Ahmet Altan’ın arşivdeki dosyası

Siyasi yamyamlık, hukuku konuşturmadan 70 yaşında ve dört yıldır Silivri’deki Ahmet Altan’ı Azrail’e teslim etmek çabası içinde

MEHMET ALTAN

05.04.2020

Gözaltına alındığı 10 Eylül 2016 yılından beri Ahmet Altan için her türlü algı operasyonu yapıldı.

Varakpârelerde, söylemediği söz söylenmiş gibi, yazmadığı yazı yazılmış gibi sunuldu.

Siyasallaşmış mahkemeler tekzip müessesini işletmedi.

Varakpâreler yetmezmiş gibi televizyonlardaki mâlum zevat, Ahmet Altan’ın 2012 yılında ayrıldığı Taraf gazetesi manşetleri üzerinden utanmadan hem savcı, hem hâkim oldular, mahkeme kurup hüküm verdiler. 

Arsız ve salyalı saldırganlıkları da cabası.

Ama bu düzmece programların hiçbirine, Silivri’de hücresinde savunmasız tutulan Ahmet Altan’ın avukatı çağrılmadı, programa bağlanma isteği ise hep reddedildi.

Müptezel hayâsızlığın merkezi trolleşmeden ise söz etmeye bile gerek yok.

Bunların hepsi hukukun geri dönmesini beklemek üzere, büyük bir soğukkanlılıkla hukuk adına not edildi, arşivlendi.
Bugün çok farklı bir durum var. Azrail’le akit yapmış olan bir katil virüs kol geziyor.

Kapasitesini çok fazla aşmış hapishaneler ve ileri yaşta olanlar büyük bir tehdit altında. Hapishanedeki yaşlı insanlar ise iki kere yaşam tehdidi ile karşı karşıya.

Yeni İnfaz Yasa Tasarısı’nın vicdan, hukuk ve demokratikleşmeyi içermeyeceği anlaşılıyor.

Bugüne kadar söz edilmeyen tek şey, Ahmet Altan’ın Yargıtay’da arşivde bekleyen dosyasının içeriği.

Otoriter rejim hukuk devletinin temel niteliği olan ‘hukuk güvencesini’ yok etti. Anayasa’ya ve Türk Ceza Kanunu’na göre suç sayılmayan her şey suç sayıldı. Cebir ve şiddet ile ilişkisi olmayan insanlar ‘işlemedikleri suçlar’ için savunma yaptılar.
 
Ahmet Altan da ‘suç olmayan suçlarla’ suçlandı. Nitekim dosyasının en son hâlini inceleyen Anayasa Mahkemesi Başkanı, Başkan vekili ve üç diğer hukukçu üye Ahmet Altan’ın temel, suçsuz yere tutuklandığını, hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini kayda geçirdi.
 
Herkesin sessizlikle geçiştirdiği ‘suç olmayan’ suçlamalara geri dönüp Yargıtay’da epeydir arşivde bekleyen dosyadan temel ‘suç delilini’ aynen alıyorum:

12/05/2016 tarihli "Mutlak Korku" başlıklı, 14/06/2016 tarihli "Ezip Geçmek" başlıklı ve 10/07/2016 tarihli "Montezuma" başlıklı köşe yazılarını kaleme alan…

Ahmet Altan, yazıyı ve düşünceyi ‘terör’ suçu hâline getiren 220/7. maddesinden suçlandı. Düşünceyi ifade etmek, yazı yazmak, ‘Hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte silahlı terör örgütüne yardım etmek’ suçu sayıldı. Ve aynı suçtan suçlanan emniyet müdürleri, valiler iki yıl cezaya çarptırılırken bu üç yazı nedeniyle Ahmet Altan 10.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Ahmet Altan’a zulüm etmek için çıldırmış olanların söz etmek istemediği hukuksal tablo bu. Siyaseten düşman kabul ettiğini hukuksuz olarak cezalandırma çıldırması.  

Onun için suçlandığı dosyadan söz etmiyorlar, edilmesini de engelliyorlar. Hukuksal güçsüzlüğün ve haksızlığın siyasal barbarlığa dönüştüğü bir canavarlıkla karşı karşıyayız.
 
Hukuken asla olmayacak bir çaba içinde olmak, hukuk sistematiğini de hukukun o muhteşem mantığını da hiç beklenmeyen düzeylerde bile dinamitliyor…
 
Dosyada, hukuken hiçbir karşılığı olmayan ama yarın bir gün başkaları için kuvvetli bir iddianame hâline gelebilecek gerekçelere rastlıyorsunuz:

Mesela:

…nihai amacı anayasal düzeni değiştirmek olarak belirginleşen ve bu maksatla Devletin silahlı kuvvetlerine sızan mensuplarınca silahlı bir kalkışma/darbe gerçekleştirme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olarak görüldüğü bir dönemde…

Madem böyle bir ihtimal vardı, neden önlenmedi…
 
Mesela:

… örgütün, anayasal düzene karşı icra edeceği kalkışma öncesindeki sürece mutad siyasi muhalefet görüntüsü vermeye çalışmak
 
‘Mutad siyasi muhalefet’ nedir?

‘Mutad siyasi muhalefet görüntüsü vermeye çalışmak’ ne demek?

Aradaki farkı kim, neye göre, nasıl anlıyor ve bu suçlamanın yasalardaki suç maddesi ne? Böyle bir suç hangi yasanın hangi maddesinde yazılı?
 
Ve hukuken hiçbir karşılığı olmayan bu gerekçeler ‘subut bulan eylem’ sayılıyor.

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi de arkasına aldığı bu rüzgâr ile üç yazıya 10.5 yıl hapis cezası veriyor.
 
Hükümle beraber verilen tahliye sonrasında yargı tarihinde rastlanmayan bir ilk oluyor ve hükme tahliye yönünden itiraz ediliyor.
 
Başkan’ı hemen bu itiraz sonrası ve verilecek karar öncesinde atanan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yeniden tutuklamaya dönüştürülüyor.
 
Skandal çünkü  savcının hükümle verilen tahliye kararına karşı böyle bir itiraz yetkisi yok. 

Skandal çünkü mahkeme hükümle dosyadan el çeker ve bu hükmü ancak Yargıtay irdeleyebilir. Ne hükmü veren mahkeme ne de yan mahkemesi olan ilk derece mahkemesi dönüp o hükme dokunamaz. 
 
Bunlar herkesin gözü önünde yaşandı.

Hukuk fakültelerinin ve hukukçuların gözü önünde oldu ve değişik örneklerle olmaya da devam ediyor.

Sessizce izliyorlar. Çünkü ölçü hukuk değil, ölçü siyaset. 

Siyasi yamyamlık…
 
Hukuku yok sayan siyasi yamyamlık ve bunun amigoluğu bu topraklara maalesef yabancı değil…
  
Şimdi siyasi yamyamlık, hukuku konuşturmadan konuyu gargaraya getirerek 70 yaşında ve dört yıldır Silivri’deki Ahmet Altan’ı Azrail’e teslim etmek çabası içinde.
 
Bu sessizliğe ortak olmamak için bu yazıyı yazıyorum ve eğer hâlâ bir vicdan ve onun somut ifadesi olan hukuk var ise diye de hukuksal durumu yeniden duyuruyorum.