Hatay-Adıyaman: AFAD Yok, İhmal ve Torpil Var!

“Savcı kurtarma gönüllülerinin kafasına silah dayamış ama istediğini yaptıramamış. Onlar buradaydılar ve vicdanlarıyla çalıştılar.”

ASLIHAN GENÇAY

12.02.2023

DEPREM GERÇEKLERİ-1
Deprem sadece Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Şanlıurfa, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Adana ve Osmaniye’yi değil tüm Türkiye’yi, tüm halkı vurdu. Kahramanmaraş’ın Elbistan ve Pazarcık ilçeleri merkezli 7,6 ve 7,7’lik iki depremle 6 Şubat sabahı başlayan cehennem, hâlen devam ediyor. Can kaybı için şimdilik “20 bini geçti” açıklaması yapılsa da sadece Adıyaman için dahi 50 bin kişilik can kaybı olabileceğini aktarıyor bölgedeki depremzedeler.
 
Deprem bölgesinde yaşayanlardan, enkaz altında yakını bulunmayanlar bölgeden çıkarak başka illere gittiler çoktan. Bölgede ise tam anlamıyla bir kaos ve kargaşa havası hâkim. Çıkar için yağmalamalar, kimliği belirsiz kişiler tarafından “hırsız” diye kodlanan insanlara yapılan işkenceler, linçler, eli silahlı çetelerin köylere indiğine dair ihbarlar… Her türlü vaka yaşanabiliyor deprem bölgelerinde.
 
Bunca can kaybı ve yaralı, bunca kaos ve karmaşanın öncelikli sorumlusu devlet kurumlarıdır, bunu baştan belirtelim. Deprem bölgelerine geç müdahale eden adı var kendi yok AFAD, esamisi bile okunmayan Kızılay ve UMKE gibi kurumların can kayıplarında ciddi sorumlulukları olduğu, her geçen gün gelen bilgilerle daha net ortaya çıkıyor.
 
Yıkılan binalardaki müteahhit ihmalleri, rant için usulsüzce inşa edilen yapıların bilgileri, eskiler yerinde dururken yeni binaların istisnasız çökmesinin nedenleri, her geçen gün ortaya seriliyor.
 
Ve bizler bu bilgileri paylaştıkça tehditlerle susturulmaya çalışılıyoruz ama susmayacağız. Hatta konuşmayacağız da çünkü bugün bu sayfa depremzedelere ait.
 
Şimdi bu cehennemin yapıtaşlarını, ihmalleri, yetersizlikleri, sorumsuzlukları, torpilli yardımları, mahalle yanarken iktidar savaşı veren AFAD’ın tablosunu, bizzat özneler, depremzedeler anlatacak ve sizler okuyacaksınız. Kayıtlar 10-11 Şubat 2023 tarihinde yapılmıştır.
 
Üvey Evlat Hatay
Hatay, depremin ilk iki günü devlet yetkilileri ve resmî afet kurumları tarafından ısrarla yok sayıldı. Sosyal medya olmasaydı Hatay’daki deprem yıkımı kamuoyuna yansımayacaktı hatta. Bu yüzden Hataylı depremzedelerin ve gönüllülerin aktardıkları çok değerli.
 
Depremzede G.:
* “Defne Harbiye’deydik. Deprem gecesi sesler o kadar korkunçtu ki dünya yıkılıyor sandım, sanki saatlerce sürdü ama 90 saniye diyorlar. Bizim ev 5. kattaydı, eski bir bina olduğundan tamamen yıkılmadı ama apartmanın merdivenleri ve duvarlar çöktü. Elektrik de kesildi. Eşimle montlarımızı, telefonlarımızı alıp kendimizi dışarı attık. Tüm mahalle sokaktaydı, şoktan ağlıyordu herkes. Yıkıntılardan çıkarabileceğimiz insanları çıkarmaya çalıştık ve ilk geceyi yedi yetişkin olarak bir arabada geçirdik. Sayımız sonra ona çıkacaktı. Üç gün sonra kuşumu almak için herkesin itirazına rağmen yıkık evimize girdim, ayaklarıma taşlar, molozlar devrildi ama kuşumu kurtardım. Erkek kardeşim de evinden kedisini çıkardı. Yazık, hayvan kafasını bir yastığın altına sokmuş, deve kuşu gibi saklanmış. Hiç kımıldamıyor, ses vermiyormuş. Şimdi ikisi de iyi. İnsanlar, hayvanlar, her şey, herkes zarar gördü.”
 
