İnternet sansürüne sivil toplum desteği!

Sosyal medyaya ilginin “ruhsal sorun” olduğundan dem vuranlar, çocukları internetten korumaya çalışanlar, fetva verenler size itirazımız var

ERKAN SAKA

04.02.2015

İnternet Sansürü yeni yasalarla daha da derinleştirilirken sansürün sivil ayağı sayılabilecek moral panik (ahlaki panik) yaratma çabaları da sürüyor. Aşağıdaki tüm alıntılarda italikler bana ait. Vurgulara dikkat çekmek için yaptım bunu.
 
“Gelişmeleri kaçırma korkusu”

Geçen hafta içinde bu bağlamda üç haber dikkat çekiciydi. İlki FOMO (Fear of Missing Out) “gelişmeleri kaçırma korkusu” kavramını kullanan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan bunu sanki bilimsel olarak ispatlanmış bir ruhsal hastalıkmış gibi tarif edip kullanıcıları uyarmasıydı. Aslında kendisi de “popüler psikiyatride ‘gelişmeleri kaçırma korkusu” olarak bilinen” (italik bana ait) diyerek ne kadar bilimsel olduğuna dair ipuçları veriyor ama demecin tamamına bakıldığında amaç ailelere korku salmak gibi duruyor. 

Şu anekdotal duruma işaret ettikten sonra: 

Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya araçlarında bilginin çok hızlı aktığını belirten Tarhan, “Bazı insanlar uyanır uyanmaz, sosyal medya hesabından kendisiyle ilgili yorumları inceliyor. Olumsuz eleştirileri okuyor, beğenileri takip ediyor” diye konuştu.

“Prof. Dr. Tarhan, sosyal medyaya aşırı ilgi duyan kişilerde bazı ruhsal problemlerin ortaya çıkabildiğine değinerek…” (italik yine bana ait) Hakkını vermek lazım ki Nevzat Bey dikkatli ama söylemin ne sonuçlar çıkarabileceğini bilecek kadar medyayı da bilen birisi kendisi. Sözleri spekülatif pseudo-bilimsel argümanlarla şöyle devam ediyor: 

“Sosyal medyaya aşırı ilgi duyan kişilerin beyni, herhangi bir uyuşturucu madde almadığı halde, sanki almış gibi haz duyar ve bazı hormonlar salgılar. Biz buna ‘sanal uyuşturucu’ diyoruz. FOMO belirtileri gösteren bu kişiler, ödüllendirilme ihtiyacı hissediyor ve bazı kaygılar taşıyor. Bu kişiler, sanal ortamda yer almadığı zamanlarda kendisini kötü hissediyor. Böyle bir duygu beyinlerine yerleşiyor.”
Uyuşturucuya bağlayarak pası Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi, Sosyal Medya Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ali Murat Kırık’a atınca, Ali Murat Bey de şutu çeker: FOMO “çağın en büyük teknolojik hastalığı”dır. Bu iddianın kaynağı nedir? Bununla ilgili pek bir açıklama yok. Bazı haber siteleri uyuşturucudan bile tehlikeli dediğine dair haberi verdi ama en azından burada link verdiğim haberde böyle bir ibare yok. İki hocanın da niyeti iyi olabilir ama sosyal medyaya yaklaşım tarzları hipotetik bir hasta imajını kurarak anekdotal örneklerle bir moral panik havası yaratılmasına katkıda bulunmak şeklinde oluyor… 

Bilişim Hukuku Derneği’nden Taciz Raporu

Çocukların internette karşılaşabileceği tehlikelere dikkat çekmek için Bilişim Hukuku Derneği tarafından deneysel bir çalışma yapılmış

