Hayvan çocukları tanımlamak: Therianlar, Otherkinler ve Furryler

Alfa Kuşağının, dikişlerin attığı nesil olduğu gayet açık. Bu kuşak, bir paradigma değişikliği yaratabilir…

ZEYNEP KOÇAK

11.06.2023

Yüzde 50’nin görüşünün ve isteklerinin belli ki hiçbir karşılık bulmadığının tescillendiği bir dönemde, normalleşmeye çalışan birçok kişi gibi, elimizdeki avcumuzdaki birikime ve emeğimize geri dönmeye çalışıyoruz. Psikolojik olarak toparlanmak biraz zorlu olduysa da kaldığımız yerden devam edebilmek için sanırım, bir an önce kaldığımız yerden devam etmek gerekiyor.

Daha önce Neo-Zamirlerle ilgili yazılarımda, özellikle Alfa Kuşağı üyelerinin kendileri için kullandıkları zamirlerde, pek de kolay anlamadığımız bir özbelirlenim akımı olduğundan bahsetmiştim. Özellikle sanal ortamda bu çocuklar, kendilerini sadece cinsiyet akışkanlığına sınırlı olmadan, birçok farklı obje ile özdeşleştirerek kimliklendirebiliyorlar. Bunların arasında, daha önce anlattığım gibi, kelebekten mantara, su bidonundan basketbol topuna kadar çok geniş bir ölçek var. Bunların çoğu, tabii ki çocuklar gerçekten su bidonu ya da basketbol topu olamayacakları için, daha çok kimlik ifadelerinin iletişim kurdukları dünyada karşılık bulmasıyla ilgili. Yani, onlardan nasıl bahsetmemizi istedikleriyle ilgili—sanal ya da gerçek ortamda.

Şimdi direksiyonu, kendisini hayvanlarla özdeşleştiren bir gruba çevirmek istiyorum, çünkü bu grup, gerçekten hayvan gibi yaşıyor, hissediyor ve düşünüyor. Çok uzun olmaması açısından bu yazıyı ikiye ayırdım. Bugün, tanımlarını yapacağım, yerim ancak ona yeter. Malum, konu derin, yol çetrefilli. Zihnimizi açmamız gerek.

Otherkinler ve Furryler: Cosplay, kostümler ve sanal kimlikler

Yine bir iki hafta önce, Alfa Kuşağı hakkındaki en önemli bilgi kaynağım olan kızım, “Sen bunları biliyor muydun? Bunları da yazabilirsin istersen,” diye önüme birkaç TikTok ekran fotoğrafı ve birkaç TikTok linki bırakıverdi. Hatta konuyu araştırmaya, Wattpad’deki yazılardan başlayabileceğimi de söyledi. Videolarda birtakım Alfa Kuşağı çocuklarının, evlerinde kedi kumlarını kullandığı, mama kaplarından yemek yediği, dört ayak üzerinde yürüdüğü, köpek taklidi yapanların da akşamları bahçeye çıkıp uluyarak diğer hayvanlarla iletişim kurmaya çalıştığıydı. Bir süre bunu TikTok’ta yayılan yeni bir eğlence trendi ya da challenge’ı sandım; ama durum öyle değilmiş.

Bu çocuklar kendilerini hayvan olarak tanımlıyorlarmış ve günlük hayat zorunlulukları elverdiği sürece, kendilerini tanımladıkları hayvanlar gibi davranıp öyle yaşıyorlarmış. Örneğin, kendisini kedi olarak tanımlayan ve kimliklendiren bir çocuk, evde yerde yatıyor, kedi kumunda tuvaletini yapıyor, kedi maması kabından kediler için üretilmiş yemekleri yiyor. Mümkün olduğu kadar komşuların kedileriyle sosyalleşiyor, dört ayak üzerinde yürüyor. Örneğin, kendisini köpek olarak tanımlayanlar, bütün bunların dışında, ebeveynlerinden kendilerini tasmayla (yine, dört ayak üzerinde) gezdirmesini istiyor. Kızım, akşamları dışarı çıkıp uluyanların kendilerini daha çok kurtlarla özdeşleştirdiğini ve birer kurt olarak kimliklendirdiğini söyledi. İnternette biraz araştırma yapıp videolara bakınca, gördüm ki kendilerini sürüngenlerle ve özellikle yılanlarla kimliklendiren ve evde geçirdikleri zamanı yerlerde sürünerek geçiren çocuklar da var. Tamamen hayal ürünü bir romandan ya da filmden değil, gerçek hayattan sesleniyorum!