* “İlk günün sabahı mahalle bakkalımız, börekçimiz geldi. Kendi evleri yıkılmıştı ama dükkânlarını açıp herkese yiyecek dağıttılar. Hepimiz birbirimizle paylaştık yemeğimizi suyumuzu.”
 
* “Tanıdıklarımıza bakmak istedik ama bazı bölgelere giremedik, tanıdığımız bölgeleri, arkadaşlarımızın evlerini bulamadık. Binalar yıkılmış, sokaklara, caddelere dağılmıştı. Birçok mahalle yok olmuştu: Armutlu, Sümerler, Kurtuluş Caddesi, Odabaşı, Kavaslı, Küçükdalyan, Ekinci, merkez… Hepsi yok oldu. Her yer savaş alanı gibiydi.”
 
* “AFAD yoktu. Yardıma gelen hiçbir devlet kurumu yoktu. Her yeri aradık, yalvardık yakardık, kimse gelmedi. Biz ambulanslardan bıkmıştık, şimdi ambulans, itfaiye sesini özledik, diyorduk. Defne Hastanesi, Akademi Hastanesi, eski devlet hastanesi ve devlet hastanesinin acil bölümü yıkılmıştı. Sadece Üniversite Hastanesi sağlamdı. Orada da yeterli teçhizat yokmuş ve ilk gecenin sabahı iki yüz ölü götürülmüş hastaneye. Elektrik kesilince yoğun bakımdakiler de ölmüşler ve yer olmadığından ölenler bir bölüme üst üste istiflenmiş.”
 
* “2. gün Tavla Köyü’ne gittik çünkü arabaya on kişi sığamıyorduk. Köylerde fazla zayiat yoktu, en fazla evlerin duvarları çatlamıştı çünkü evlerini kendileri yapmışlardı, müteahhitler girmemişti. Depremzedeler köylere sığındıktan sonra da AFAD hiç gelmedi köylere. Köylüler kendi imkânlarıyla bize brandalardan derme çatma bir baraka yaptılar. Küçük bir soba, battaniye, yorgan, kıyafet, yiyecek, içecek verdiler. Müthiş bir soğuk vardı. Hem yeryüzü hem gökyüzü vurdu bizi. İki gece de barakada kaldık. Önce 15-20 kişiyken, sonra 40 kişiye çıktı sayımız. Bebekler ve çocuklar da vardı.”
 
* “Ne bulduysak kendi imkânlarımızla bulduk. Şehir dışından kuzenlerimiz arabalarla yardım getirdiler. Devletin değil, gönüllülerin yolladığı yardımlar geliyordu sadece. Devlet şehre girişleri yasaklayınca bu yardımlar da durdu. Daha sonra girişler başlayınca ancak yakınlarımızdan erzaklar gelebildi. Kuzenlerimin yönlendirdiği bir tırla mobil mutfak gidiyor şimdi köylere.”
 
* “Yardım getiren akrabalarım, kuzenlerim ‘Mobil mutfakları şehir girişinde AFAD durduruyor, şuraya, buraya gidin, diyor. Talep gelen yere değil, AFAD’ın istediği yere götürebiliyoruz’ dediler. Şu anda acil ihtiyaçlar: çadır, ısıtıcı, battaniye, tüp. İnsanlar ‘Bize sadece çadır yollasınlar, uyuyabileceğimiz bir yerimiz olsun, yemek ya da başka bir şey istemiyoruz’ diyorlar.”
 
