Basın tarihi: Mayın
Ortadoğu gibi bir bölgede, mayın sorunu üzerinden yönetim anlayışımıza bakmak, hayatımızın mayınlı arazide yürür gibi geçtiğini de gösteriyor
Ne zaman, neyin, nerede patlayacağını bilmiyoruz.
31.07.2024
Yaz mevsiminin bizim bildiğimizden daha başka bir şeye dönüştüğü bu sıcak günlerde, gündem konularından biri de ne zaman ve nasıl gerçekleşeceği konusunda birçok spekülasyon yapılan muhtemel Erdoğan-Esat görüşmesi.
Bu yeni gelişmenin Ortadoğu’daki olası etkileri de bu görüşmeye karşı olduğunu açıklayan ABD ile görüşmeyi destekleyen hatta zorlayan Rusya’nın pozisyonları da, Kürt Sorunu gibi boyutları da uzun bir analiz konusu.
Savaş tamtamlarının çalındığı, insanların öldüğü, gerginliklerin arttığı, savaş lobisi ile barış peşinde koşanların cenginin hiç dinmediği Ortadoğu mayınlı bir bölge ne zaman ne olacağı hiç belli değil.
***
Sadece bir benzetme olarak gerçekte de “mayınlı” bir geçmişi var.
Öyle ki, Türkiye medyası 2008’de pişmeye başlayan, 2009 yıl boyunca da güncel hale gelen “Suriye kara sınırındaki mayınların temizlenerek, bu arazilerin tarıma açılmasını öngören yasa tasarısı” nedeniyle yoğun bir “mayın” tartışması yaşamış.
Gazeteler “mayın” haberleriyle ve yorumlarıyla dolu…
***
Tasarı Mayıs 2009 tarihinde görüşülmeye başlanır.
CHP ve MHP tasarı yasallaşmasın diye sert bir direnç gösterir.
Gazeteler bu haberlerle doludur.
CHP grup başkanvekilleri Kemal Anadol, Hakkı Suha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’de, “Suriye kara sınırındaki mayınların temizlenerek, bu arazilerin tarıma açılmasını öngören yasa tasarısı” ile ilgili basın toplantısı düzenlerler.
Muhalefetin endişelerini sıralarlar.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Savunma Bakanı Vecdi Gönül’dür.
***
CHP’nin tasarıya 9 temel noktada itirazı vardır.
“Genelkurmay’ın devre dışı bırakılması, projeyi savunma yerine maliye bakanlığının üstlenmesi, ihalenin biçimi ayrıca projenin İsrail menşeili bir şirkete verilme şüphesi, sınır bölgesinin yabancı devlet destekli şirketlere verilmesi durumunda sınır güvenliğinin zafiyete uğrama olasılığı, bölgede açığa çıkacak olan geniş tarım arazilerin akıbeti, yerel halkın sosyo-ekonomik geleceği, vs…”
Ayrıca projenin ihale yöntemi Danıştay tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen tasarıda köklü bir değişikliğe gidilmemiştir. Bu da tartışma konusudur.
Grup Başkanvekilleri tüm bunları dile getirmektedir:
-“50 yıl öncesinin teknolojisiyle imal edilen mayınların, Silahlı Kuvvetlerin bugün ulaştığı teknolojik olanaklarla imha edilememesi düşünülemez. Genelkurmay Başkanlığı hangi gerekçelerle mayınları NAMSA’nın temizlemesini ön görmektedir? Bu ihtiyaç, hangi mali ve teknik gereklerden kaynaklanmıştır? Bu konuda Genelkurmay Başkanlığı kamuoyunu mutlaka bilgilendirmeli. Genelkurmay, Hükümet ile aynı çizgide düşünüp düşünmediğini mutlaka açıklamalıdır”
-“Tasarı, benimsenen ihale yöntemiyle, tam bir AKP klasiğidir. Öngörülen ikili ihale yöntemi, tamamen kamuoyunu kandırmaya yöneliktir. Hem mayın temizleme alanında uzman hem de tarım alanında uzman bir organizasyon düşünülemeyeceğinden, sağlıklı bir ihale de söz konusu olmayacaktır. AKP, yine kurgulanmış yasa maddeleriyle adrese teslim ihale yapmanın peşindedir”
-“Yasa tasarısı, kendi insanımızı, kendi toprağında köleleştirme tasarısıdır. Bölge insanı artık ağalar yerine yabancılara marabalık yapacak.”
***
CHP sözcüleri tasarıyla ilgili taleplerini de şöyle özetler:
“Genelkurmay Başkanlığının mayınlı arazilere ilişkin bilgi ve değerlendirmelerini mutlaka kamuoyu ile paylaşmasını, mayınların temizlenmesi ve tarım alanlarının kullanılması işlerinin birbirinden ayrılmasını, tarım alanlarının bölgedeki topraksız ya da az topraklı köylerimize kooperatif yapılanmasıyla verilmesini içerecek çözümler üretmek için, tasarının komisyondan geri çekilmesini talep ediyoruz.”
Taleplerin göz ardı edilmesi halinde de yasayı iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını açıklarlar.
***
Tasarı üzerindeki görüşmeler sırasında bakanların yanıtları da gazete haberlerinde yer alır.