Şimdi, bu kadar yeni, alıştığımız, normal hayat paradigmaları içinde anlaması çok zor, “yeni nesil kafayı yemiş” diye bir kenara atmadan bakabilmenin hiç de kolay olmadığı bu hayvan-insanlar kavramını derli toplu anlatmaya çalışacağım. Benim için de gayet zor bir anlatı olduğu için, teker teker tüm tanımları yaparak başlayayım.

Öncelikle, üç tip hayvan-insan var: Therianlar, Furryler ve Otherkinler. İlk olarak Otherkin (diğertür diye çevirebiliriz), kendini, efsanevi, uzaylı veya gerçek bir varlık olmayan bir yaratık ile özdeşleştiren ve kimliklendiren insanları anlatıyor. Bu insanların kimliklendirmesi, bedensel düzeyde değil: Yani günlük hayatta, kendilerini kimliklendirdikleri yaratıklar gibi davranmıyorlar. Bu kimliklendirme daha çok, bütünsel bir kimliği, yaşamı ve varoluşu deneyimleme şekli olarak ortaya çıkıyor. Mesela kendi kimliğinin aslında Hulk ya da Yüzüklerin Efendisi’ndeki ejderha Smaug olduğunu ifade ediyorlar.

İkincisi, Furryler. Furry, her şeyden önce antropomorfik hayvanlar ile özdeşleştiriliyorlar. Antropomorfik terimi, hayvanlara veya nesnelere insan özellikleri veya insan benzeri nitelikler anlamına gelir genel olarak. Bir şeyin antropomorfik olması, ona insan davranışları, duyguları veya görünümü vererek insan benzeri bir şekle sokmak demektir. Örneğin, antropomorfik bir hayvan karakter, hayvan özelliklerini korurken, aynı zamanda konuşma, dik yürüme, giyinme gibi insan özelliklerine de sahip olabilir. Bu tür karakterleri genellikle çizgi filmlerde görüyoruz.

Furry topluluğu ve kendilerini Furry olarak kimliklendiren kişiler ise, bu antropomorfik hayvan karakterlerini seven ve bu karakterlerle ilişkili sanatsal ifadeleri paylaşan bir sosyal grup olarak tanımlanıyor. Furry topluluğu, genellikle çizgi filmler, çizgi romanlar, video oyunları, Cosplay, ya da diğer ifade yöntemleri aracılığıyla, kendilerini özdeşleştirdikleri antropomorfik hayvan karakterlere olan ilgilerini ifade ediyorlar. Bir Furry, kendi antropomorfik hayvan personasını seçiyor ve artık bu persona, o kişinin “fursona”sı oluyor. Furryler hem çevrimiçi platformlarda hem de gerçek hayatta bir araya gelebiliyorlar ve daha çok, kimliklendikleri antropomorfik hayvanın kostümünü giyerek belli bir süre için role-playing (rol yapma) ile diğer fursonalarla sosyalleşiyorlar.

Açıkçası, Cosplay şenlikleri ve fuarları, kostüm giyip öyle davranmaya sağlanan diğer alanlar bence gayet neşeli etkinlikler, o yüzden ne Furryler ne de Otherkinlerle ilgili üzerine çok da söylenecek bir şey olduğunu düşünmedim ben ilk bakışta. Ayrıca, neo-zamirlerin sıkça kullanıldığını düşünürsek ne Otherkinler ne de Furryler, çok da şaşırtıcı olmasa gerek.

Therianlar

Gelelim Therianlara. Kendi adıma, şaşırdığım yer burası, yani biraz önce anlattığım, kendilerini kimliklendirdikleri hayvanlar gibi yaşamaya çalışan çocuklar.

Theriantrophy, aslında “mitolojide insanların biçim değiştirme yoluyla diğer hayvanlara metamorfoz yapma yeteneği” olarak tanımlanmış. Mitolojide, sinemada ve edebiyatta, ilaç ve sağlık bilim Yunan tanrısı Asklepeion’a eğitmenlik yapan centaur (at başlı insan) Chiron’dan, Harry Potter’daki Remus Lupin’e, X-men’deki kurt adamımız Logan’dan, çok zorlarsak Gregor Samsa’ya kadar metamorfoza uğrayıp hayvan-insan bedeni arasında gidip gelen (ya da sadece giden) birçok ünlü Therian var. Hatta Türk soyu, pek ünlü dişi kurt Asena’nın doğurduğu on erkek çocuktan geldiğine göre kendini Türk olarak kimliklendirmiş herkesin yarı-kurt olduğunu da söyleyebiliriz belki (!).