* “Telefonlarımızı yoldan geçen araçlara yalvararak şarj edebiliyorduk. İnternet bağlantısı yakaladıkça gördük ki AFAD ‘Bize ihbar yapılmadığı için gelmedik Hatay’a’ demiş. Oysa Twitter’da gördük, en çok ihbar, Hatay’dan yapılmış. Biz 9 Şubat’ta şehirden çıktık ve şehir girişinde gördük AFAD’ı sadece. İlk gelen İBB’ydi. Kocaeli, Gebze, İzmir belediyeleri de geldiler enkaz kaldırmak için.”
 
* “Biz devlete ve kimseye yük olmayalım diye kendi imkânlarımızla İstanbul’a geçtik. Kardeşlerimle kuzenlerim bölgeye geri döndü. Dördüncü turu yapıyor, tırlarla erzak ve yardım taşıyorlar hâlâ. Tamamen akraba, arkadaş yardımı ve kendi imkânlarımızla hayatta kaldık.”
 
* “Şehre ilk gelen yardım tırları, Kırıkhan’a, Reyhanlı’ya vb yönlendirilmiş. Tırları getiren arkadaşlar aradı, söyledi. Defne ve Samandağ, Alevi bölgesi ve buralara hiç yardım yönlendirilmedi. Enkazlar için de oralara en son gidildi. Gelen ekip sadece bir noktaya bakıyor, oradan ses geliyorsa çalışıyor, akşam da ‘Hava karardı’ diye bırakıyordu. Genellikle ‘ses yok’ deyip gittiler.”
 
* “Göçük altında kalan bir arkadaşımızın kız kardeşi, ‘Ayaklarına kapanıp yalvardım öyle getirttim ekibi. Birkaç saat çalışıp ses yok, diye gittiler. Sonra İngiliz ekip geldi, burası çok zor, çökebilir, dediler. Çünkü müteahhit hatasından kaynaklı en alt kata eksik kolon yapılmış ve kiriş çökmüş’ dedi.”
 
* “Bize erzak getiren arkadaşlarımız şunları anlattı: ‘Hatay şehir girişinde bulunan kişiler, bizi önce Kırıkhan’a yönlendirdiler. Orada Mahmut Hoca diye bir tarikat hocası varmış ve göçük altındaymış. Çalıştığım şirket de oraya gitmemizi istedi.’” (*Twitter’da ismi Cemil Hoca diye yayınlamıştım, kaynak revizesiyle düzeltiyorum: Mahmut Hoca)
 
* “Rezidansı tüm dünya paylaşıyor ama bir de diğer yerleri görün. Televizyonda izlediğinizin çok daha fazlası var Hatay diye bir şehir yok artık, sadece köyler kaldı. İskenderun, Arsuz bir nebze daha iyi diyorlar ama biz görmedik. Güzelburç tamamen yıkıldı çünkü zemini kaygandı. Yıllar önce orada toprak kayıyordu ve önlem alınması gerekliydi. 2-3 yıllık binalar çöktü. Eşimin arkadaşı tanınmış bir aileden. Evlerinin tek kolon genişliği 1 metre ve yapıları o kadar sağlamdı ki. Ama bina komple çöktü çünkü zemin gevşekti. Zemin etüdü yapılmıyor mu bu binalar kurulurken? İki yıllık bina nasıl çöker? O kadar çarpık bir yapılaşma var ki… Riskli bölgelerde bu kadar yüksek kat izni verilmesi zaten başlı başına bir hata. Müteahhitlerin nasıl iş yaptığını zaten biliyoruz. Hata üstüne hata. Herkes suçlu. Hadi evi yapan ev sahibi bilinçsiz, onu bilinçlendirecek bir mühendis yok muydu? Etütçü yok muydu?”
 
