyor.
 
Katliamı aktarırken çiğnenen haklar
 
Türkiye’de yaygın medyanın gerçeklerle arasına koyduğu mesafe, artık yaşananların büyüklüğü ve kapsayıcılığına bağlı. Ana akımın gerçeklere ilgisi minimize edilmiş, gerçekleri aktarış biçimi çarpıtılmış durumda.
 
Bu yüzden Avrupa ve Amerika’daki “görgü tanığı” Türkiye’de çoktan eylemsellikle buluşup, haberciliği bir aktivizm sahası haline getirdi. Artık son dakika gelişmelerinde veya kitle hareketlerinde bir yurttaş muhabirin olay yerinden görüntü, bilgi aktarmadığı zaman neredeyse yaşanmıyor. Bu bilgi ve görüntülerin, okura, internet kullanıcısına doğrulama süzgecinden geçerek ulaşmasını ise 2010’da yeşermeye başlayan ancak daha çok Gezi sonrası hareketlenen yurttaş haber ağları sağlıyor.
 
Şüphesiz yaygın medyanın bu ağları küçümsediği için haber kaynağı olarak görmemesi ahmaklık, bilmediğinden takip etmemesi cahillik olur. Fakat bundan daha önemlisi, bu ağların ve gönüllü muhabirlerinin içeriklerini etik tanımaksızın kullanmak meslek ahlakına yapılmış bir saldırıdır. Neden bu kadar ağır konuşuyorum?

 * Metrodaki patlamaya tanık olan bir yurttaş tarafından çekilen ve BBC’ye ulaştırılan görüntü 

Çünkü, Ankara Katliamı’na dair en çok paylaşılan ve tüm dünya medyası (birkaç örnek: BBC, Channel 4, AJ+, Reuters) tarafından kaynağından izin alınarak kullanılan “patlama anı videosu” bu sınır tanımazlığın geldiği son nokta.
 
Bir yurttaş haber ağı olan dokuz8haber’in gönüllü muhabiri Melike Tombak tarafından kaydedilen bu video, Doğan Haber Ajansı ve Hürriyet TV tarafından paylaşılırken aşağıda da görüleceği üzere dokuz8’in logosundan “kurtarılmış” DHA ve Hürriyet TV logolarıyla ticari bir mal haline getirilmiştir. (DHA bir alışkanlık olarak sosyal medyada yer alan görüntüleri kendi malı gibi her zaman servis ediyor. Bu konuda izin alıp almadığı konusunda şeffaf değil ayrıca kaynak da belirtmiyor)

* Patlama anı videosunun orjinali, dokuz8haber logosuyla 

* Videonun yer aldığı Facebook gönderisine buradan ulaşılabilir. Hürriyet’i bu konuda uyarmamıza rağmen video kaldırılmadı.
 

* DHA’nın servis ettiğini iddia ettiği videonun yer aldığı link burada.
 
Konunun detaylarını dokuz8’den Gökhan Biçici şöyle aktarıyor:
 
“Dünyanın neredeyse tüm ajansları ayrı ayrı bizimle bağ kurarak nezaketle ve meslek etik ve kurallarına uygun olarak kullanma izni istedi. Biz de "ticari amaçla kullanılmaması, serbest erişime açık olması ve dokuz8HABER ve Melike Tombak'ın kaynak gösterilmesi" şartıyla elbette izin verdik. Örneğin Reuters bunu dikkatle yaptı hatta dokuz8HABER logosu sağ üstte küçük gözüküyor diye bir de ek yazı ekledi görüntülerin üzerine ve daha sonra da hem video hem de haber metnini tekrar bize gönderdi. Bu görüntülerin tüm dünyada yüzlerce TV kanalında ve mecrada yayınlanmıştı. El Cezire Türkiye'de aynı şekilde davrandı ve sadece youtube kanalında o görüntüleri bir gün için 1 milyon kişi izlemişti. Ama Türk medyası söz konusu olduğunda elbette ahlak, etik, emeğe saygı gibi değerler fersah fersah uzak olduğu için başta DHA, CNN, Hürriyet ve Sözcü olmak üzere logoyu yok ederek kendi ‘mallarıymış’ gibi yayınladılar.”
 
