Zaman davasında yazarlara tahliye yok

Mahkeme reklam bölümü çalışanları Hüseyin Belli, Onur Kutlu ve İsmail Küçük’ün tahliyesine karar verdi

PUNTO24

10.12.2017

 
Aralarında kapatılan Zaman gazetesinin eski yazarları Şahin Alpay, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne, Ahmet Turan Alkan ve Mustafa Ünal’ın da bulunduğu 31 kişinin yargılandığı “darbe” ve “FETÖ üyeliği” suçlamalarıyla yargılandığı  davanın ikinci duruşması 8 Aralık günü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
 
Duruşma sonunda Zaman gazetesi reklam departmanı çalışanları Hüseyin Belli, Onur Kutlu ve İsmail Küçük tahliye edildi. Mahkeme diğer tüm tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar verirken davayı 5 Nisan 2018 tarihine erteledi.
 
Silivri Cezaevi yerleşkesindeki mahkeme salonunda görülen ve P24’le birlikte Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Londra merkezli ifade özgürlüğü örgütü Article 19 tarafından takip edilen duruşmada tutuksuz sanıklar Ahmet İrem, Ali Hüseyinçelebi, Osman Nuri Öztürk, Nuriye Ural (Akman), Lale Kemal, İhsan Dağı, Orhan Kemal Cengiz ve Osman Nuri Arslan ilk kez savunma yaptı.
 
Kapatılan Cihan Haber Ajansı’nda ön muhasebe çalışanı olduğunu söyleyen Ahmet İrem, adının sadece iddianamenin en başında ve en sonunda geçtiğini, neyle suçlandığını bilmediğini söyledi. Emniyet’teki sorgusunda kendisine neden hem Feza A.Ş. hem de Cihan A.Ş. işlerini vekaletle yaptığının sorulduğunu anlatan İrem, “Bize vekalet verip şunu şunu yapacaksın diyorlardı” dedi.

Zaman gazetesinin seri ilanlar bölümünde çalıştığını söyleyen Ali Hüseyinçelebi ise “Çalıştığım sürede fatura gibi muhasebe evrakının bilgisayar sistemine kaydını yapıyordum. İmza yetkim yoktu, vasıfsız bir çalışandım,” diye konuştu. Suçlamaları reddeden Hüseyinçelebi beraatini talep etti.
 
Eski Timaş Yayınları Yönetim Kurulu Başkanı Osman Nuri Öztürk ise “Cihan Medya Dağıtım A.Ş.’ye yüzde 4 gibi küçük bir hisseyle ortak oldum. Ben ortak olduğumda şirketin Feza A.Ş. ile ilgisi yoktu. Feza A.Ş. ortak olunca düşündüğüm işlerin yapılamayacağını anladım. 2013 sonunda ayrıldım,” diye konuştu. Öztürk, “Demokrasinin ortadan kaldırılması için yapılan darbe girişimine karşı net duruş gösterdim. Bunun için suçlamalar ağır geliyor,” dedi.
 
“Gülen röportajını Ertuğrul Özkök istedi”

Zaman gazetesi yazarlarından Nuriye Ural (Akman) ise “Terör örgütü üyeliği” ve “darbecilik” suçlamalarını reddettiğini söyledi. Ural, “2002’de Sabah grubundan ayrıldıktan sonra ekonomik gerekçelerle Zaman gazetesinde çalışmaya başladım. 2008’de Hürriyet’ten teklif aldım ve kabul ettim. Ancak birkaç gün sonra Zaman’da çalışmam nedeniyle benimle çalışamayacaklarını söylediler. Böylece Zaman’da çalışmaya devam ettim. Gülen’i hiçbir zaman hayatıma yön verebilecek bir lider gibi görmedim. Evet, 20 yıl önce kendisiyle ilk röportajı yapan benim. O zaman Sabah’ta çalışıyordum. Gülen’le röportaj görevi bana Hürriyet’teyken Ertuğrul Özkök tarafından verilmişti. O zaman yapamadığım bu işi yapmak Sabah’a transfer olduktan sonra mümkün oldu,” diye konuştu.
 