* “Devlet, Hatay’ı görmezden geldi. Ben artık bu devletten her şeyi beklerim. Hatay’a dair çok şeyi yok sayıyorlardı zaten. Belediye Başkanı da aynı şekilde, ona dair de söylenecek çok şey var ama şu anda sırası değil. Çıkmış demiş ki, benim elimde teçhizat yok. Doğru, koskoca Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin elinde 3 itfaiye aracı varken, Samandağ’da dahi 4 tane var. Neden yok?”
 
* “Bizim halkımız bu ülkenin vatandaşı değil mi, biz üvey evlat mıyız? Yıllarca zaten üvey evlat muamelesi gördük. Ama yeter da, yeter yani. Bize de yazık, biz bu ülkeye ne yaptık? Bizim halkımız vergisini verir, askerine, polisine saygılıdır, devletin gerektirdiği her şeyi yapan insanlardır. Bizim halkımız saldırgan, uyumsuz değildir.”
 
* “Enkazdan hâlen sağ çıkanlar var. Kuzenimin eşi çıktı ama geç kalındığı için parmağı kesilecek. Çıkanlara mı sevinelim, ölenlere mi üzülelim, o kadar karmaşık duygular içindeyiz ki. Biz geldik ama kalbimiz, aklımız orada kaldı.”
 
* “On bin lira dağıtılacakmış. Belki biz yeni bir hayat kurmak isteyeceğiz, on bin lirayla ne yapalım? İstanbul gibi bir yerde ancak bir aylık ev kirası bu. Şu anda 8 kişi bir evdeyiz, hayatımızı nasıl idame ettireceğiz? Hatay kaç senede kendine gelir? Şu an için tek derdimiz Hatay’da kalan canlarımız. Başka hiçbir şey düşünemiyoruz. Biz bu psikolojiyi ne zaman atlatacağız?”
 
Yardım Gönüllüsü T.:
* “Vatandaş olarak kendi şirketimiz bünyesinde 9 Şubat Perşembe günü Hatay’a yardım tırı götürdük. İnsanlar perişandı, hırsız kovalayan askerler vardı.”
 
* “AFAD, Kızılay, polis ve yardım kurtarma görevlilerinden oluşan 15 kişilik bir grup, tam karşımızdaki enkazda çelik bir kasa buldular. Kasa kime ait bilmiyorum. Uğraşarak kasayı açtılar ve gördük ki kasadan çıkanlarla herkes cebini doldurdu. Yan tarafta kaldırılmayı bekleyen enkazlar, belki içlerinde sağ insanlar varken, bununla uğraşılması çok zorumuza gitti.” (Konuya dair iki adet video kaydı mevcut.)
 
* “Ben yaklaşık 25 ton malzeme getirdim Hatay’a. Asker bizi AFAD bölgesine götürdü, malzemeleri oraya indirdik. Şu anda İstanbul’a dönüyorum ve arabamda dört palet konserve sarma var. Dört beş noktaya gittim, hepsinde görevliler bize ‘Hatay’a çok yardım geldi, Hatay dünyanın en zengin şehri oldu, depremzedeler şımardılar artık yemek seçiyorlar’ diyerek almadılar konserveleri.”
 
* “Enkaz altında kalan bir tarikat hocasına özel olarak operatörlerin yönlendirildiğini de duyduk. Hatay’da bunu herkes biliyor ve söylüyor.”
 
Adıyaman, Ak Parti’den Vazgeçti
Adıyaman’ın yaşadıklarını, ihmali, torpili, kaosu, Adıyamanlılar anlatacak şimdi:
 
Depremzede Z.:
* “Sadece benim 22 kaybım var. Buradan en az elli bin can kaybı çıkar. Bunun en büyük nedeni, kurtarmanın yetersiz olması, devletin ilgisiz kalması ve yardımların gelmemesi. Vatandaşlar yardım gelmediği için öldü. Bugün beşinci gün ve biz daha yeğenlerimizi yeni çıkarıyoruz enkazdan.”
 
