Irkçılığı normalleştirmeyin!
PKK’ye tepki göstermekle, Kürtlerden nefret etmek arasında kalın bir çizgi var. Devlet çizgiyi çiğnedikçe, sivil Kürtler şiddet görüyor
14.09.2015
Artık her haber “son dakika” olarak ekranımıza ulaşıyor. Öyle ki, Başbakan Davutoğlu’ndan bile önce Dağlıca saldırısının haberini alabiliyoruz.
Fakat ekrandaki haberlerde neyin gizlendiğini okumak için gazetecilerin sormadığı soruları düşünmek, haberi pek çok kaynaktan kazıyarak çıkarmak gerekiyor.
Dün gece, Doğan Haber Ajansı'nın "Bu iddia bir beldeyi ayağa kaldırdı!" başlığıyla ve artık standart olan ‘flaş / şok’ görseliyle paylaştığı bir haber şu:
Normal günlerde olsak, bir haber ajansının "tık tuzağı"ndan medet umması eleştirilmeli:
Haberdeki 5N1K’yi ancak linkine tıklayınca öğrenebilecek olmak bizi her gün onlarca gereksiz “şok”a sokuyor, hiç de önemli olmayan “son dakika”lara koşturtuyor. Ve, DHA bunu ilk kez yapmıyor; DHA’nın bu tweet’ten önceki son 12 saat içinde yazdığı 28 tweet’in 11’inde haberin içeriği başlıktan özellikle gizlenmiş.
Fakat bu haber sadece olayı değil, nefret suçunu da, nefret söylemini de gizliyor; haber yapmıyor.
DHA’nın orijinal haber metni şöyle:
“BOLU'nun Mudurnu ilçesine bağlı Taşkesti Beldesi'nde okul inşaatında çalışan işçilerin bayrağa hakarette bulunduğu iddiasıyla yüzlerce kişi okulun etrafından [sic] toplanıp işçileri aradı.
“Taşkesti Beldesi'nde okul inşaatında çalışan işçilerin Türk Bayrağı'na hakarette bulunduğu iddiasıyla yüzlerce kişi inşaat çevresinde toplandı. Çevrede kalabalık grubun toplandığını gören 8 işçi kaldıkları konteynırdan ayrılıp, inşaat halindeki okulun çatısına çıkarak saklandılar. Kalabalık arasından sıyrılıp, okula giren bazı kişiler, işçileri aradı. Kalabalık bir grubun okul çevresinde toplandığı bilgisi üzerine olay [sic] jandarma ekipleri gitti. Olaylara müdahale eden jandarma, çevrede toplanan kalabalığı ikna [sic] dağıtmak için çalışmalarını sürdürüyor. BOLU (DHA)”
Halbuki, haberi DHA’dan alan Evrensel, olayın ne olduğunu başlıkta aynen aktarmış, olayın faillerinin görselini koymaktan da çekinmemiş:
Evrensel, DHA’nın metninde gizlediği haberi videodan izleyip yazmış:
"Mudurnu'da ırkçı grup Kürt işçilerin çalıştığı inşaatı bastı"
“Bolu'nun Mudurnu ilçesine bağlı Taşkesti Beldesi'nde okul inşaatında çalışan Kürt işçilerin "bayrağa hakarette bulunduğu" şeklindeki iddianın yayılması sonrası yüzlerce kişi inşaatın devam ettiği okulu sardı.
“Grubun toplandığını gören 8 işçi kaldıkları konteynerden ayrılarak inşaat halindeki okulun çatısına çıkarak saklanmak zorunda kaldı. Bazı kişiler okulun içine girerek işçilerin eşyalarını aşağı atıp yaktı.
“Kalabalık bir grubun okul çevresinde toplandığı bilgisi üzerine olay [sic] jandarma ekipleri gitti. Jandarma ekiplerinin ikna çalışması sırasında DHA kamerasına yansıyan görüntülerde bir kişinin "Kur'an çarpsın içeri girsek hepsini indiririz" dediği duyuluyor.
“ ‘Silvan'da bugün 14 leş aldık’ diyerek ırkçı grubu ikna etmeye çalışan jandarmaya ise “ ‘Korumayın bunları’ diyerek tepki gösteriliyor.”
DHA’nın habere dair videosu şurada.
Videoda önce ellerinde kalaslarla bekleyen birkaç yüz kişilik bir grup genç erkek görülüyor. Sonra inşaatın içine giren daha küçük bir grup işçilerin eşyalarını pencereden fırlatıyor, dışarıdakilerse o eşyaları ateşe vermeye çalışıyorlar.
Tüm bunlar olup biterken, Jandarma’nın bu ırkçı grubu "sakinleştirmek" için aldığı önlemi görüyoruz:
25 kilometre öteden, Avdullar köyünden bir "şehit" babası (2009'da Eruh'ta öldürülen Emrah Temel'in babası Ahmet Temel) gece vakti olay yerine getirilmiş, gençleri ikna etmek için Jandarma aracının megafonundan en şefkatli diliyle çabalıyor:
“Askerimize polisimize yardımcı olmak için binanın etrafını biraz açacağız, bunu sizden rica ediyorum… Bunları çıkarıp derhal cezalarını vereceklerine söz verdiler.”