Lale Kemal: Darbecilere ters düştüm, bedel ödedim
 
Ardından duruşmaya Ankara’dan SEGBİS’le bağlanan Zaman eski yazarı Lale Kemal savunmasını yaptı. Kemal, ”iddianamede hakkımda tek bir delil olmamasına rağmen 3 müebbetle yargılanmam talep ediliyor. Bir yazı içinden alınmış bir cümle ile darbe suçunu oluşturan cebir ve şiddet unsuru kanıtlanmış olmuyor,” dedi. Kariyerinin 30 yılını siyasete müdahalelere karşı savaşarak geçirdiğini söyleyen Kemal 20 yılı aşkın süredir muhabirliğini yaptığı Jane’s Defense adlı prestijli savunma dergisinin editörü tarafından yazılmış bir referans mektubunu mahkemeye sundu.
 
İktidarın başlangıçtaki reformlarını desteklediğini ve bu reformlar kesintisiz sürdürülebilseydi 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekleşmeyeceğini söyleyen Kemal “Kanlı darbeden iki gün sonra 17 Temmuz günü yazdığım yazıda, 15 Temmuz kalkışmasının temel nedenlerinden birinin  hükümetin askeri vesayeti sonlandıramamış olması olduğunu açıkça ifade ettiğimi belirtmek isterim.15 Temmuz’un arka planında seçilmiş hükümetin TSK üzerinde yerleştirdiği demokratik denetimin tamamlanmamış olması hususu yatmaktadır düşüncesini sürdürüyorum,” dedi.
 
“Bugün huzurunuzda oluşumun nedeni kariyerim boyunca darbeci hevesi olanlara ters düşmemdir” diyen Kemal şunları söyledi: “Silahlı kuvvetlerin demokratik kontrolü kavramını Türk kamuoyunun dikkatine sunan ilk gazeteci olarak mücadelemi yaparken siyasetin merkezinde olmayı ve şu veya bu şekilde müdahale etmeyi bir alışkanlık hâline getirmiş olan bazı askerlerin de düşmanlığını kazandığımı not etmeliyim. Bu mücadelemin bedelini meslekiî kariyerimde ağır ödedim; askerin sürekli baskısı altında kaldım. Askerî vesayetin sonlanması yolunda yazdığım yazılar yüzünden ana akım medyada uzun yıllar iş bulamadım ve asker tarafından andıçlandım… Ama yine de doğru bildiğim yoldan şaşmadım. Bugün burada, huzurunuzda delilsiz, mesnetsiz ve gerekçesiz yargılanıyor olmamın gerisinde bu düşmanlığın da rolü olduğunu düşünüyorum.”
 
Terör örgütü üyeliği suçlamalarını da reddeden Kemal “İddianamede sözü edilen örgüt adına faaliyet suçlamasına en güzel cevabım bir soru olacak: Allah aşkına, istihbarat teşkilatının, yüksek komuta heyetinin, devlet kurumlarının sezmediği, izlemediği, şüphelenmediği, ve bilmediği örgütü ben nasıl bileceğim ve adına faaliyette bulunacağım?” diye sordu.
 
Kemal “Zaman’ın bir terör örgütü oluşumu içinde olduğunu bilseydim, zaten bu gazetede çalışmazdım. Ama bu illegal oluşumu devlet görmemiş, ben nasıl görebilirdim?” dedi.
 
Dağı: Zaman’ın FETÖ propagandasına dönüştüğünü anlayınca ayrıldım

Kemal’in ardından duruşmaya yine SEGBİS’le bağlanan Zaman eski köşe yazarı İhsan Dağı da savunma yaptı. Dağı “İddianamede hakkımdaki suçlamalara ilişkin tek bir delil yoktur. İddianamede tek bir belge vardır, o da ByLock kullanmadığıma dair belgedir. Zaman'da köşe yazıları yazdığım için suçlanıyorum ama ben yazmayı 17-25 Aralık sonrası bırakmıştım. Gazetenin FETÖ propagandasına dönüştüğünü anlayınca ayrıldım. Diğer gazetelerde de yazmadım, TV'lere çıkmadım. Ben gazeteci değil akademisyenim,” diye konuştu.

Zaman'da yazmaya başladığı dönemde gazetenin hükümetin reformlarını destekleyen demokratların buluştuğu bir platform niteliğinde olduğunu söyleyen Dağı gazetede kendi görüşlerini yazdığını, yazıları için herhangi bir talimat hattâ telkin bile söz konusu olmadığını söyledi.

