Dünya gazeteciliği nerede, biz neredeyiz? #ijf15
Gazetecilik Festivali Türkiye ile dünya gazeteciliğindeki uçurumu gösterdi: Sorun sadece sansür değil bizde emek ve özen de eksik
22.04.2015
Dünya gazeteciliği nerede, biz neredeyiz? #ijf15
Perugia’daki Gazetecilik Festivali Türkiye ile dünya gazeteciliği arasındaki uçurumu gösterdi: Sorun sadece sansür değil bizde emek ve özen de eksik
Dünyanın en önemli gazetecilik festivallerinden birine, İtalya’da düzenlenen International Journalism Festival #IJF15’e Türkiye'den katılan beş kişiyiz: P24'ün kurucularından Andrew Finkel ve Yavuz Baydar Türkiye’de medyanın nasıl bir kuşatma altında olduğunu anlattılar, Milliyet'in dış haber editörü Gülsin Harman ve İstanbul’da yaşayan veri gazetecisi Eva Constantaras kendi kaynaklarıyla geldiler, bir de Twitter’daki sansürü anlatmak için ben katıldım.
Türkiye'deki medyayı konuştuğumuz sunumlarla dünya gazeteciliğini dinlediğimiz sunumlar arasında bir uçurum var. Bu uçurum sadece medya için değil, tüm toplum için oldukça endişe verici.
Dünyadaki muhabirler bazen bir haber için aylarca çalıştıklarını anlatıyorlar heyecanla, bizde ise Gezi’den beri yüzlerce gazeteci haber yaptıkları için işsiz kaldı; dünyadaki editörler Facebook kullanıcılarına nasıl daha iyi ulaşacaklarını tartışıyor, Türkiye'de Facebook bir yılda 5 bin 517 içeriği sansürledi; The Guardian ekibi fosil yakıt şirketleriyle ilişkisini kopardı, bizdeki medya patronları Erdoğan'ın kapısında ihale bekliyor.
Aynaya bakıp “benden daha güzeli var mı” demeyi bırakmalı, dünyadaki örnekleri takip edip nasıl daha iyi yapabiliriz diye düşünmeliyiz.
Dünya gazeteciliği nerede?
Dünyadaki haber masaları veri toplamak ve bunu anlaşılabilir bir şekilde sunmak için yeni teknolojiler geliştiriyor.
New York Times, Wall Street Journal, BBC ve The Guardian'ın sadece veri analizi ve veri görselleştirmesi ile uğraşan ekipleri var. Çoğunlukla yazılımcılardan oluşan bu ekipler haber tasarımı için sıfırdan kod yazıyorlar.
#ijf15’in bir oturumu yazılımcılarla habercilerin nasıl birlikte çalışabildiğine ayrılmıştı.
Ham veriyi haber haline getirebilmek için muhabirler kod yazmayı öğreniyor, yazılımcılar haberin niteliğine göre analiz yöntemleri üretiyor; öyle ki bazen haber, veri analiziyle ortaya çıkıyor.
Yunanistan'da anti-faşist rap şarkıcısı Pavlos Fyssas'ın aşırı sağcı parti Altın Şafak’ın bir üyesi tarafından öldürülmesi hakkındaki Wall Street Journal (WSJ) haberi, cinayet öncesi ve sonrasında katil ile Altın Şafak milletvekilleri ve parti üyeleri arasındaki telefon trafiğinin görselleştirilmesiyle ortaya çıkmış.
Veri görselleştirmesi sadece araştırmacı gazetecilik veya veri gazeteciliği ile sınırlı değil. 1. Dünya Savaşı'nın 100. yılı için Wall Street Journal’ın yaptığı derleme klasik bir haberin nasıl daha iyi sunulabileceğine örnek.
(Wall Street Journal’ın “100 years 100 legacies” haberinden ekran görüntüsü)
Her görselin ardında bir yaşam öyküsünün, konunun veya olayın yer aldığı 44 bin kelimelik bu metin 9 kişilik bir ekibin 6 aylık çalışmasıyla ortaya çıkmış. Ancak filtreleme özelliği sayesinde en çok ilginizi çeken temaları öne çıkarıp parça parça okuyabiliyor ve izleyebiliyorsunuz.
