Medya ve Demokrasi: Asıl Mesele Değiştirmek

Kasım’da düzenlenen ‘The Point is to Change it: Media Democracy and Democratic Media in Action’ başlıklı konferansın odak noktası, radikal ve alternatif medya oldu

P24

17.01.2014

Prof. Dr. Mine Gencel Bek
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü


Eleştirel iletişim araştırmaları yıllardır ana akım medyanın nasıl toplumsal eşitsizliği, cinsiyetçilik, ırkçılık, savaş ve şiddeti meşrulaştırıp körüklediğini ortaya koymaya çalıştı. Ana akım medyayı eleştirmekten öteye geçerek radikal alternatif medyayı dönüşüm için kullanmanın önemi ise, özellikle internetin gelişip hak mücadelelerinde küresel ölçekte etkin bir şekilde kullanıldığı 1990’ların sonlarından bu yana iyice anlaşıldı.

1968 hareketlerinde ABD’de savaş karşıtı eylemlerle başı çeken şehirlerden birisi olan ve duvarları hala politik resimlerle bezenen San Francisco’da, Kasım ayının başında düzenlenen The Point is to Change it: Media Democracy and Democratic Media in Action başlıklı konferansta da radikal ve alternatif medya ana odak noktasıydı.

UDC (Union for Democratic Communications), Project Censored ve San Francisco Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen konferansta medya ve demokrasi ilişkisi üzerine düşünen ve çeşitli biçimlerde harekete geçen araştırmacı ve aktivistler araştırma ve deneyimlerini paylaştı. Konferans duyurusunda ticari medyanın toplumsal yaşamı metalaştırmasına, her türlü sansür, dışlama ve propagandaya karşı tüm format ve türlerde medyanın demokratikleşmesine dair katkılara çağrı yapılmıştı. Bu çağrı ekseninde konferansta sadece bizleri sınırlayan sistemin, medya endüstrisinin analizi ve eleştirisi yapılmakla kalınmayıp bunlara karşı geliştirilen mücadeleler de serimlendi (http://udcconference.org/conference-program/).

Üç gün boyunca Ortadoğu’daki mücadeleler, eğitimde eleştirel düşünce, iletişimde eleştirellik, gözetim ve gözetime karşı direnişler, neo-liberal endüstri ve neo-liberalizme meydan okuyuşlar, emeğin ana akım medyada temsili ve isçi hareketinin mücadelesinde medyayı kullanması, popular kültürde ırk, toplumsal cinsiyet, şiddet ve nefret söylemi, radikal ve alternatif medyanın ve gazeteciliğin geleceği, medya teknolojileri özgül araştırmalar ve kuramsal tartışmalarla ele alındı ve aktivistlerin çalışmaları paylaşıldı. Amerikan savaş karşıtı hareketi, ‘hype’ öğrenci inisiyatifi, otistiklerin sesi ‘myvoice`, Kıbrıs’ın iki tarafından barış öyküsü ve anılar, Halep haber ağı gibi onlarca deneyim katılımcılara ilham kaynağı oldu.

Türkiye üzerine sunuşların özellikle Gezi olaylarının arttırdığı bir ilgiyle, merakla takip edildiği konferansta, ağırlığı Amerikalı katılımcılar oluşturmakla birlikte, Şili, Venezuela, Çin, Güney Kore, Meksika, Mısır, Avustralya, Kanada, Hollanda, İsviçre, Britanya, Almanya, Rusya ülkelerinden de katılımcılar vardı. Konferansın akışı, formu ve sunuşların içeriği de uluslararası dayanışmayı destekler nitelikteydi. Derinlikli tartışmalar, samimi bir birbirini anlama çabası ve epey ‘yoldaşça’ bir hava hakimdi. Bu havayı 2013 Dallas Smythe ödülünü alan Yuezi Zhao’nun konuşması daha da pekiştirdi. Zhao, Çin’in soğuk savaş döneminde kapitalizm için istenmeyen bir ülke olarak ilan edilmekten, nasıl kapitalizmi kurtarmasından medet umulan bir ülke haline dönüştüğünü anlatarak şimdi de hem kendisini hem de dünyayı kurtarabilecek bir ekolojik sosyalizm oluşumu potansiyelini barındırdığının müjdesini verdi. Bu potansiyelin hayata geçirilmesinin ancak gelişmekte olan yeni solun işçi hareketleriyle eklemlenmesiyle mümkün olabileceğini vurguladı. Zhao’nun bu öngörüsünden hareketle, AB projesinden vazgeçerek, hem piyasanın hem de otoriterliğin yan yana gittiği bir ‘Şangay Beşlisi’ modelini dillendiren AKP’nin Çin merkezli bu yeni sol talepler ve işçi hareketi eşliğinde filizlenen bu yeni ortamda nasıl konumlanacağını görme arzusuyla ve umutla ayrıldım konferanstan.