Basın tarihi: 23 Nisan mı, 27 Nisan mı?
Toplumun ve siyasetin kendi doğal mecralarında tartışması gereken konularda söylenilen “Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir tedbir alınmadığı gözlenmiştir” cümlesi aslında bugünlere nasıl geldiğimizi çok iyi gösteriyor
23.04.2024
Tam bir kırılma yılı olduğu için basın tarihi açısından da demir attığımız 2007 yılının büyüteç altına aldığım Nisan ayında bir ayrıntıya denk geldim.
O yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 87. yıl dönümüydü…
Ankara gergindi.
***
AKP, iktidarının 5. yılında programında yazdıklarından yavaş yavaş uzaklaşma temrinleri içindeydi.
Daha sonra tamamen unutacağı parti programında şöyle cümleler vardı:
“‘Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir’ özdeyişi, partimizin temel ilkelerindendir. Partimiz, bireyi bütün politikaların merkezine alarak demokratikleşmenin sağlanmasını, temel insan hak ve özgürlüklerini temin etmeyi ve korumayı en önemli ödevleri arasında sayar. Partimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin, sivilleşmenin, demokratikleşmenin, inanç özgürlüğünün ve fırsat eşitliğinin esas kabul edildiği bir zemindir.”
***
23 Nisan 2007 tarihli Cumhuriyet Gazetesi 8 sütun üzerine, “Cumhurbaşkanı Sezer 23 Nisan mesajında TBMM’yi uyardı: Ata’ya layık olun” manşetini atmıştı.
4 gün sonra 27 Nisan 2007’de e- muhtıra geldi.
Birkaç gün önce 23 Nisan’ı kutlayan gazete başlıkları değişmişti:
“Büyükanıt Bombası”
“Laiklik muhtırası”
“Genelkurmay’dan sert açıklama”
Bu süreci, basın tarihinde “Çürümenin tarihi” başlığıyla yazdım.
***
27 Nisan 2007 e-muhtırasında, 23 Nisan’ı da kapsayan bir detay vardı:
“Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur’an okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.
22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.
Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulu’nda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.
Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığı’nca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.
Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.
***
Toplumun ve siyasetin kendi doğal mecralarında tartışması gereken konularda söylenilen “Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir tedbir alınmadığı gözlenmiştir” cümlesi aslında bugünlere nasıl geldiğimizi çok iyi gösteriyor.
Kendisini toplumdan da siyasetten de yukarda gören, her sözünün herkes tarafından bir “emir” olarak algılanmasını isteyen bir Genelkurmay olunca sonunda bütün gelişmeler tam tersine dönebiliyor.
Bu tür kibirli yaklaşımlara karşı halkın tepkisi askeri vesayeti bitirdi… Şimdi aynı tür bir kibre kapılan Siyasal İslam’ı da halkın bitireceği görülüyor.
Bunlar bildiğimiz gerçekler… Ben aslında başka bir detaya takıldım.
Genelkurmay Başkanlığı’nın muhtırasındaki “Kutlu Doğum Haftası” sürecine odaklandım.
***
Çünkü “Kutlu Doğum Haftası” ülkemizle ilgili çok ipucu veriyor.
Genelkurmay’ın rahatsızlık belirttiği değişiklik 1994 yılında yapılmış. Kutlu Doğum Haftası’nın tarihi 20-26 Nisan arasına sabitlenmiş.
***
Süreci araştırırken şu tespitlere de rastladım:
“Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri AK Parti kapatma davasının da delilleri arasında yer aldı. AK Parti’nin ‘Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği’ iddiasıyla kapatılması istenen dava, 2008’de Anayasa Mahkemesi’nde görüldü. 6’ya 5 oyla kapatılmaktan kurtulan AK Parti’ye 10-1 oyla hazine yardımının yarısının kesilmesi cezası verildi.
Bu badireleri atlatan AK Parti iktidardaki yerini sağlamlaştırırken, Kutlu Doğum Haftası kutlamalarının da görkemi artıyordu ama bir farkla. Haftanın tarihi 2008’de bir kez daha değişti. Kutlu Doğum Haftası 23 Nisan’ı dışarıda bırakmak için 14-20 Nisan arasında kutlanmaya başladı.”
***
“Kutlu Doğum Haftası, Resmi Gazete’nin 13 Şubat 2010 tarihli sayısında yayımlanan genelge ile devlet çapında resmiyet kazandı.
Artık Kutlu Doğum Haftası Meclis’te de kutlanıyor, siyasi parti temsilcileri Meclis kürsüsünden haftanın önemine dair konuşmalar yapıyordu.
Arkasında öyle büyük bir iktidar gücü oluşmuştu ki, Kutlu Doğum Haftası’nı eleştirmek neredeyse dini, peygamberi eleştirmek gibi sayılıyordu.
Bu ortamda muhalefet partileri de Kutlu Doğum Haftası’na katılmaya başlamıştı.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 15 Nisan 2010’da Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Kutlu Doğum Haftası açılış töreninde katıldı.”
Baykal konuşmasını 6 saat çalışarak hazırladığını da duyurmuştu. (İndependent Türkçe-14 Nisan 2021)
***
Peki daha sonra Kutlu Doğum Haftası ne oldu?
“15 Temmuz sonrası Kutlu Doğum Haftası’nın da bir ‘FETÖ projesi’ olduğu iddia edildi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Görmez bu iddialara katılmadı.
Ancak 28 yıl sonra, 2017’de ‘Kutlu Doğum Haftası’, takvimlerden çıktı.
Siyasi iktidar tarafından desteklenen birçok gün ve bayram gibi tarihe karışmış oldu.”
7 yıldır böyle bir kutlama yok.
***
Önceki gün, “Türkiye askeri vesayeti de yaşadı, siyasal İslam’ı da yaşadı… Demokrasi düşmanı iki yönetim biçiminin ardından 250 gr. peynir alamaz, ağzımızı açamaz hale geldik.
Toplumun büyük bir çoğunluğu demokrasi düşmanı yönetimlerle nereye varıldığını aç kalarak, sefil olarak gördü.
O nedenle çürümüş siyaset kurumunun “kışla parfümlü” zihniyet ile “camii parfümlü” otoriter rejim arasındaki tahterevalli oyunu da topal ördek,” diye yazdım.
Basın tarihi esiri olduğumuz bu oyunun muhteşem belgeseli.
Sadece şu “Kutlu Doğum Haftası” süreci bile bize bu ülkede vesayetin, dinin, siyasetin nasıl birbirine karıştığını, ne hale geldiğini göstermeye yetiyor.