“Canavarlar Zamanı…”
Sicillerinin bozulması bir yana hukukun ırzına geçenlerin sürekli terfi ettiği, egemen olduğu canavarlaşma dönemi bitiyor.
03.05.2023
Daha önce “Basın Tarihi yazmak iki kol saatiyle yaşamak gibi bir şey… Bir yanım 2004’te, bir yanım 2023’de…” diye yazmıştım.
Bu hafta 2004 saatimle yürüme amacındaydım…
Ama iki şey beni 2023’te tuttu.
Birincisi, hâlâ Taksim’de kutlanması yasak olan 1 Mayıs…
İkincisi, Figen Çalıkuşu’nun 101 Soruda 15 Temmuz Yargısı adlı kitabı.
***
Güya 1 Mayıs, bayram.
Kent polis işgalinde…
Tepemizde durmadan uçup duran helikopterler… Girişleri kapatılan metro durakları…
Yaka paça gözaltına alınan, 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak isteyen işçiler…
Tekme tokat dövülen gazeteciler…
40 yıldır 12 Eylül rejimi değiştirmeyen, değiştirmediği için de 15 Temmuz faşizmine teslim olan siyaset kurumu bize bu ilkelliği layık görüyor.
***
Yapay zekanın egemenliğinde çok başka bir dünya var bir yerlerde… Ama biz oralarda değiliz.
Biz, Marksist düşünür Antonia Gramsci’nin mükemmel tespitini yeniden yaşıyoruz:
“Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor, şimdi canavarlar zamanı.”
Gelişmiş toplumlar bir yandan 1 Mayıs’ları güle oynaya, çoluk çocuk bir şenlik halinde kutluyor, bir yandan da değişime uygun yeni sosyal reçeteler arıyor.
Örneğin, Almanya hararetle ülkenin en güçlü işçi sendikası IG Metall'in “dört günlük çalışma haftası” önerisini alternatif modeller etrafında tartışıyor…
Haftada 40 saat olan çalışma süresi 32’ye mi indirilsin, yoksa 10’ar saatlik dilimler halinde dört güne mi bölüştürülsün?
Bizde ise polis helikopterleri tepemizde dolaşıyor, etrafta resmi şiddet kol geziyor…
***
“Canavarlaşma zamanını” yaşıyoruz.
Hukukçu Figen Çalıkuşu da yeni çıkan 101 Soruda 15 Temmuz Yargısı adlı kitabında, hukuku katleden canavarlaşmayı örnekleriyle anlatıyor.
O canavar nasıl doğdu, canavarlaşma yargıya nasıl hâkim oldu ve olmaya devam ediyor, yaşananlar bir heykel gibi yontulmuş…
Yayımlanmasıyla bir dönemin sonuna geldiğimizi de müjdeleyen kitap, sadece bir belgesel değil, 15 Temmuz yargısının da tomografisi gibi…
***
Kitabın 6. Bölümünün başlığı “15 Temmuz Savcıları”.
29. soru şöyle: “Savcı asıl, mahkeme figüran oyuncu olur mu?”
Cevabı da şu:
“Hem de nasıl olur. Çünkü bu dönem, savcılar ve iddianameleri dönemi oldu.
Hukuk buharlaşınca, mahkeme kalır mıydı? Görünürde kaldı ama savcının iddianamesi mahkeme tarafından doğrudan hüküm olarak benimsendi. Yargılama süreci de tiyatroya döndü. 15 Temmuz yargısında savcıların iddianameleri nasıl ise esas hakkında mütalaa da aynen geliyor, bu mütalaa da hükmün ta kendisi oluyor.”
***
Yazar 15 Temmuz yargısını savcılar üzerinden anlamamız için örnekler veriyor:
“Delilsiz gözaltına alınmaları yaşadık.
Delilsiz göz altına alındıktan sonra delil toplamayı da gördük.
Ama savcının iki polise bir tutanak tutturup, tutanağa polis memurlarının kanaatini yazdırıp, bu kanaate göre gözaltı kararı aldığını ilk kez gördüm.
Kanaati, hem de soruşturma yapan tarafın kanaatini delil yapan ve buna göre gözaltını başlatan bir savcı…
Tam da 15 Temmuz savcısı.”
***
“Yargıtay’da görüşülen dava konusunu kısaca özetleyeyim.
Kod adı kullanarak yasaya aykırı telefon dinleme talebinde bulunan MİT’in bu talebini kabul eden hâkimin sanık olarak yargılandığı dava.
Yargıtay savcısı mütalaasında çok şaşırtıcı bir şekilde ‘Suç tarihi öncesi ve sonrasında, MİT tarafından kod ismi kullanılmak suretiyle tedbir talep edilmesinin ve mahkemelerce de bu talebin yasaya aykırı da olsa kabulünün yerleşik bir uygulama olduğu anlaşılmaktadır’ gerekçesi ile beraat kararı verilmesini istedi.
‘Suç ama cezalandırmıyoruz’ diyen bir savcı…
Bunu mütalaasına yazıyor… Hem de Yargıtay’da.”
***
101 Soruda 15 Temmuz Yargısı adlı kitabı okuyunca, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırma” sözü verdiği bu yeniden inşa döneminde “hak, hukuk, adalet” in egemen olacağı dönem beni daha derinlemesine düşündürdü…
“Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ne geri döndüm… Millet İttifakı’nın önerilerini yeniden okudum.
Acilen yapılması halinde toplumsal huzura yardımcı olacağına bir kez daha kanaat getirdim.
Sicillerinin bozulması bir yana hukukun ırzına geçenlerin sürekli terfi ettiği, onları terfi ettirenlerin egemen olduğu canavarlaşma dönemi bitiyor.
Ama bir soru aklıma takıldı:
“15 Temmuz yargısının” hukuku katleden failleri ne olacak?
Eğer Türkiye hukuk devleti olacak ise “canavarlaşmaya imkân verenleri, canavarlaşanları, canavarlaşmaya odun taşıyanları” da unutmamalı…