Şaka bi’ yana, sanattaki theriantrophy ile bugün tedavüldeki Therian anlayışının ve yaşam şeklinin arasındaki bağlantı, daha çok simgesel bir düzlemde kalmış gibi. Konuyu daha yakından incelemek isteyenlere, Thurston Howl Yayınları’ndan çıkmış Furries Among Us kitabındaki hayvan-insan ilişkisi üzerine çalışan psikolog Gerbasi ve arkadaşlarının yazdığı makaleyi öneriyorum.

Bu konu anladığım kadarıyla çok detaylı olsa da özetlemeye çalışacağım: Bugün Therianlar, kendilerini kesinlikle insan olarak hissetmeyen ve kimliklendirmeyen, dünyayı kendilerini özdeşleştirdikleri hayvanların bakış açısıyla deneyimleyen insanlar. Therianlar, insan bedenine sahip olmalarına rağmen, içsel kimliklerinin hayvan olduğunu söylüyorlar. Hatta, O’Hanlon’un 19 yaşındaki kurt bir Therian’la yaptığı kısa söyleşide kurt-Therian Ulv, bedeni dışındaki her şeyin kurt olduğunu, bazen uluduğunu, bazen havladığını anlatıyor. Hatta Ulv, insan bedenine hapsolduğu için kurtlarla sosyalleşemediğini ama bedeni dışındaki tüm hisleri ve deneyimleri kurt olduğu için insanlarla da sosyalleşemediğini, bu nedenle kendisini çoğu zaman yalnız ve dünyadan kopuk hissettiğini belirtiyor.

Amerika’nın Houston eyaletindeki Therian camiasının lideri Aramond VanRahamdalph’ın anlattıklarını izleyince daha da şaşırdım. Aramond hem kurt hem de kuzgun olarak kendini kimliklendiren biri ve belli ki Therianların uyanış süreciyle ilgili önemli miktarda kafa yormuş ve birçok Therian’ın yaşadığı değişim süreçlerini dinlemiş. Anlattığına göre, bir Therian’ın kendisinin aslında insan bedenine hapsolmuş bir hayvan olduğunu anlaması, belirli bir uyanışla mümkün ve bu uyanışa da “Phantom Shift” (hayalet/fantom değişim) deniyor. Bunun nedeni, bu uyanışta Therianların çoğunun, hayalet uzuv sendromu yaşaması.

Kısa bir tıp bilgisi: Hayalet uzuv sendromu, artık sahip olunmayan (kesilmiş, kaybedilmiş) bir beden uzvunun hâlâ var olduğu hissi. Gürkan Caner Birer’in anlattığına göre bu sendrom, çoğunlukla uzvunu kaybetmiş kişilerde, kaybolan uzuvların ağrıması olarak kendini gösteriyor.

Therian uyanışı, yani phantom shift, Aramond’un anlattığına göre, tam olarak bu şekilde, yani hayalet uzuv sendromuyla başlıyor. Yani mesela kendisinin aslında bir insan değil de kurt olduğunu fark etmeye başlayan birey, bunu ilk olarak (aslında var olmayan) kuyruğunda ya da kurt kulaklarında acıyla hissediyor. Aramond’un söylediğine göre Therian olmak ya da Therianların kimliklendiği hayvanlar, birer seçim değil, gerçek bir varoluş. Yani Therian olmak, kendini bir hayvana yakın hissetmek değil, gerçekten o hayvan olmak anlamına geliyor.

Aramond’un tahminine göre sadece Amerika’da yüzbinlere ulaşan sayıda aktif Therian var. Aktif Therian, uyanışını geçirmiş, hangi hayvan olduğunu anlamış ve gündelik hayatın, işin ve okulun izin verdiği oranda bu hayvanların doğal ortamlarında, bu hayvanların yaptıklarını yaparak yaşayan kişi demek. Bu etkinliklerin arasında mesela kurt-insanların bir araya gelip ormanlarda dört ayak üstünde koşması (Quadrobics, deniyormuş buna da), uluyarak anlaşması, mümkün olduğunda sürüler halinde dolaşması yer alıyor.