* “Depremin ikinci günü, Adıyaman merkeze gittim, her yer savaş alanı gibiydi. Herkes -4 derece soğukta dışarıda oturuyordu. Hâlen daha çadır verilmedi bize. Bugün Cumhurbaşkanı geliyor diye göstermelik çadır kurmaya başladılar ama bizler hâlen dışarıda ateş yakarak oturuyoruz. . Bakan yardımcısı ziyaretimize geldi, durmadım gittim. Tepki vermek istedim çünkü Cumhurbaşkanı’nın gelmesine bir gün var, sen gelip seyyar mutfak açıyorsun. Nereye? Üniversitenin içine. Peki, ben Altınşehir’den üniversiteye, yemek yemeye nasıl gideceğim? Altınşehir, merkezin 7 km. dışında, 2,5 saatte gidiliyor çünkü yollar kapalı, molozlarla dolu.”
 
* “AFAD’ı üçüncü gün gördüm, gelip enkazları kontrol edip gittiler. Gönüllüler geldiğinde AFAD müdahale etmeye başladı ve ‘Burayı terk edin, ben çalışma yapacağım’ dedi. AFAD bir yere geldiğinde, kendini oranın sahibi sanıyor ve çalışana da müdahale ediyor. Bugün kavga ettik. Diyorum ki, ben yılda 200 daire yapıp satan bir müteahhidim, neyin nereden kırılacağını biliyorum, sizden rica ediyorum bu taraftan girin, çocuğu buradan kurtarın, yok dinlemiyor, bizi uzaklaştırıyorlar. Biz bunlara tekme tokat girişince jandarma geldi. Jandarmaların kontrolünde çalışma yapıldı ve ancak kavgadan sonra, 4 saattir dediğim yerden girdiler ama çocuk ölmüştü. Başka ne örnekler var, anlatamıyorum çünkü bana acı veriyor şu an.”
 
* “Erzak ve yardım, devletten değil sivil toplum örgütlerinden geldi. AFAD ancak bugün dağıtmaya başladı ama ben almadım. Buranın halkı olarak AFAD’a tavırlıyız. Sadece AFAD’A değil, hükümete de tavırlıyız.”
 
* “Açık ve net söylüyorum: Biz burada Ak Parti’nin kurucularındanız, yönetimlerinde görev alan insanlarız ve bizim az buz bir oyumuz yok burada. Şu anda bakanlıkta çalışıyorum ama ben bir daha Ak Parti’yle vs. uğraşmam, oy da vermem. Belki bu adam kötüdür, diğeri iyi, denebilir ama burada ülke yerle bir olmuş ve vali demiş ki ‘Adıyaman’da bir olay yok.’ Oysa depremin en çok vurduğu yerlerden Adıyaman. Neymiş valiyi görevden almış, görevden almayacaksın, cezalandıracaksın! Utanmadan insanlara gülmüş vali ‘Burada ne var ki’ demiş.”
 
* “Bizim nüfusumuz 300 bin ve yüzde 65’i, 210 bini gitti, 90 bin kalacak geriye. Buranın inşa edilmesi 30 yılımızı alır. Tarihten silinecek durumdayız. Şehir bitti. 1 senede yapacakmış. Yarın dağın dibine prefabrik evler koyar, siz oraya gidin, buraları bırakın, der ve buradaki rantlı yerleri kendine almak ister. Bunun da farkındayız. Adıyaman halkı cahil değil, Adıyaman halkı bilinçli, sandık ortaya geldiği zaman sandıkta her şeyi gösterecek. Burada kalanların ve gelenlerin yüzde 99’unun bu depremde fikri değişmiş, Ak Parti’den vazgeçmiş.”
 
