Uzaylı Yazılar 10: Türkiye’nin bir İ.N.Şahin olarak portresi.

Osman Kavala aslında bir Satir, Demirtaş da sakalsız bir Zerdüşt’tür. Öyle görünmediklerine bakmayın. Ben gerçeği biliyorum. Öyleler.

LEVENT YILMAZ

28.12.2021

Bir zamanlar bir içişleri bakanımız vardı ve tam da Türkiye’nin ruhunu temsil ederdi. İdris Naim Şahin. 2012 yılında, Erzurum’da beş TEDAŞ işçisinin öldüğü gölette incelemelerde bulunduktan sonra Pasinler’e giden Şahin, kendisini gördüğü için sevindiğini belirten bir vatandaşa, “Nereden bileyim sevindiğini, hadi bir takla at, oyna da göreyim” demişti. Ben de o günlerde onun demeçlerinden bir derleme üzerine çeşitlemeler kaleme almıştım. Terör, iltisak lafları uçuşmaya başlayınca, birden onu hatırladım. Şimdi de durum farksız. Yine aynı sabuklama atmosferindeyiz. Yine aynı türden nutuklar ortalığı kapladı. Herkesin her şeyle iltisaklı olduğu bir açık hava tımarhanesinden bir türlü çıkamıyoruz. Hegelci bir bakış açısıyla derlediklerimi okuyunca bakalım bana hak verecek misiniz?

Tez 1: Aslında döviz nasıl çıkar, niye çıkar, belki çıkmamıştır. Çıkartan kimdir ona bakmak lazımdır. Spekülatörler vardır. Geniş perspektiften dar açıyla bakınca çıkartanın esas çıkartan olmadığını anlamak zaruri olabilecektir. Her spekülasyonun arkasında tabii ki bir çıkartan vardır ama çıkartma biçimleri itibariyle değişiklik gösterirler, birbirlerine benzemedikleri gibi, spekülasyonlar da birbirine benzemez. Döviz aslında üçe ayrılır, çıkanlar, çıkmayanlar, çıkabilenler, çıkamayacak olanlar ve inerek reise ait olanlar. Bir zamanlar hep çıkardı ve MB yetişirdi. Bu durumda vatanın MB’si de vardır, enstrümanları da vardır. Ne mesela, kur garantili vadeli mevduat. Ve benden duymuş olmayın ama dalgalı rejimdense çıpalı kur daha evladır, değil mi ama? Kur belirlenecekse onu da biz belirleriz. Ve tabii esas BDDK’sı ve polisi vardır ve 26 gizli spekülatörü kıskıvrak açığa çıkarırlar. Ben söyledim, yakalayacaklar. Aslında aslını da araştırmaları iyi olur. Yangınları ellerimizle mi söndüreceğizdir?

Tez 2: Aslında hepsi iç içe geçmiştir, bir nevi kokteyl gibi. HDP, KCK, üniversiteler, STK’lar, ay üssü alfa, Zagor Tenay’ın terörist başının orman teşkilatından sorumlu bakan yardımcısı oluşu, Avukat Connoly’lerin hepsinin birer yurtiçi kargo elemanı olup, haberci kuşlar misali oradan buraya “da vinci” kamyonuyla iltisak şifreleri taşımaları gerekmekte. Böylesi ise böylesince geçerli bir durum, ve aslında memlekette bu gibi tiplerin hepsinin TMK ve DSİ’den içeri alınmaları gerekmekte. Ben olsam aslında hepsinin içyüzünü, cebindeki zippoyu ortaya koyardım. Hepsi iltisaklı elbette. İBB, DBB, TCDD.

Tez 3: “Bunları apayrı terminolojide değerlendirmek lazım. Günlük hayattaki iyi ve kötüye ait kelimeler, bunlar için yetersiz. Türk dil kurumu ve edebiyat fakültelerinin ayrı bir çalışma yapmaları lazım.” Ben yapsam daha iyi yaparım, ama şimdi açıklama yapmam lazım, her şeyin arkasındaki gerçeği ortaya çıkarmamız gerek.