UHerd sitesinde Michael Bond, herhalde benimle aynı oranda şaşırmış olacak ki, bir ayı-insanla söyleşi yapmış. Ayı-insan, BearX, aslında çocukluğundan beri insan gibi hissetmiyormuş. Ayrıca, hayalet uzuvlarının ağrısı da hiç geçmemiş. FurScience’ın verilerine göre, Furrylere ve Otherkinlere göre Therianların yüzde 95’i kendilerini zihnen insan olarak görmüyorlar ve yüzde 30’u da kendi bedenini (fiziksel) insan olarak kabul etmiyor. Therianlar ortalamada, kendilerini neredeyse yüzde 47 oranında insan-dışı (kimliklendikleri hayvan) olarak hissettiklerini söylemiş. Yani, aslında insan bedenine hapsoldukları için, kendilerini yüzde 100 hayvan olarak hissetmeleri olanaksız. Ayrıca, Therianların yüzde 58’i, ellerinden gelseydi veya bir seçim şansları olsaydı, insan bedenini ve yaşadıkları oranda insan deneyimini tamamen terk etmeyi seçeceğini söylüyorlar.

Therian çocuklar ve Therian disforisi

Bu arada yanlış anlatmış olmayayım: Therianlar arasında yetişkinler de bulunuyor. Hatta, Amerika’daki Therianların yarısının yetişkin olduğunu söylüyor Aramond.

Eğer aktif Therianların yarısı yetişkinse, diğerleri de çocuk demektir. TikTok’taki Therian akımında gördüğüm çocukların çoğu Alfa Kuşağı, genellikle on ila on dört yaş arasında. İnternette birçok forumda, “Therian çocuğuma nasıl davranmalıyım?” rehberleri ya da indirilebilir el kitapları mevcut. Ayrıca, “Aileme Therian olduğumu nasıl açıklarım?” gibi gençlerin yazdığı yazılar da bulunuyor. Özellikle WildSpirit345’in yazdığı “Aileme Therian olduğumu nasıl açıklarım?” yazısında anlattığı, ailesine sadece bir hayvanla özdeşleştiğini ya da kimliklendiğini açıklamak değil, onlardan aynı zamanda tasma takmak, tasmayla dolaştırılmak, ormana gitmek gibi konularda izin alabilmek de.

Ailelerine açılmış Therian çocuklara nasıl davranılması, nasıl ebeveynlik yapılması gerektiğiyle ilgili rehberlerde hem ebeveynlerin Therian çocuklarıyla yaşadıkları zorlukları, hem de çocukların okulda ve tasmayla gezdirilirken dışarda yaşadığı zorlukları anlatan birçok yazı bulunuyor. Bu yazılarda Therian çocuklara, Therianların gerçek olmadığını kanıtlamaya çalışmamak, Therian oldukları ve hayvan gibi davrandıkları için onları cezalandırmamak, başka Therian çocuklarla buluşmalarına yardımcı olmak ve ortam sağlamak, onlarla dalga geçmemek veya ceza olarak sosyal medya erişimlerini ellerinden almamak gibi öneriler var. Ayrıca, bazı Therian tiplerinin tırnaklarını zorla kesmemek, gece avlanan teriyo-tip (Therian hayvanının çeşidi) çocuklara, insan dünyasında yaşamaya devam edebilmeleri için uyku ilaçları almak ve ayrıca insanların arasında kontrolsüzce hayvana dönüşmemeleri gerektiğini açıklamak tavsiye ediliyor.

Bazı ebeveynler çeşitli forumlarda, Therianlığın geçici bir ergenlik hevesi olduğunu yazmışsa da bazı ebeveynlerin tecrübeleri hiç öyle değil. TortingMum adlı kullanıcının tecrübesinde kızı, 10 yaşındayken gayet olgun bir dille ailesine bir Therian olduğu ve teriyo-tipinin de bir kedi olduğu hakkında açılmış ve son dört senedir, okulda olmadığı tüm zamanlarda kedi gibi davranarak yaşamış.