* “Belediyeyi de hiç görmedim. Koskoca belediye bir yemekhane açamaz mı? Her yere birer çadır getiremez mi? Sandalye dağıtamaz mı? İnsanların oturacak yerleri yok şu an. 21. yüzyılda Adıyaman’ın yaşadıklarından utandım. Burada ne kadar malım mülküm varsa satıp bir daha dönmemek üzere gideceğim. Ailemi, kardeşlerimi, sağ kalan herkesi götüreceğim. Bu kadar kayıp verdikten sonra daha da burasıyla işim olmaz, olmasın da.”
 
* “Ölülerimizi hastanede kayda götürdüğümüzde kenara koyup, yeni getirileni de üstüne yerleştiriyorlar. Ambulanslarla cenaze götürülmüyor, herkes aracıyla taşıyor. Benim ölmüş yeğenimin biri 130, biri 90 kilo. Komuta merkezine gittim, durumu anlatıp zar zor ambulans ayarladım, iki yeğenimi ambulansla taşıdım ama herkes cenazesini özel araçlarla götürmek zorunda.”
 
* “Cenazelerin hepsini, kepçelerle açılan çukurlara, toplu katliam yapılmış gibi yıkamadan, kefensiz, battaniyeye sararak yan yana gömüyorlar. Bunların hepsini yazın. Biz bunları hak etmedik. Devletse devlet, hükümetse hükümet, bir ana çocuğuna nasıl bakıyorsa devlet de vatandaşına öyle bakacak, bakmalıydı.”
 
* “Net bir örnek veriyorum, yaşayanlar bizzat anlattı: Bir savcı AFAD’ı arayıp ‘Annemin evi yıkılmış, kurtarın’ diyor. Sivil bir ekip gidip bakıyor, ses yok, kadın ölmüş. Üç ev ilerideki enkazdan iki kişinin sesi gelince ekip oraya gitmek istiyor ve savcı o anda sivil toplumcunun kafasına silah dayayarak ‘Seni vururum, önce benim annemi çıkaracaksın’ diyerek tehdit ediyor. ‘Annen ölmüş, biz bu kişileri kurtarmazsak vicdanen ölürüz. Vurursan vur’ diyor gönüllüler ve gidip iki kişiyi kurtarıyorlar. Olayı yaşayan arkadaşlar buradaydı ve itiraf ediyorum onlara; ‘Size ne isterseniz veririm, para, mal mülk, yeter ki gelinimi kurtarın enkazdan’ demiştim. Anladım ki bu çocuklar vicdanlarıyla çalışıyor, temiz çocuklar. ‘Bizim para pulla işimiz yok, vicdanımız var. Eğer mal mülk, can derdinde olsaydık az önce … savcının tehdidine boyun eğerdik’ dediler. Olayı ayrıntılı anlattılar. Takdir ettim, daha da böyle bir şey demedim. Burada enkaz çalışmalarında bile torpilin kralı işledi. Sürekli bilgi geliyor: vekilin bir şeyi varmış, başkanın annesi varmış vs.”
 
* “Yardım dağıtan İslamî cemaatler, bu yardımları videoya çekiyor. 15-20 tane adamları var bu iş için. Siyasettenim biliyorum, herkes yaptığı yardımı sonrasında rant için kullanmaya çalışır. Dağıtım yerlerine gittim, gözlemledim. Allah var, çorba dağıtıyor, her yere erzak gönderiyorlar ama bir güzel de video çekiyorlar. Bu videolar, 15-20 gün sonra Cumhurbaşkanı’na servis edilecek, ‘Bak biz bu yardımları yaptık’ diye bir karşılık istenecek, beklenti içine girilecek, farkındayım. Vatandaşa bakarsan da ölmüşler ağlayanları yok.”
 