Tez 4: Osman Kavala aslında bir Satir, Demirtaş da sakalsız bir Zerdüşt’tür. Öyle görünmediklerine bakmayın. Ben gerçeği biliyorum. Öyleler. Görünene inanmayın. Onların hepsi terörist. Aralarında bir tane bile gazeteci yok. Zaten de üniversiteler KCK’nın arka bahçesi. Arka bahçelerde hep paslanmış arabalar, tırmıklar ve eski hortumlar olur. Ve tabii ki bütün arka bahçeler iltisaklıdır.

Sentez: “Kavala Türkiye’deki binlerce bölücüden, Sorosçudan biridir. O sözde iş adamının da tutukluluk sürecini biz izliyoruz. Tamamen Türkiye’de her yargılamada olduğu gibi delillere dayalı bir yargılamanın sonucu olması lazım. Ve öyledir diye biliyorum. Delillerin ne olduğunu zaman içinde kamuoyu da bilebilir ama kendilerinin mutlaka bildiğinden eminim çünkü savcılık makamı kendilerine iddiayı ifade etmişlerdir. Mahkeme sürecinde de hakimlerimiz mutlaka kendilerine iddiaları sormuşlar ama aldıkları yanıtlardan muhtemeldir ki tatmin olmamışlardır. Bu bağlantı bir terör yapılanmasının bağlantısı yani iltisakıdır gördüğümüz, öğrendiğimiz kadarıyla.” 

Hipotez: “Terörü besleyen arka bahçe var, propaganda var. Terörü masum ve haklı gösterme gayreti var. Bir kısmı bu yapıyı görmüyor, göremiyor. Birileri de bildiği halde saptırma yaparak, kendine göre gerekçeler göstererek, makulleştirerek destek veriyor. Makalesine, fıkrasına, şiirlerine yansıtıyor. Resim yaparak tuvaline yansıtıyor. Hızını alamıyor. Görev alan askeri, polisi doğrudan çalışmasına, sanatına konu yaparak demoralize ediyor”

Geist: “Arka bahçe dernektir. Eğitim merkezidir. Güzelleştirme derneğidir, düşünce üretme merkezidir. Üniversitede bir kürsüdür. Bir sivil toplum kuruluşudur. ‘Buraya da sızmak lazımdır’ diye düşünüyorlar, hatta sızmışlardır. Maydanozla, pırasalar birbirine karışıyor. Bir kısmı zehirli bir kısmı faydalıdır. Ancak bunu yiyince anlıyorsunuz. Bazıları hepsini yeşil görüyor. Arka tarafını ayırt etmekte zorlanıyoruz.” “Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bu LGBT olayı Avrupa’dan ve ABD’den bize pazarlanmaya çalışılan bir şey. Bu olay bizim aile yapımızı parçalayabilir. Türkiye’yi parçalamak için dış güçler mesela Netflix destekliyor.”

Daha gider bu tez-sentez-hipotez ve hipofiz ilişkisi. Ama açıkçası benim mecalim kalmadı, serebellumum isyan edip duruyor. Zaten hiçbiri komik de değil. Hiç değil. İnsan istese de beceremiyor. Aysel Tuğluk’u düşünüyor ve kanı donuyor insanın. 

Serebellum’dan sonra gayr-ı ihtiyari parabellum demek geliyor mesela içimden ve benim fakir mizah anlayışım tam da bu: Gayet düz ve yalınkat. Kafiyeden ibaret bir metod; oysa, İçişleri bakanı olsam, reis olsam, müdür olsam, başkan olsam öyle mi? Araba almaya bile korkarım. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. Değil mi ama, eserlerimle konuşurdum. Fazla lafa ne gerek var?

Bouvard ile Pécuchet’nin müzesinde İdris Naim Şahin’i en nadide köşeye yerleştirmiştim. Homer Simpson’un yanı başına… Galiba tüm Türkiye’yi oraya yerleştirmek gerekecek.