Zevksizlik
“Ana akım medya” politik bir teslim oluşla bu tür bir entelektüel akıma kucak açmış ve “Kitsch”in mekânı haline gelmiştir
13.01.2017
İlk zamanlarda benim de burun kıvırarak baktığım Tuğçe Kazaz’ın dikkate alınması gerektiğini söylediğimde ciddiye alınmamıştım. Ülkenin “ana akım” televizyonlarında çıkan ve kendi çalışma ya da uzmanlık alanı dışındaki her konuda konuşan bu kadının karikatürize edilmesine karşıydım. Uluslararası ilişkilerden, Kürt sorununun çözümüne kadar her konuda yaptığı yorumlar kimileri tarafından dalga geçilerek karşılandı. Oysa, o, gün be gün çoğaldı. Kendi kişisel tarihi nedeniyle eleştirilmesi ve konuştuğu konular hakkında eğitimsiz olması onun temsil ettiği akımın gelişmesini engelleyemedi. O çoğaldı. Ve entelektüel dünyada meselenin bir eğitim ya da “titr” meselesi olmadığını da gösterdi. O ve temsil ettiği akım entelektüel dünyanın diğer yüzüydü.
Tuğçe Kazaz, Nihat Doğan ve onların unvanlı muadillerinin temsil ettiği entelektüel durumu tanımlayacak en iyi kavram ise hiç kuşku yok ki “Kitsch” (Okunuşu Kiç).
Türkiye’deki yeni toplumun yeni “organik entelektüelleri” de sanat dünyasındaki taklit eserleri tanımlayan bu sözcükle karşılanabilir. “Kitsch” kabaca zevksizliği anlatsa da “bir sanat eserinin kopyası/gerçeğinin kötü bir örneği” olarak değerlendirilebilir. Ancak “Kitsch” yalnızca “çirkin” ya da “estetik olmayan” değildir. O aynı zamanda zamanla aslının yerini alan, taklit ettiğini parçalayan ve yok eden bir estetik anlayışıdır.
“Kitsch” kötü bir taklittir ve örneğin yalnızca Kazaz değil, bir çok “akademisyen”, milletvekili, siyasi ve “sanatçı” da “Kitsch”e tipik birer örnektir. Thomas Kulka’nın “Kitsch ve Sanat” isimli kitabında sorduğu “bunların kötü sanatın bir parçası mı yoksa sanatın anti-tezi mi olduğu” sorusu bağlamında düşündüğümüzde Kitsch’in siyaset alanındaki bu benzerlerinin siyasetin anti tezi değil kendisi olduğunu söylemek olasıdır. AKP iktidarının ürettiği entelektüel zemin kötü örneklerin asıllarından daha fazla ilgi görmesine hem neden olmakta hem de böylelikle bizzat o zemin sağlamlaştırılmaktadır.
“Gülen Cemaati konusunda kandırılmış olmak”, “Rus uçağının düşürülmesinde başlangıçtaki haklılık, sonrasındaki pişmanlık”, “Suriye’de Esad konusunda atılan geri adımlar”, “Irak’taki askeri birliklerin varlığı konusunda her gün değişen politika” ve bunlara benzer onlarca politik dengesizlik herhangi bir ilke ve kesinliğe karşı kendi “esnek” entelektüel dünyasını yaratmayı ihtiyaç kılmıştır. “Kitsch”ler tam da bunun için vardır. Bu Kitsch’lerin bilgiyle olan ilişkisini var ettiği felsefi zeminse, hiç kuşku yok ki, pragmatizmdir.
AKP politikaları açık bir pragmatizm ve onun propaganda aygıtlarından birisi olan “Kitsch”ler tarafından beslenmektedir. Dolayısıyla Kazaz’ı ve benzerlerini de pragmatizmin şu mottosuyla değerlendirmek yerinde olacaktır: “Eğer bir bilgi gündelik hayatta işe yarıyorsa o bilgi doğrudur. Yaramıyorsa yanlıştır.” “Kitsch” neyi söylüyorsa o doğrudur. Çünkü “bilginin sahtesidir” ve yönünü, saptadığı gerçekliğe değil iktidarın yönüne doğru çevirmiştir.
Son dönemlerde “ana akım medya”, politik bir teslim oluşla, bu tür bir entelektüel akıma kucak açmış ve “Kitsch”in mekânı haline gelmiştir. Kitsch ve Sanat kitabının yazarı Thomas Kulka, Saul Fredlander’in, Reflections of Nazizim: An Essay on Kitsch and Death isimli kitabında Kitsch’in Nazi Almanyası’nda kitleleri harekete geçirmekte nasıl etkin olduğunu anlattığını hatırlatırken, Kitsch’in müze duvarlarındaki sanat eserleri değil sokakta satılan taklit ürünler olduğunu, ancak bunun değişebileceğini ima eder. Yeni dönem budur. Artık müze duvarlarında asılı olanlar sanat eserleri değildir (En azından eskiden bu eserlerden daha çok görme durumu vardı). Kitsch’ler onların yerine duvarları süslemeye, televizyonlarda konuşmaya, siyaseti doldurmaya başlamıştır.