Edebiyatı sever misiniz ?
Servet-i Fünûn, Türk edebiyatındaki Doğu-Batı mücadelesinin sonucunu Batı edebiyatının lehine olarak tayin eden bir başlangıç dönemiydi
13.03.2019
Basın tarihini yeniden gözden geçirip kaleme dökerken unutulmuş gibi duran ama toplumsal açıdan önemli birçok konuya rastlıyorum.
Türkiye bu hüzünlü dönemde gündeminden çıkarmış gibi dursa da bu konular ve bu konular etrafında sorulması gereken sorular kenarda sırasını bekliyor.
Tevfik Fikret’in yaşam hikâyesinde de, baskılar yüzünden büyük acılar çekmiş olan Hüseyin Cahit Yalçın’ın hayat öyküsünde de, Abdülhamid’in istibdat rejimi baskılarını irdelerken de çoğumuz için lise yıllarında kalmış bir edebiyat akımına rastlıyorsunuz: Servet-i Fünûn…
Bu akımın beş yılda nasıl bugünkü edebiyatımızın temelini inşa ettiğini bilince, bu akımın doğuşu ve gelişimi çok daha büyük değer kazanıyor.
Keşke gelişmiş bir düşün dünyası söz konusu olsa da, Servet-i Fünûn akımının gelişimini, 20. yüzyıldaki taşıyıcılarını, bugüne ulaşan etkilerini tartışsak. Baskı dönemlerinin çok ağır faturalarını her yanıyla gündemimize getirip bilincimize taşısak…
Servet-i Fünûn akımını bu açıdan yeniden hatırlamakta fayda var bence.
***
Tanzimat döneminde, Recaizade Mahmut Ekrem "Batı"lılaşmanın, Muallim Naci "muhafazakârlığın" sembolü sayılır…
Recaizade Mahmut Ekrem, Namık Kemal'le tanışması sonrasında edebiyat dünyasına girdi. Eski-yeni edebiyat tartışmalarının merkezinde yer aldı.
Eski edebiyatı savunan Muallim Naci ve çevresiyle girdiği edebiyat tartışmalarıyla yeni bir akımının doğmasına öncülük etti.
Tevfik Fikret başta olmak üzere döneminin genç şair ve edebiyatçılarını çevresinde topladı.
Tanzimat ve Batı düşüncesinin yeni kuşağa benimsetilmesinde önemli rol oynadı.
49 yaşındayken yazdığı Araba Sevdası Türk edebiyatının ilk realist romanıdır. Bu eseri yazdığı dönemde ailesini karşısına almış ve baba mirasından olacağını bile bile eserini yazmaya devam etmiştir.
***
Recaizade, büyüyen bu tartışmalar karşısında öğrencisi Ahmet İhsan'ın çıkardığı Servet-i Fünûn dergisini düşüncelerini açıklayacağı bir platform olarak kullanmaya karar verip Tevfik Fikret'i söz konusu derginin yazı işleri müdürlüğüne getirmesiyle dergi bir edebiyat dergisi kimliğine büründü ve beş yıl içerisinde Türk edebiyatı, zamanın moda olan edebiyat akımları sembolizm’den ve parnasizm’den de etkilenerek kalıcı ve sağlam bir yapıya kavuştu.
Tanzimat ile başlayan yenileşme hareketlerine topluca Edebiyat-ı Cedide denildi.
Batılaşma yolunda edebiyatımıza getirdiği yenilikler nedeni ile Servet-i Fünûn edebiyatı da bu genel başlığın altına yerleşti.
Tanzimat sanatçılarının Batılılaşmayı bir amaç edinmesine rağmen geleneksel anlayıştan çok fazla etkilenmeleri onları ikircikli bir konumda bırakmıştı. Onların hem geleneği (Divan Edebiyatı) hem batılılaşmayı birlikte yürütmesine neden olmuştu.
Servet-i Fünûn sanatçıları ise Batı rüzgârlarıyla sarmalanmıştı.
Batı edebiyatının sanat anlayışına ve estetik zevkine uygun bir edebiî hareket oluşturmuşlardı. Şiirin konusunu genişletmişler, aruz veznini yeniden şekillendirip Tanzimat’a göre aruz ölçüsünü şiirlerde daha ustalıkla kullanmışlardı.
Servet-i Fünûn, Türk edebiyatında 1860’tan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin sonucunu Batı edebiyatının lehine olarak tayin eden bir başlangıç dönemi oldu.
Bu safhanın sonunda Türk edebiyatı, gerek zihniyet, gerek temalar ve gerekse teknik bakımdan tamamıyla Avrupaî bir mahiyet kazanadı.
Bu dönem edebiyatçıları genel olarak hikâye ve romanlarda estetik ve edebî uygunluk açısından batı seviyesini yakalamış sayılırlar.
Türk edebiyatına büyük ve kalıcı bir katkı sağlamışlardır.
***
Geçenlerde aklımdan “dünyada baskı romanları” adı altında bir antoloji hazırlama fikri geçti. Genç ve çok yetenekli dostlarımdan yardım istedim. İlk ağızda hızlı bir liste çıktı ortaya.
Servet-i Fünûn edebiyatı da bir baskı dönemi edebiyatıdır.
İstibdat nedeni ile düşüncelerini özgür bir şekilde dile getiremeyen Servet-i Fünûn sanatçıları içe kapanmış, umutsuz ve karamsar bir hayat sürmüşlerdi ama bu talihsiz süreç onların edebî değeri yüksek eserler vermelerine neden olmuştu.
Bir yandan karşımızda içe kapanık, mutsuz, hayattan ümidini kesmiş, aşırı duygusal, ıstıraplı bir topluluk vardır ama diğer yandan baskı dönemlerinde sıkça rastlandığı gibi estetik değerlerin daha öne çıktığı, alegorik anlatımların daha hızlandığı, üslûbun çok daha özenli hâle geldiği bir süreç oluşmuştur.
***
Peki sonrası…
1901 yılında Ahmet İhsan ile aralarındaki bir anlaşmazlık nedeni ile Tevfik Fikret derginin yazı işleri müdürlüğünü bıraktı.
Aynı yıl, Hüseyin Cahit Yalçın'ın Fransızcadan çevirdiği "Edebiyat ve Hukuk" başlıklı, Fransa'nın 1789 rejimini değerlendiren makalesi, dönemin sansür heyeti tarafından sakıncalı bulundu. Dergiye altı haftalık zorunlu tatil verildi.
Kapatılma, Servet-i Fünûn şairleri arasında zaten mevcut olan gerginliği tırmandırdı ve edebî çevre tamamen dergiden uzaklaştı.
Dergi, ceza bitiminde Ahmet İhsan'ın imtiyazı altında tekrar çıkmaya başlasa da edebî kimliğini tamamen yitirdi ve bir bilim dergisi haâlini aldı.
***
O baskı döneminin sıradan bir detayı gibi görünen olayın ne kadar önemli olduğunu ancak bugünden düne baktığımızda anlıyoruz.
Servet-i Fünûn akımı ve edebiyat tarihindeki etkisi üzerine kafa yorarken, siyasal baskının görünen ve görünmeyen ne kadar çok şeye zarar verdiğini kavrıyoruz.
Serveti Fünûn’un önü baskılarla kesilmeseydi belki de bugün çok daha zengin, çok daha olgun ve çok daha özgün bir edebiyatımız olacaktı.
Müstebitlerin korkusu, her şeyden önce toplumun yaratıcılığını hedef alıp öldürmeye çalışıyor.
Öldüremiyor ama yaralıyor.