“Yazılarımda AK Parti'nin reformlarını destekledim, bırakınca eleştirdim. Dış politikada barış arayışını destekledim, ideolojik ve maceracı yaklaşımları eleştirdim. Fikirlerim ve geçmişim ortadayken bana darbe suçlaması yapılamaz. Her zaman darbe karşısında durdum,” diyen Dağı, “Yazılarımın içeriğine bakılmaksızın sadece bir dönem Zaman gazetesinde yazdığım için suçlanıyorum,” dedi.

Zaman'da yazmayı gazeteye kayyum atanmadan 2 yıl önce bıraktığını, bunun nedeninin de gazetenin “17-25 Aralık sonrası Gülen örgütünün propaganda makinesi” olmaya başlaması olduğunu anlatan Dağı, “İktidara karşı verdikleri kavgada gazetenin kullanıldığını, bunun özgürlükçü bir akademisyen olarak benim kavgam olmadığını düşünerek 11 Nisan 2014'te Zaman'da yazmayı bıraktım. Bu tarihten sonra kamusal hayattan çekildim. Buna rağmen 15 Temmuz sonrası bu soruşturmaya dahil edilmemi anlamıyorum,” dedi.
 
“Fethullah Gülen örgütünü post-modern bir terör örgütü olarak tanımlıyorum. Bu örgüt 15 Temmuz darbe girişiminde deşifre olmuştur,” diyen Dağı “Nisan 2014'te yazmayı bırakan bir kişi yaklaşık 2.5 yıl sonra gerçekleşen alçak kalkışmayla yazılarından dolayı nasıl ilişkilendirilebilir?” diye sordu.

Dağı iddianamede hakkında somut hiçbir suçlama ve delil olmadığını, atılı suçlamaları nasıl işlediğine dair bilgi, belge ve hatta iddia bile bulunmadığını belirterek beraatini istedi.
 
Orhan Kemal Cengiz: Neden burada olduğumu anlamaya çalışıyoruz

Ardından söz alan köşe yazarı Orhan Kemal Cengiz ise “İki duruşmadır benim neden burada olduğumu anlamaya çalışıyoruz. Çünkü iddianame bunu anlatmıyor. İddianamede köşe yazarları arasında geçiyorum ama suçlama yapılan bir yazım da yok,” diye konuştu.
 
Cengiz, “Gözaltına alındığımda bana söylenen dosya numarasından AYM’ye götürdüğüm Zaman davası kapsamında gözaltına alındığımı öğrendim. Ben meslekî kariyerimi bireysel başvurular üzerine yaptım. AİHM’de bütün kesimleri temsil ettim,” diye konuştu.
 
Duruşmada tutuksuz sanıkların savunmaları Cihan haber ajansı eski çalışanı Osman Nuri Arslan’ın savunmasıyla tamamlandı. Arslan da iddianamede kendisine yöneltilen bir suçlama olmadığını söyledi.
 
Şahin Alpay: Tutukluluğum cezaya dönüştü
 
Duruşma daha sonra tutuklu sanıkların taleplerinin dinlenmesiyle devam etti. Zaman eski yazarı Şahin Alpay 16 ayı aşan, 500 güne ulaşan tutukluluğunun cezaya dönüştüğünü söyledi.
 
“Sadece Zaman gazetesinde yazdığım için şüpheliyim ve özgürlüğümden mahrum bırakılıyorum,” diyen Alpay “Fethullah Gülen hareketinin suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı bir gün bile Zaman'da yazmayı sürdürmezdim.15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum. Bu nedenle de Zaman'da yazmış olmaktan pişmanlık duyuyorum. Hayatım boyunca askerî darbelere karşı oldum. 15 Temmuz girişimini şu veya bu şekilde desteklemem için aklımı kaçırmış olmam gerekir. Gülen hareketinin karanlık ve gizli bir yüzü olduğunu göremediğim için yanılgıya düştüm, bunu itiraf ediyorum,” diye konuştu.

“Ben terörist değilim. Hayatım boyunca şiddetin ve terörizmin karşısında durdum,” diyen Alpay, yazılarındaki eleştirilerinin tek adam yönetimine karşı olduğunu, asla hükümeti, Meclis'i işini yapamaz haâle getirmeyi hedeflemediğini söyledi.
 
