2014 Deutsche Welle Küresel Medya Forumu’ndan Notlar
“Mısırlı Bassem Youseuf’un büyük bir medya üreticisine dönüşmesinden ilham alınmalı”
12.07.2014
30 Haziran-2 Temmuz 2014 tarihlerinde Almanya’nın Bonn şehrinde Deutsche Welle (DW)’in her yıl düzenlediği Global Media Forum’a katıldım. DW bir kamu kuruluşu, uluslararası yayın yapıyor, bir bakıma Almanya’nın BBC’si. Bu etkinliğin güzel bir sayfası vardı, tüm sunumlar canlı olarak internet üzerinden izlenebildi. Neredeyse tüm etkinliğin videoları da etkinliğin sayfasında bulunabilir: http://www.dw.de/global-media-forum/home/s-30956
Organizasyonel açıdan mükemmele yakın bir durum sözkonusuydu. Herhalde “Alman disiplini” klişesi akla gelecektir. En azından tüm gün kahve sunulması bence güzeldi.
Gözlemleyebildiğim kadarıyla bu yıl en gündemde olan iki konu kişisel verilerin korunması ve mahremiyet idi. Edward Snowden sonrası, hele de Almanya’da daha başkası düşünülemezdi heralde. Büyük bir duyarlılığa ve sık sık gündeme gelmesine rağmen bu konuda konuşmacıların çoğunun fazla da bilgili ya da deneyimli olduğunu göremedim. Biraz hazırlıksız yakalanma durumu vardı profesyonel gazeteciler arasında. Bu bakımdan organizatörlerin her günün sonunda kriptoloji partileri koymaları ise bence güzel bir hamle idi. İlk gün epostaların şifrelenmesi, ikinci gün internet üzerinde anonim gezinme ve belge sızdırma, sızdırılan belgelerin incelenmesi, son gün ise Wikileaks benzeri belge sızdırmanın (whistleblowing: bilgi uçurma?) teknik ve sosyal sorumluluğu üzerine yoğunlaşıldı.
Açılış konuşmacılarından biri Bassem Youseuf idi. En zevk aldığım konuşmacılardan biriydi. Cerrah iken Arap Baharı’nın hemen sonrasında evinden Youtube yayınlarıyla siyasi hicive başlayıp, Mısır’ın en tanınan televizyon karakterlerinden birine dönen Youseuf, Sisi darbesinden sonra yayınına şimdilik ara vermiş. Youseuf’un büyük bir medya üreticisine dönüşmesi hikayesinden ilham alınmalı. Youseuf’un yurttaş gazeteciliğine fazlaca vurgu yapması muhtemelen bazı profesyonel gazetecileri rahatsız etmiş olabilir ama kendisi o kadar iyi bir sunum yaptı ve iyi model sundu ki fazla bir tepki almadı.
Ondan sonra konuşan Axel Springer CEO’su Döpfner’in konuşması oldukça detaylı ve monotondu. Google’a yönelik eleştirileri bu karmaşıklıkta kayboldu. Onu dinlerken Google’ın niye başarılı olduğu görülüyor diye düşünmeden edemiyor insan.
Ana konu kişisel verilerin korunması ve mahremiyet olunca Google’ın da adı sıkça geçti. Zaten Google misyoneri olarak tanımlanabilecek Jeff Jarvis de bizzat katılımcıydı. Altı tane erkekten oluşan Gazeteciliğin Geleceği panelinde konuşmacılardan biri Jarvis idi. Diğer konuşmacılar gazetecilik mesleğinin içinden gelirken Jarvis dijitalci olarak gerilim yarattı. Profesyonel gazeteciliğe gerek kalmadı dememesi tepkilere neden oldu. Jarvis’in gazetecilik mesleği neredeyse yok sayması tam da dijitalcilere yöneltilen eleştirileri haklı çıkarır nitelikteydi. Ancak diğer büyük gazetecilerin dijital bilgisinin sınırlı olması Jarvis’i sıkıştıramamalarına neden oldu. Örneğin bazı gazeteciler ısrarla Google arama motorunun temelinde trafik miktarı olduğunu vurgularken Jarvis bağıntılığın (relevance) merkeziliğini fazla açmadı. Hatta relevance ilgili olma anlamında düşünüldüğünde gazeteciler sanki Google’ın bir tür editöryal müdahalede bulunduğunu, hangi haberlerin daha ilgili olduğunu kendilerinin seçtiğini ima eden suçlamalarda bulundular. Bu noktadan sonra tartışmanın zemini karşılıklı yanlış anlamalar şeklinde devam etti. Tabii ki taraflar birbirini hiç anlamıyor değildi ama dijitalcilerle profesyonel gazetecilerin birbirini daha çok tanıması gerekliliği burada da ortaya çıktı.
Almanya'nın Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Bakanı Gerd Müller pozitif bir konuşma yaptı. Analogdan dijitale geçişini anlatırken ilk cep telefonuna 40.yaş gününde sahip olduğunu belirtti. Dijital iletişimin bilgisi az olsa bile potansiyelinin gayet farkındaydı.
Medya forumunun en verimli yanlarından biri sabahki paneller ve ana konuşmacılardan sonra atölye çalışmalarının olmasıydı. Her zaman olduğu gibi adı atölye olsa da bazıları panel olmaktan öteye geçemedi ama genel olarak verimli oldu denilebilir. Bazı atölye temel video editing öğretim dijital hikaye anlatıcılığıyla ilgili ipuçları verirken diğerleri Batılı şirketlerin ürettiği teknolojilerin otoriter rejimler tarafından kullanımı üzerine olabiliyordu. Son bahsettiğin atölye çalışması ne yazık ki beklentilerimi karşılamadı. Daha çok panel havasındaydı. Somut örnekler verilmedi, Türkiye hükümetiyle NetClean arasındaki anlaşmalara benzer şeyler görmek isterdim. Yine de bir konuşmacı güzel noktalara değindi:
“Aktivistlerin kaderleri çoğunlukla hükümetlerinin Batılı güçlerle ilişkilerinin niteliğine göre şekilleniyor. Eğer Kaddafi gibi kötü bir adama karşı savaşıyorsanız, deşifre olmanız daha zor, ama mücadele ettiğiniz hükümet Batılı bir rejimin dostuysa o zaman dijital aktivizm eylemlerinizin deşifre olması, baskıya uğramanız büyük bir olasılık haline geliyor”
Bu arada siber karaborsaların yasadışı uyuşturucu ticaretinden daha karlı hale geldiği de belirtildi.
Yenilikçi medya formatlarının kullanımıyla daha çok etkileşim sağlanması başlıklı panel de hayal kırıklığı yarattı. Sunulan işlerin kötü olduğundan değil ama Türkiye’deki bazı projelerden daha yenilikçi olmadıklarından.
Tabii bu durumda şunu vurgulamak gerekir. Türkiye’den inovatif projeler çıkıyor ama istikrar sorunumuz var. Çoğu proje istikrarlı olup daha büyük topluluklar yaratamıyor. Belki önümüzdeki dönemlerde örnek gösterilecek topluluk projelerini sunabileceğiz bu tür panellerde…