* “Mahalle mahalle, köy köy tırlar gitti, gördüm hepsi gönüllülerdi. Biz devletten hiçbir şey görmedik. Ölenlerin çoğu bilinçsizlikten öldü. Benim bildiğim AFAD, gider, yapar, bulur, ölü ya da diri çıkarır ama süreyle, zamanla yarışır. Bizde bu yok. Bunların sadece işi ayarlamaları, muhabbetleri 5-6 saat sürüyor. Bizi de saha içine sokmuyorlar, bir şey yapamıyoruz hâliyle.”
 
* “Şu anda halk arasında kaos var, hırsızlık ve yağmalama da çok. Bütün marketlere, kapalı evlere hırsızlar girmiş. Jandarmayı ilk defa bugün, bizim kavgadan sonra gördüm. Öncesinde ne jandarma ne polis vardı.”
 
Depremzede G.:
* “Burası korkunç durumda, şehir ceset kokuyor. İnsanlar çok çaresiz. AFAD diye, devlet diye bir şey yok. Enkazlarda madenciler, inşaatçılar ve gönüllüler, inanılmaz bir eforla çalışıyor.”
 
* “Bir uzman çavuşu kurtarmak için onlarca kişiyi göz göre göre öldürdüler. Turgut Reis Mah. 114 Sok. Dolaş 1 ve Dolaş 2 apartmanlarının enkazları iç içe geçmiş durumdaydı. Söz konusu asker ve ailesinin oturduğu daire ön cephedeydi. İlk günden beri ekipler, bu daireye ulaşmak için ön tarafta çalıştı. Sırf bunun için kepçelerle hızlı ve kontrolsüzce kazıdılar enkazı. Bu darbeler esnasında birçok ceset çıkarıldı. Bizim yakınımız arka cephede bulunuyordu ama ne yaptıysak ekipler oraya gelmedi. 4. güne kadar kimseyi getirtemedik. Sürekli ‘sokak dar, makine girmez’ dediler. Bu süreçte enkazdan birçok kişinin sesini duyabiliyorduk, yaşayanlar vardı.”
 
* “5. günde gönüllü gelen madencileri bulduk ve onlar makinelerini getirip çalışmaya başladılar. Daha kepçenin ilk darbesinde bir çocuk ve annesinin bedeni çıktı enkazdan, yaşamıyorlardı. En fazla 10-12 saat evvel vefat etmiş oldukları söylendi. Başka birini de canlı çıkardılar.”
 
* “Bugün (11 Şubat) uzman çavuşun dairesine ulaştılar ve oraya onlarca asker, 7 adet ambulans, birçok makine yığdılar. Diğer aileler tepki gösterince tartışma ve kavga çıktı. Askerlerden biri, bir depremzedenin kafasını taşla yardı, sağlık durumu nasıl bilmiyoruz. Ön taraftaki çalışma bitene kadar enkazdaki tüm çalışmaları durdurdular. Askeri ve eşini canlı, 3 çocuğu da ölü olarak çıkardılar oradan ve Anadolu Ajansı dâhil kimsenin görüntü almasına izin vermediler. Makine çalıştıramadıkları için enkazda kazma kürekle çalıştı madenciler.” (Yaşananlara dair iki video ve görseller de mevcut.)
 
Deprem Gönüllüsü S.:
* “Biz bugün (11 Şubat) gönüllü olarak geldik bölgeye. Çalışmalarımızı yaparken çadırlardaki insanlarla konuşuyorduk ve o sırada siyah takım elbiseli sakallı adamlar peşimizden kendi belirledikleri birkaç çadıra girerek zarflarla biner lira para dağıttılar. Ayrıca bu çadırlara soba getirdiler. Biz psikolojik çalışma yapmaya gitmiştik ama depremzedeler bizim de para dağıtacağımızı sandılar. Şimdi herkes bu adamlar kim, neden bu çadırlara para dağıtıldı, neden bize verilmedi, diye soruyor. Her şey çok karışık.”
 
Yarın: “Maraş: İnsanlar Enkazda, Kızılay Reklamda”
 
—–
Kapak Görseli: Angelo Giordano (Pixabay)