73 yaşındaki Alpay birçok kronik hastalığının olduğunu, bunların bir kısmının kanser riskini taşıdığını, işitme kaybının yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıktığının anlaşıldığını anlattı. Kalp sağlığının da kötüye gittiğini anlatan Alpay, muayene olduğu kardiyoloji uzmanınca anjiyo olması gerektiğinin söylendiğini belirtti.

“Hayattan ailemle birlikte olmaktan başka beklentim yok. Vicdanınıza ve hakkaniyet duygunuza sesleniyorum" diyen Alpay tahliyesini istedi.
 
Daha sonra söz alan Mustafa Ünal binlerce yazı yazdığını, darbenin lehinde tek bir kelime etmediğini söyledi. Ünal, “Ben örgüt üyesi değilim. Aksini iddia ediyorsanız kanıtlamalısınız,” dedi.
 
Ali Bulaç ise “FETÖ üyeliği” suçlamalarını reddederek “Örgütün lideri bana ‘Sebateyist’ dedi.
Bana ‘Bulaç mıdır bulamaç mıdır’ diyen örgüt lideri beni örgütüne üye yapar mı?” diye sordu.

Alkan: Bu dava siyasi hıncın eseri

Daha sonra söz alan Ahmet Turan Alkan ise davanın siyasi olduğunu, hukukta tarif edilen bir suçun neticesinde açılmadığını söyledi.

“Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz,” diyen Alkan “Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı? Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde bu iş bu kadar kolay. Benim hayatımla, şerefimle, meslekî onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle” diye konuştu.

Diğer sanıkların “Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm” gibi ifadeler verdiklerini söyleyen Alkan, “Ben 20 yıl boyunca yazdım. Kayyum gelinceye kadar da yazdım. İnandığım şeyleri yazdım” dedi.
 
“Ne Erdoğan'a ne Gülen'e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum,” diyen Alkan “Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum,” dedi.

Alkan şunları söyledi: “Mağduriyetimiz devletin hangi yarasına merhem oluyor? Benim hapse atılmamla nasıl bir kamu yararı hasıl olmuş oluyor? Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum. Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm.”

Alkan tutuklu yargılanan gazeteciler üzerinden muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini söyledi. “En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Kimse bize sahip çıkamıyor, öyle bir damga yedik ki FETÖ'cü diye,” diyen Alkan şunları söyledi: “Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında. Bu iktidar hiçbir siyasi yanlışını sahiplenmedi, hepsinin vebâlini başkalarına yıktı. Bu hukuksuz davadan doğan mağduriyetlerin sorumluluğu da yine bürokratların üstüne kalacak, hepimiz bunun farkındayız. Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı. Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz. Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim. Bu dosya kimsenin el sürmeyeceği şekilde ortada kalacak, kimse sahiplenmeyecek. Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem. Bu davada yargılayanla yargılanan arasında fazla bir mesafe olmadığı kanaatindeyim. Biz baskı altındayız, zannediyorum ki yargı bürokrasisi de farklı bir baskı altında. Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.”
 
Alkan’ın ardından söz alan yazar Mümtazer Türköne ise sanıkların suçlamalar hakkında bilgilendirilmediklerini, sanıkların çoğunun hangi delillerle yargılandıkları konusunda fikir sahibi olmadıklarını söyledi. “Bizler 17-25 Aralık'tan mı yargılanıyoruz 15 Temmuz'dan mı bu konuda bile müphemlik söz konusu,” diyen Türköne “Şahsen benim iddianamede yer alan 10 yazımı lehimde delil olarak da mahkemenize sunabilirim. Geçen celsede de söyledim,” diye konuştu.
 
Duruşmada okunan belgeler arasında, tutuklu sanıklar Ahmet Metin Sekizkardeş, İbrahim Karayeğen ve Hakan Taşdelen'in telefonlarında ByLock tespitinin yapıldığı belirtildi. Her üç sanık da önceki belgelere göre telefonlarında ByLock bulunmadığını belirterek, ByLock kullanmadıklarını ve telefonlarına da ByLock yüklemediklerini söylediler.

Duruşmada diğer tutuklu sanıklar ve avukatların ifadelerinin tamamlanmasının ardından ara karar açıklandı. Kararda tutuksuz sanıkların yurt dışı yasaklarının kaldırılması talepleri reddedilirken ByLock yazışmalarının içeriklerinin tespiti için Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığına yazı yazılmasına da karar verildi. Müdahillik taleplerinin ise daha sonra değerlendirileceği bildirildi.