Milli Savunma Bakanı Gönül, görüşmeler sırasında mayınları ordunun temizleyip temizlemeyeceğine ilişkin soruya şu karşılığı verdi: “Temizleme görevi, 4 Mart 1992’de Bakanlar Kurulu kararıyla Genelkurmaya verildi. Genelkurmay, ciddi bir planlamayla bu işi yapmaya niyetlendi. Piyasa araştırmasına çıkıldı. İlk alınan teçhizat 5 milyon dolar civarındaydı. Siparişe çıkıldı, 5 milyon dolarlık üçlü makinelerin her bir grubu için 14-15 milyon dolar istendi. Bu iş ihaleyle, hizmet alınarak yapılabilir mi diye görüş soruldu. 14 firma teklif verdi. En alt teklif 530 trilyon, en üst 2.279 trilyon. Bu kadar büyük paraları, bizim bütçemizde bulmak mümkün değildi. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlığa 24 Haziran 2008’de ‘bunu başka kurum yapsın’ diye yazı yazdı. Maliye Bakanlığı görevlendirildi. Bu işi yapmak üzere Kara Kuvvetlerinin mücadelesini, Aytaç Yalman komutanın verdiği mücadeleyi hatırlıyorum. Ama çok da kolay mesele olmadığı tespit edilerek bugünkü noktaya getirildi.”
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, mayınların temizlenmesinin öngörüldüğü Suriye sınırındaki arazide, güvenliğin tesisinde bir zafiyetin söz konusu olmayacağını söyler.
Şimşek, “Burada arazi satılmıyor, hizmet alımı söz konusudur” yanıtını verir.
***
Sonunda tasarı yasalaşır.
CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvurur.
***
2013 yılında konu gene gündemdedir.
Dönemin Savunma Bakanı Milli Savunma Bakanı (MSB) İsmet Yılmaz şöyle bir yanıt verir:
“Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı alanların toplam büyüklüğü 190,5 kilometrekaredir. Suriye sınırında bulunan döşenmiş mayınların temizleme sorumluluğu, ‘Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun’ ile MSB’ye verilmiştir. Bu konuda çalışmalar yürütülmektedir.”
***
2021 yılında Fatih Altaylı şöyle yazar :
“Bundan 17 yıl önce idi.
AK Parti iktidarının ilk yılları.
1999 yılında uluslararası bir anlaşma (Ottawa) ile oluşturulmuş bir projeye Türkiye de 2003 yılında imzasını attı ve 2004 yılında yürürlüğe koydu.
Sınırlardaki mayınların temizlenmesi.
Türkiye bu anlaşma kapsamında 2010 yılında sınırındaki mayınları temizleme kararı aldı.
Suriye sınırındaki mayınları.
900 kilometrelik bir alanda mayınlar temizlenecekti.
Mayın temizleme işini ise bir İsrail firmasına veriyorlardı az kala.
Ülkede kıyamet koptu.
Kıyameti pek takan olmazdı da AYM ihaleyi iptal etti. Ve henüz daha AYM kararlarına uyulduğu bir dönemdi.
İş TSK’ya kaldı.
Türkiye Suriye sınırındaki mayınlar temizlendi.
Sonrası malum.
1 yıl sonra Suriye karıştı, karıştırıldı.
5 milyona yakın Suriyeli mayınları temizlenmiş sınırdan geçerek Türkiye’ye geldi.
Şimdi onlarla iç içe yaşıyoruz.
Ve bir yandan da dua ediyoruz ki, Rusya destekli Esad kendi ülkesi sınırları dahilindeki İdlib’e girmesin ki bir 4 milyon kaçak göçmenimiz ve 30-40 bin yeni teröristimiz olmasın diye.”
***
Ancak “mayınları” takip ettiğiniz vakit, MSB Web Sitesindeki en güncel açıklama şöyle:
“Türkiye, 01 Mart 2004 tarihinde taraf olduğu Ottava Sözleşmesi kapsamında, sınırları içerisindeki mayınla kirletilmiş alanları 01 Mart 2014 tarihine kadar temizlemeyi taahhüt etmiştir. 5903 sayılı ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti İle Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri İle İhale İşlemleri Hakkında Kanun’ kapsamında özel firmalar vasıtasıyla mayın temizliği projesi oluşturulmuştur. Ancak, Türkiye’nin yakın coğrafyasında meydana gelen siyasi istikrarsızlık nedeniyle mevcut proje 17 Haziran 2013 tarihinde iptal edilmiştir. Bu nedenle Ottawa Sözleşmesi’nin 5’inci madde yükümlüğünün yerine getirilmesi maksadıyla 01 Mart 2022 tarihine kadar süre verilmiştir. 15-19 Kasım 2021 tarihinde yapılan 19’ncu Ottawa Sözleşmesi Taraf Devletler Toplantısında mayın ile kirletilmiş alanların temizlenmesi konusunda 2025 yılı sonuna kadar ek süre alınmıştır.”
***
Yıllarca süren mayın meselesi, Türkiye’nin yönetim anlayışının da özeti gibidir…
2009 yılında yer yerinden oynamış ama 2024 yılında bile sürecin sonuçlarına ait, yasanın nedeni ve sonuçları açısından netleşmiş, kamuoyuna mal olmuş bir durum yok.
Ortadoğu gibi bir bölgede, mayın sorunu üzerinden yönetim anlayışımıza bakmak, hayatımızın mayınlı arazide yürür gibi geçtiğini de gösteriyor.
Ne zaman, neyin, nerede patlayacağını bilmiyoruz.