Bir de, Therian disforisi diye birçok çocuğun, TikTok’ta, Quora’da ya da Tumblr’da şikayet ettiği bir bedensel yabancılaşma var. Öncelikle disforiyi tanımlayayım. Disfori, genel anlamda, depresyon, anksiyete ya da ajitasyona yol açabilecek oranda bir memnuniyetsizlik, huzursuzluk hâli diye tanımlanıyor. Ben bedensel disfori kavramını daha çok cinsiyet disforisinden biliyorum, yani kişinin biyolojik cinsiyetiyle cinsiyet kimliği arasında yaşadığı uyuşmazlık sonucu kendi bedeninden memnun olmaması ve bunun yarattığı yabancılaşma, anksiyete ya da huzursuzluk. Therian disforisi ise türsel disfori diye geçiyor, yani bireyin doğal olarak hissettiği insan olmayan bir tür ile bedeninin arasındaki uyumsuzluk sonucunda ortaya çıkan huzursuzluk. Bu durum, kişinin kendini yanlış türde hissetmesi, insan bedenine hapsolduğunu ve mahkûm olduğunu düşünmesi olarak ortaya çıkıyor. Çoğu durumda ise çocukların toptan insanlığı ve insan bedenini reddetmesi olarak kendini gösteriyor. Şaka değil, nedeni fark etmeksizin bedensel disfori yaşayan her insan gibi, bu çocuklar da huzursuzluk ve acı çekiyorlar.

Tabii bu arada, hem akademik hem profesyonel çevrelerde theriantropinin bir ruhsal bozukluk ya da davranış bozukluğu olup olmadığı tartışılıyor, beklendiği üzere. Psikiyatri, kendini bir hayvanla özdeşleştiren çocuklar ile kendini hayvan “zanneden” çocukları birbirinden ayırmak için, theriantropiye ek olarak likantropi (lycanthropy) terimini geliştirmiş. Likantropi, halihazırda mitolojide bir insanın kurda dönüşmesi demek ama daha arkaik kullanımı, kişilerin kendisini özellikle kurt başta olmak üzere bir hayvan sanması. Modern kullanımı olan likantropik bozukluk, ya da klinik likantropi de bu ikinci kullanımdan, yani kişinin kendisini bedensel, spiritüel ve zihinsel olarak kurt sanmasından ortaya çıkıyor.

Likantropi, Başak Karagöz’ün söylediği gibi neredeyse insanlık tarihi kadar eski ve yazıda da görülebileceği üzere Hirsch, Garlipp gibi birçok akademisyen kurtadam, vampir gibi kurgu temaların çoğunlukla likantropik bozukluğu olan kişilerin sıradışı davranışları sonucunda ortaya çıktığını anlatan çalışmalar yapmış. Diğer bir deyişle, Avrupa’da özellikle 15-16. yüzyıllarda kendini kurt sanıp ona buna saldıran insanlar sayesinde. Konunun bu kısmı çok uzun ve detaylı—fakat kısaca bahsetmek istedim, çünkü edebiyatın tarihle bir araya sıradışı bir şekilde geldiği örneklerden biri likantropi.

Bir yandan da, Clegg, Collings ve Roxburgh’un 2019 yılında kendini insan-dışı varlık olarak ve çoğunlukla Therian olarak nitelendiren 112 kişiyle yaptıkları çalışmada, Therianların sosyal ilişkilerinin daha olumsuz olarak nitelendirilebileceği, bu arada Therianların da otizmli ya da otizm sınırında kişiler olma sıklığının Therian olmayanlara göre daha yüksek olduğu bulunmuş. Sadece 100 küsur Therian üzerinde yapılan tek bir çalışma olduğunu bir kenara koyarsak, akademik literatürde de Therianlar, disfori ve likantropik bozukluk giderek daha çok tartışılmaya başlayan bir şey.

Ben tabii ki bütün bu Therianlık, likantropi ve tür disforisi kısmını, daha çok Alfa Kuşağı çocukların kimliklere yaklaşımı üzerinden değerlendirebilirim ancak. Açıkçası bana, cansız objelerle dahi ortak bir yan bulup kendini özdeşleştirebilen, bunu da sınırları zorlaya zorlaya ve açık açık yapabilen bir neslin, beden sınırlarını da zorlaması açısından bakıldığında Therianlar çok da garip gelmedi.

İlerleyen yazılarda bununla ilgili bir söyleşi yapmaya çalışacağım. Fakat en azından şunu söylemek istiyorum: Alfa Kuşağının, dikişlerin attığı nesil olduğu gayet açık. Bu kuşağın bireylerini marjinalize etmeden anlamak gerektiğini düşünüyorum. Hatta, belki anlarsak, bu kuşağın modus operandi’sinin aslında insanlığa, sınırlarına ve şimdiye kadar var olagelmiş habitus’a karşı bir paradigma değişikliğini yaratabilmek olduğunu bile görebiliriz. Bunu da bir sonraki yazıda daha detaylı anlatacağım.