The Guardian'ın Guantanamo Günlüğü haberinde ise veriyi görselleştirmek mümkün değil; çünkü hala kullanımda olan hapishaneden özgürce görüntü alınamıyor, Küba'daki bir ABD askeri üssünde bulunduğu için bilgi akışı sınırlı, esir alınanların günlükleri bile sansürlü. Bu yüzden haberde hapishane şartları animasyon videolar hazırlanarak verilmiş.
(The Guardian’ın “Guantánamo Diary” video belgeselinden ekran görüntüsü)
Orijinal araştırmaya yer olmayan, her haber sitesinde yer alacak haberler içinse bilgiyi rakiplerinizden daha iyi sunmanız gerekiyor.
Mayıs'taki İngiltere seçimleri için The Guardian tarafından hazırlanan özel bölüme posta kodunuzu yazıyorsunuz, o bölgedeki geçmiş seçim sonuçları ne, farklı zamanlarda yapılmış anketler ne gösteriyor grafik halinde bilgi veriyor.
Muhabirinden gazete sahibine dek herkes okuyucunun dikkatini kazanmak için habere bu kadar çok özen gösteriyor. Çünkü giderek daha çok kişi habere mobil cihazlarından ulaştığı için, sadece diğer haber kaynaklarıyla değil, oyun, video ve müzik uygulamalarının cazibesiyle de rekabet ettiklerinin farkındalar.
Gazetecilerin Google News ve Facebook’a yönelttikleri eleştirinin de temelinde bu yatıyor: Haberin dağıtımı işi sosyal medyanın eline geçtiğinden beri, hangi tip okuyucunun hangi araçla hangi haberi okuduğu bilgisine de onlar sahip oluyor. Pek çok gazeteci Google ve Facebook’tan telif hakkı değil kullanıcı bilgisi talep ediyorlar, kendi sitelerinde gösterdikleri reklamları daha iyi hedeflemek, bu sayede gelirlerini artırmak istiyorlar.
Ancak gazetecilik artık haberin üretilip okuyucuya satıldığı, veya çok tıklanan haberin daha çok reklam geliri getirdiği bir iş sektöründen ibaret değil. Benim de aralarında bulunduğum pek çok insanı yazmaya yönelten şey, para kazanmanın ötesinde halkın bilgi edinme hakkını sağlamak, hatta yanlış gittiğini düşündüğümüz şeylere dikkat çekmek ve çözüm yolları önermek.
Festival boyunca örnek gösterilen böylesi haberler arasında Türkiye'ye en yakın bulduğum, Meksika sokaklarında kadınlara karşı cinsel tacizi ele alan “All the time. Every day.” projesi.
Bizdeki #sendeanlat gibi, kadınlar taciz hikayelerini paylaşıyor ve bununla nasıl mücadele ettiklerini anlatıyorlar. En etkileyici videolardan birinde kadınlar tacizcilere söylemek isteyip de söyleyemedikleri şeyleri gözünüzün içine bakarak söylüyorlar.
Aynı ekibin başka bir araştırmacı gazetecilik projesi, Meksika-ABD sınırındaki sığınmacı nezarethanelerinde trans kadınların erkek koğuşlarına konulma kuralını eleştirmiş, şiddet ve tecavüzü belgelemiş; bu sayede kuralları değiştirmeyi de başarmış.
Festival boyunca açık kaynaklı veri analizi yöntemlerinden bilgi sızıntılarından haber yapmanın etiğine pek çok eğitim verildi, Edward Snowden’ın da katıldığı güvenlik-mahremiyet ikileminden sosyal medyanın algoritmalarına kadar pek çok önemli mesele tartışıldı.
Canlı olarak yayınlanan tüm seminerlerin videolarına buradan ulaşabilir, hatta bilmediğiniz bir dilde yapılan sunumları otomatik çevrilen altyazılarla takip edebilirsiniz.