Sonra, Göynük İlçe Jandarma Komutanı Kürt işçileri linç etmekte ısrarlı kalabalığı ikna etmek için şunları söylüyor:
“Arkadaşlar, inanın mücadeleyi orada müthiş bir şekilde sürdürüyoruz. Bugün, arkadaşlar telefonla bildirdi, Silvan'da 14 tane leş aldık. (Alkışlar)”
Hatta sonra Bolu Valisi de geliyor:
“Eğer bu memleketin ekmeğini yiyip de bu memlekete hainlik etmek isteyen varsa bunun cezasını görecektir. Devlet, birliğine karşı, milletin beraberliğine karşı bir eylem gördüğü takdirde gereken her türlü cezayı verecek. Bundan emin olun. Bu oyuna gelindiği takdirde Türkiye'nin birliği ve beraberliği yok olacak. Memleketimize yazık olur. Biz bu birliğimizi o hainlere ve ayrılıkçılara karşı bozmadığımız müddetçe bir arada olduğumuz müddetçe kimse bu vatana bir şey yapamaz.”
Suç olan ne, fail kim?
Öncelikle şuradan başlayalım:
Türkiye bayrağını aşağılama (TCK/300) suçunun oluşabilmesi için, aşağılama fiilinin alenen ve aşağılama saikiyle işlenmesi gerekli.
Fakat, işçilerin Türkiye bayrağına sözlü hakaret ettikleri bile muamma.
Anadolu Ajansı’nın “Mudurnu’da Gerginlik” başlığıyla verdiği habere göre, işçiler marketten alışveriş yaparken bir işçinin telefonunda PKK bayrağı olduğu iddia edilmiş ve kavga çıkmış, kavganın büyümesi üzerine işçiler inşaata sığınmışlar.
Bolu’nun Sesi sitesine göre işçiler vatandaşlarla konuşurken “terör örgütü propagandası” yapmışlar.
Posta’nın DHA’yı kaynak gösterdiği haberinde ise başka bir başlangıç var. Türkiye bayrağıyla gezen kişiler işçilerin bayrağa saygı duymalarını istiyor, işçiler ise, iddiaya göre, “herkes kendi bayrağına saygı duysun” diyor. İhlas Haber Ajansı da olayın başlangıcını benzer şekilde aktarıyor.
Hiçbir haber metninde işçilerin bayrağa hakaret ettiği açık değil; fakat tüm haber metinlerinde ortak olan kalabalığın onları linç etmek istediği ve devlet görevlilerinin ayrımcı bir söylemle kalabalığı sakinleştirmeye çalıştığı.
Kalabalığın işçilere yönelik videoya kaydedilmiş sözlü saldırıları içinde tehdit (TCK/106) ve hakaret (TCK/125) var; fiziki saldırıları ise konut dokunulmazlığının ihlali (TCK/116) ve mala nitelikli zarar verme (TCK/151) özelliği taşıyor. Konut dokunulmazlığının gece vakti tehditle ihlal edilmesi, işçilerin mallarına yakılarak zarar verilmesi hep cezayı artırıcı nitelikler.
Hatta olay “herkes kendi bayrağına saygı duysun” sözüyle başlamışsa, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme (TCK/115) de söz konusu.
Hal böyleyken, olay yerinde kanunları korumakla yükümlü olan jandarma görevlisi asıl suçu engellemeye çalışmıyor, aksine, kalabalığı daha da coşturan bir şekilde “Silvan’da 14 tane leş aldık” diyor. Bu da kişinin hatırasına hakaret (TDK/130) suçu.
“Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır.”
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “leş” hayvan ölüsü demektir; ve PKK üyesi bile olsa kanun önünde tüm vatandaşlar eşit olduğu için, öncelikle bu jandarma görevlisi hakkında soruşturma başlatılmalı.
Vali ise Kürt işçilere karşı linç girişiminde bulunmuş bir topluluğa hitap ederken böyle bir konuşma yapıyorsa, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ediyor demektir (TCK/216).
“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Valinin bu konuşmasından sonra o işçilerin Mudurnu’da can güvenliklerinin olduğunu iddia etmek mümkün değil (yazı yayıma hazırlanırken bin kişiye ulaşan kalabalık okul inşaatını ateşe vermiş, işçiler gece 3.20’de zırhlı araca konarak kaçırılmış). Normal şartlarda Bolu Valisi’nin görevden alınması ve hakkında soruşturma açılması gerekiyor.
Ama normal şartlarda değiliz, çünkü ırkçılık böyle normalleştiriliyor.
31 Temmuz’da Adana Pozantı Emniyet Müdürlüğü’ne saldırı düzenleyen HPG militanları saldırı sırasında ölmüş, ırkçı bir grup ise hastaneyi basıp cenazeleri yakmak istemişti.
Hürriyet’e ve HDP ofislerine yapılan saldırılarla birlikte artık başka bir düzlemdeyiz.
Diyarbakır otobüslerinin Mersin'de taşlandığı, telefonda Kürtçe konuşanların İstanbul'da öldürüldüğü bu düzlemde sıradan Kürtlerin bile Batı’da can güvenliği yok. Kalanlar, her an komşuları tarafından bile linç edilme tehdidi ile kalıyor.
Erdoğan’ın “HDP terör destekli parti” dediği Mayıs ayında, Diyarbakır’da mahalle basan polisler “T.C. BURADA” yazıyorlardı duvarlara. Şimdi Cizre’de yanına “CCC Türk İntikam Tugayı” diye ekliyor, Kürtlere “Hepiniz Ermenisiniz” diye hakaret(!) ediyorlar.
Batı’dakilerse Cizre’yi, Silopi’yi, Sur’u “oh olsun” diye değilse eğer, kabullenir bir sessizlikle izliyor.
PKK için “bölücü” deniyor ama, bizi asıl bu normalleştirilen ırkçılık bölüyor.