“Deney kapsamında önce, 11 yaşında bir kız çocuğu profili oluşturuldu. “Merve_11” adı verilen profil ile rastgele seçilen sohbet odalarına girildi. Konuşmaların başında ve ortalarında kullanıcının yaşının 11 olduğu özellikle belirtildi. Karşı tarafa cinsel içerikli hiçbir şey yazılmadı ve ilk mesaj karşı taraftan beklendi. Oluşturulan profilde sömestr tatili, karne ve hobilerden bahsedildi.”
Sonuçta 120 konuşma kayıt altına alınmış. “Bu konuşmaların 65’ten fazlasının cinsel içerikli konuşma olduğu tespit edildi. 120 kişiden sadece 10’u kullanıcının “yanlış yaptığını ve bu saatte uyuması gerektiğini” söyleyip siteden çıkartmaya, sohbetten uzaklaştırmaya çalıştığı belirlendi.”

Aklıma takılan bazı sorular: 

1- Bu ülkede internet konusunda ortaya çıkan her kamu inisiyatifi zaten çocukları korumak amacıyla yapılıyor. Bu konuda bir itiraz zaten yok. Türkiye’deki internet sansürleri dünya gündeminde artık haftalık olarak yer alırken bilişim hukukuyla ilgili bir dernek neden bu konuda kendine vazife çıkarıyor?

2- Sohbet odalarında anonimlik olduğundan acaba kullanıcının 11 yaşında olduğunu söylemesi gerçekten onun 11 yaşında olduğuna işaret eder mi? Sohbet odaları anonimliğin görece hâlâ geçerli olduğu yerlerdir. Kendisini bir meslek sahibi gösteren başka ergenler de temasa geçmiş olabilir. O yüzden aslında gerçekten 11 yaşında olduğunu düşündüğü kişiye yazan da mesela 13 yaşında olabilir. Sohbet odalarına girip çıkan ortalama bir kullanıcı bilir ki bir kadın takma ismiyle giriş yapan kullanıcı her zaman daha çok cinsel içerikli mesaj alacaktır (belki burada toplumsal cinsiyet ile ilgili çıkarımlar yapılsa daha iyi sonuçlar çıkardı o yüzden). Bu baştan belliyken metodolojik olarak epey sorunlu bir “deneysellikle” ne amaçlanır? 

3- Bu çalışmanın sonucunda dernek şunu öneriyor: 

“Bütün bu veriler ışığında; çocuklarımızın internette ne yaptıklarını mutlaka kontrol edelim ve lütfen onları bu tehlikeden koruyalım.”
Çocukları, gençleri kontrol etmek zaten hep önerilen birşey, en azından internet okuryazarlığını artırmaya yönelik daha pro-aktif bir davet iyi olmaz mıydı? 

Diyanet’in Torrent Fetvası

Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuyu da es geçmedi ve “İnternetten program, yazılım, kitap, müzik ve benzeri şeyleri indirmek ve bunları kullanmak helal midir?” sorusuna Din İşleri Yüksek Kurulu, fetva ile yanıt verdi:

“Birer emek mahsulü olarak internet ortamına geçirilmiş olan her türlü program, yazılım, kitap müzik vb. ürünleri ilgililerin izni olmadan elde edip kullanmak caiz değildir.”

“başkasının emeğini gasp anlamına gelecek her iş, tutum ve davranışın kul hakkı sorumluğunu gerektirdiği” belirten Diyanet bu konuda tutarlı olsaydı belki bu fetvası da kendi içinde doğru olabilirdi ama zaten dev yolsuzluk meselelerine ses çıkarmayan Diyanet’in bir de üstelik internet dünyasının karmaşık telif hakları meselesiyle ilgili nesnel bir çıkarım yapması beklenemezdi herhalde. Klişe açıklamalar dışında Diyanet dersine pek çalışmamış ama tabii bu fetvada internet yasaklarını artırmak için can atan otoritelere bir meşruiyet alanı yaratıyor olabilir… 

Neyse ki internet o kadar güçlü ve potansiyeli o kadar fazla bir mecra ki yukarıda bahsedilen perspektifler genç ve dinamik kullanıcı kitlesini fazlaca etkilemeyecek ama aynı şeyi büyümeye çalışan dijital ekonomiler için söylemek zor.