Medya şişirmeseydi Trump başarılı olabilir miydi?

Irkçı, cinsiyet ayrımcısı, sık sık yalan söyleyen, şiddete açık çek veren Trump, Anglosakson habercilik anlayışının tozunu attırıyor

ASLI TUNÇ

15.05.2016

Donald Trump 16 Haziran 2015’te adaylığını ilan edip başkanlık seçim kampanyasına başlamasından bu yana tam bir medya fenomeni oldu. Seçim yarışına dahil olduğu daha ilk dakikadan itibaren özellikle ABD’deki kablolu televizyon kanalları adeta reyting hesaplarını Trump’ın konuşmalarına bağladı.

The New York Times gazetesine göre, Trump televizyon görünürlüğünden tam 1.9 milyar dolar kazandı, bunun yanında reklam gelirleri için ise sadece 10 milyon dolar ödedi. Cumhuriyetçi adaylar arasındaki ön seçim kampanyasında Trump televizyon ekranlarında açık ara öndeydi. Haber kanallarının yüzde 62’sinde Trump boy göstermekteydi.

Öte yandan, çoğu insan Trump’ın sadece televizyon kanallarında görünür olduğunu sanıyordu. Oysa bu, büyük bir yanılgıydı. Radyolardan, gazetelere, dergilerden sosyal medyaya kadar Trump tüm iletişim kanallarında boy gösterdi. Aralık ayında yapılan bir araştırmaya göre, gazetelerin tüm Cumhuriyetçi adaylara ayırdığı alan içinde Trump yüzde 54 yer kaplamaktaydı. Şimdi rakiplerinin birer birer yarıştan çekildiğini düşünürsek bu oran çok daha artmış olmalı.

İşin ironik tarafı Trump medyada görünür olmak için son derece az para ödüyor. Tüm medya mecraları onu kullanmak için zaten adeta bin takla atıyor. Dolayısıyla Trump kampanya gelirinden minimum harcayarak adeta bedava bir medya stratejisi sağlıyor.

Tahmin edeceğiniz gibi, kampanyada medya görünürlüğünü ve bunun parasal değerini inceden inceye hesaplayan, bunların algoritmasını çıkaran sayısız kuruluş var. Örneğin Trump sadece geçen ay 400 milyon dolarlık bedava medya kullanımı gerçekleştirmiş. Kıyaslandığında bu, John McCain’in 2008 yılındaki adaylık sürecinde medyada görünebilmek için harcadığı miktar kadar.

Tabii aslında, Trump’ın medyada ne kadar yer aldığından çok nasıl yer aldığına bakmak gerek. Bütün medya stratejileri şirketlerinin üzerinde uzlaştıkları nokta adayın zaman içindeki görünürlüğünün nasıl farklılaştığı. Trump’ın medyadaki durumunu kabaca üçe ayrı aşamada inceliyorlar.

Geçtiğimiz yaz Trump’ın kampanyası sadece kamuoyu sonuçlarına odaklanmıştı. Haber kanalları sürekli ırkçı ve cinsiyetçi yorumlarına karşın Trump’ın nasıl da popüler olduğuna vurgu yapıyordu. Sonbaharın başlarına geldiğimizde Trump’ın hızı kesildi. Kamuoyu yoklamalarında yavaşlama oldu, Trump politik tartışmalarda ne dediğinde daha dikkatli davranmaya başladı.

Ancak Paris ve San Bernardino terörist saldırılarından sonra Müslüman ve göçmen karşıtı söylemlerini tekrar alevlendirdi ve bu şekilde medyanın ilgi odağı oldu. Kış boyunca ve hâlâ süregelen durumda medya adeta çıldırmışçasına Trump haberleri kullanıyor. Onunla ilgili herhangi bir olay ya da demeç iki günden fazla dayanmıyor. Hatta pek çok önemli hikâye haberlerde iki gün bile kalmıyor. Televizyon kanalları ve gazeteler büyük bir iştahla her gün faklı bir Trump haberini pompalıyorlar. Bu nedenle de Donald Trump deyim yerindeyse Amerikan medyasını parmağında oynatıyor.

Olumsuz görünecek haberler için önceden harekete geçiyor, onları kimi zaman demeç vermemekle ya da habercilerin erişimini engellemekle tehdit ediyor. Böylece araştırılması ve daha derine inilmesi gereken pek çok haber analiz edilmeden geçiliyor. Anlayacağınız ipler tamamen Trump’ın elinde görünüyor.

Bir tweet’le, bir basın toplantısıyla ya da çok iyi planlanmış bir sızdırma haberle Trump haber kuruluşlarını peşinden koşturuyor. Irkçı, cinsiyet ayrımcısı, sık sık yalan söylemekte sakınca görmeyen, protestoculara şiddet uygulanmasına açık çek veren Trump Amerikan siyasal geleneğinin ve Anglosakson habercilik anlayışının tozunu attırıyor. Uzmanlar Trump’ın henüz daha kesenin ağzını açıp, tam olarak kampanyaya para harcamaya başlamadığını söylüyorlar. Arkasındaki inanılmaz medya balonuyla bu noktaya gelen Trump, aynı ivmeyle Kasım’da Başkan olursa kimse şaşırmasın.