Biçici ayrıca Tombak’ın DHA ile yaptığı röportajda belirtmediği ifadelerin (örneğin Tombak’ın Ankara’ya Adana’dan otobüsle gelen grupta olduğu gibi) gerçekmişçesine ajans tarafından yayılması ile ilgili de hukuki süreçleri başlatacaklarını söylüyor.
 
Yurttaş haberciler ile ilgili gerçekleri ajite etmeden aktarmaya çalışayım; 1) yurttaş muhabirlerin neredeyse hiçbiri sokakta olduğu için bir medya kuruluşundan para almaz, 2) ekipmanı kendi kaynaklarıyla edindiği bir cep telefonu ya da en fazla bir fotoğraf makinesidir, 3) çoğunda gaz maskesi, kask bulunmaz, her türlü saldırıya (polisin copu, biber gazı, eylemcinin havai fişeği, taşı) açıktır, 4) neredeyse hiçbirinde kurum ve basın kartı bulunmaz, 5) çok sık eyleme giden yurttaş muhabirler polis baskısı ve tehdidi altındadır.
 
Yukarıda bahsi geçen görüntüyü çeken Melike Tombak’ın neler hissettiğini duymak istiyorsanız bu röportajı izleyebilirsiniz.
 
Tanıkların görüntüleriyle çalışırken uyulacak 5 ilke
 
Yurttaş habercilerin hayatı ve özgürlüğü, ana akımın tık kaygısından ve içerik satma endişesinden çok daha değerlidir. Bu nedenle yaygın medyanın yurttaş muhabirlerin haklarının çiğnemesine de izin verilemez. Bu görüntülerle çalışan her editör, her habercinin uyması gereken altın değerinde kurallar var. Uluslararası nitelikteki bu değerleri korumak, haberciliği de korumak anlamına geliyor;
 
1.Yurttaş habercilerin kendi isimleriyle ya da bu kişilerin buluştuğu ağların kendi logolarıyla yayınladıkları görüntülere diğer herhangi muhabir veya medya “şirketi”nin görüntülerine yaklaşıldığı gibi yaklaşılmak zorundadır. Hatta bu hassasiyet yurttaş muhabirlerin gönüllü çalışmaları düşünülerek iki kat devrede olmalıdır.

2.Bu görüntüleri kullanmak zorunda kalan hangi yayın organı olursa olsun, kaynağından izin istemeli ve kaynağı “istiyorsa” referansıyla haberi servis etmeli. Kaynak anonimse, deşifre etmek uğruna da referans gösterme gafletine düşmemeli. Unutmayın, siz “içerik yöneticisi” değil habercisiniz. Haberin kaynağına ulaşmak sizin işiniz.

3.Gazeteciler görgü tanıklarıyla çalışırken her zaman onların duygusal ve fiziksel sağlığını önemsemek zorundadır. Görgü tanığı veya mağdurdan kaydettiği görüntüden fazlasını istememeli, varolanı kullanmalıdır. Tanığın travmatik bir olay nedeniyle medyanın ilgi odağı haline gelebileceğini göz önünde bulundurmalıdır.

4.Eğer bir görgü tanığı veya yurttaş haberciden görüntüsünü kullanmak için izin isteniyorsa, bu görüntünün nerede ne zaman kullanılmasının planlandığı belirtilmelidir.

5.Bir görgü tanığı görüntüsü yayınlanırken görüntüde yer alan tanımlanabilir kişilerin olup olmadığına dikkat edilmeli, görüntünün yayınlanmasının bu kişilere ve ailelere verebileceği olası hasar dikkate alınmalıdır. (Listenin oluşturulmasında Guiding Principles for Handling Eyewitness Media’dan yararlanılmıştır, eklemeler yazara aittir.) 

Ne yazık ki katliam, facia ve kriz zamanlarının sona ermediği bu coğrafyada yurttaşların, görgü tanıklarının görüntüleri her geçen gün daha da önemli olacak. Ana akımın gerçeklere aldığı tavır, medyaya büyüyen yurttaş tepkisi, yurttaş habercilerin, tanıkların ve mağdurların görüntülerini doğrulama ve kullanmada uymamız gereken kuralları gündeme getirmemize daha fazla yol açacak.
 
Bu yazı aynı zamanda gazeteciler için çalışan sendika ve sivil toplum kuruluşlarına yurttaş habercilerin haklarını da korumak üzere harekete geçmeleri gerektiğini hatırlatmak içindir.