Biz neredeyiz?
Doğrusu, dışarıdan bakınca Türkiye’nin hali daha da vahim görünüyor.
Türkiye'deki ana akım medya için en önemli veri Erdoğan'ın o günkü demeci, en çok kullanılan iletişim yolu ise parti propagandası.
Bir partiyi destekleyen, aday olan köşe yazarları bir yana, pek çok gazete belirli bir partinin yayın organı gibi çalışıyor. Bu pratik yeni değil, eskiden beri de ana akım medya hep devletin yayın organı gibi çalışmış.
Bu yüzden de partilerin hatalarını yazmak zor, devletlilerin karıştığı suçları araştırmak ise büyük risk.
Dünyadan örneklerle paralellik kurmak adına, bizdeki bazı haberler nasıl daha iyi yapılabilirdi, bunu tartışmaya açmak istiyorum.
Hem Hrant Dink cinayetinin öncesinde ve sonrasında cinayeti işleyenlerle azmettirenler arasındaki telefon trafiğinin, hem de 17-25 Aralık 2013 haftası boyunca hükümet üyeleri ile iş ortakları arasındaki trafiğin TİB kayıtları var.
Bunlar kamuya açık değil, ancak Hrant Dink suikastının dava dosyasında bu trafik kaydı var. Şüpheliler arasındaki bazı görüşmelerin çözümleri dahi haber sitelerinde yer aldı, ancak hepsi yayımlandıkları günün gündemi ile birlikte unutuldular. Devam eden davaya ilişkin tüm haber arşivini bir yerde derli toplu okuyucuya sunan bir haber masası var mı?
Düz yazı olmakla birlikte, İsmail Saymaz'ın Hrant Dink cinayeti şüphelisi olan devlet memurlarının tamamının terfi ettiğine dair haberi kanımca bu konudaki en iyi gazetecilik örneklerinden biri. Bu konuda önemli kitaplar da yazıldı. Ancak önceki bir yazıda ele aldığım gibi, bizdeki haber sitelerinin bir konuyu ilgili tüm haberlerle birlikte ele almak gibi bir alışkanlığı yok.
Yolsuzluk soruşturması sırasındaki telefon trafiği kayıtlarını ise CHP milletvekili Umut Oran açıklamıştı. Fakat bu karışık ilişki ağının tam bir haritasını çıkaran, üstü örtülen iddiaları başka kaynaklarla karşılaştırıp analizini sunan haber masası var mı?
Mülksüzleştirme Ağları gibi bir proje herkesin kullanımına açıkken, medya sahiplerinin başka sektörlerdeki yatırımları akademisyenlerce listelenmişken yolsuzluk ağlarının tüm ülkeyi nasıl sardığını halka doğru şekilde aktarmadığımızı düşünüyorum.
Her resmî bayramda ve anma gününde aynı bayraklı-Atatürk'lü görselleri basıp geçiyoruz. Hadi diyelim Ermeni Soykırımı'nın 100. yılını anmak Türkiye'de riskli; Çanakkale Cephesi’ni de sadece resmî demeçlerle ve militer marşlarla mı anmak zorundayız? Tarihçilerle birlikte çalışarak, eski görselleri derleyip haritalar oluşturarak savaş anlatılamaz mı?
Özel bir araştırma gerektirmeyecek haberlerde bile özen göstermiyoruz. Seçimlere 1 ay kaldı ve YSK verisi herkese açık. Kaç tane haber sitesi yaşadığınız şehirdeki son seçim sonuçlarını gösteriyor? Her anketi "haber" yapıyoruz da, anket sonuçlarının çetelesini tutan, aylar içindeki değişimini listeleyen haber masası var mı?
Gazetecilik yapmak ne dünyada ne de Türkiye’de kolay değil, okuyucusundan reklamcısına herkes bunun farkında. Ancak bizim sorunumuzun kaynağı zaman veya kaynak değil, emek ve özen. Herkes kendi haber masasını düzeltse, Türkiye çok iyi haber okur.