Kod adı Âli Kararnâme, asıl adı KHK…

‘’Hükümet gerekli dikkati göstermiş ve çoğu zaman gazeteleri süreli veya süresiz olarak kapatmışsa da basın inzibat altına alınamamıştır’’

MEHMET ALTAN

23.08.2016

 
 
1826 yılında doğan Şinasi, Tanzimat’ın ilânı ile başlayan Batılılaşma sürecinin en önemli yazarlarından biri.
 
Türk toplumunu Batı tarzındaki şiirle tanıştıran, tiyatro ve makale gibi Batılı edebî türlerin ilk örneklerini veren, yenilikçi fikirleri ve edebiyat sahasındaki çalışmalarıyla kendi döneminin aydınlarını etkilemiş  bir isim.
 
İstanbul'da 1860-1866 arasında yayımlanan ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahvâl’i Agâh Efendi ile birlikte çıkaran da o.
 
Önceleri pazar günleri çıkan gazete, 22 Nisan 1861'deki 25. sayısıyla birlikte haftada üç gün yayımlanmaya başladı. Gazete, zamanla Ceride-i Havadis gazetesiyle rekabet edebilmek için yayınını beş güne çıkardı.
 
Bahçekapı'da bir matbaada basılan gazete, matbaanın altındaki bir tütüncü dükkânında satılırdı.
 
Ahmed Vefik Paşa, Ziya Paşa ve Refik Bey'in yazıları sık sık bu gazetede yer alırdı.
 
* * *
Şinasi, Tercüman-ı Ahvâl’i altı ay Agâh Efendi ile çıkardıktan sonra ayrılıp kendi matbaasını kurarak Tasvir-i Efkâr’ı çıkarmaya başladı.
 
Geniş halk kitlelerini eğitmek için gazeteyi bir araç olarak görüyordu, bu dönemde tefrika, abone gibi kavramları da ülkenin gazetecilik yaşamına getirdi.
 
Tasvir-i Efkâr’ın ilk sayısı 27 Haziran 1862’de çıktı.
 
Rivayete göre gazetenin ilk sayısı Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa tarafından Abdülaziz’e sunulunca padişah gazeteyi çok beğenmiş, mükâfat olarak Şinasi’ye 500 altın göndermişti.
 
Tasvir-i Efkâr’ın kuruluşundan dört ay sonra Namık Kemal, ardından Ebuzziya Tevfik gazetede çalışmaya başladı.
 
* * *
1862’den itibaren çıkardığı Tasvir-i Efkâr adlı gazetesinde yayınlanan siyasî otoriteyi rahatsız edecek bazı hicivleri ve genellikle eleştirici tutumu yüzünden Şinasi, doğrudan Sultan Abdülaziz’in iradesiyle 4 Temmuz 1863’te Meclis-i Maârif’teki işine son verilerek memuriyetten ihraç edildi.
 
Padişah Hazretleri, önce gazeteyi beğenmiş, sonra da eleştiriye tahammül edemiyerek Şinâsi’yi devletten kovmuştu.
 
Şinasi, Meclis-i Maarif'teki görevine son verilmesinden sonra 30 Ocak 1865’e kadar Tasvîr-i Efkâr’ın başında kalmaya devam etti.
 
* * *
Şinasi bu gazeteyi ilk çıkardığında büyük başarılar elde etmişti.
 
Bu dönemde Rûznâme-i Ceride-i Havadis gazetesinde bir dil meselesi ile ilgili olarak Şinasi’ye karşı yazılan imzasız yazılar önemli bir kalem savaşı başlatmıştı.
 
Başkalarının da katılımıyla büyüyen ve edebiyat tarihine “Mesele-i Mebhusetü Anha” olarak geçen bu tartışma sürecinde Şinasi, Tasvir-i Efkâr’ın tirajını, o güne kadar hiçbir gazeteye nasip olmamış bir şekilde yükseltip 20 binin üzerine çıkarmıştı.
 
Ama tartışmayı dört ay sonra 27 Aralık 1864’te birden kesmiş ve bir süre sonra da Paris’e kaçmıştı.
 
Şinasi’nin bu gidişinin arkasında 1 Ocak 1865’te yürürlüğe konacak olan Matbuat Nizamnâmesi’nin ağır şartlarının bulunduğu tahmin edilmektedir.
 
* * *
1865'de Şinasi Fransa'ya gittikten sonra gazeteyi Namık Kemal çıkardı.
 
Henüz 25 yaşındayken gazetenin başyazarı oldu.
 
Edebî eserlerinin yanı sıra çeşitli konularda yazdığı yazılarla da ilgi uyandırıyordu. Edebiyattan ekonomiye, siyasetten eğitime, hukuktan tarihe birçok konuyu ele alıyordu.
 
Kemâl’in ele aldığı konular arasında siyasî olanları ağırlıktaydı.
 
1866-1869 Girit isyanı sırasında gerek büyük devletlerin yaklaşımları, gerek Osmanlı Devleti’nin Girit politikası ve gerekse ortaya çıkan sonuç, Namık Kemal’in meseleyi “Şark Meselesi” üzerinden değerlendirmesine neden oldu.
 
Bu da gazeteciliğine ara vermesine ve Paris’e geçici olarak hicret etmesine yol açtı.
 
* * *
1865 yılında Matbuat Nizamnamesi gelmişti.
 
Bu, basının cendereye alındığı, istendiği zaman istenilen ölçüde basının özgürlüklerinin kısıtlanmasını sağlayan bir nizamnameydi.
 
Artık gazete çıkarmak hükümetin iznine bağlanmıştı.
 
Hükümet, Matbuat Nizamnamesi’nin getirdiği yasaklarla yetinmedi ve 1867'de Namık Kemal’in Girit meselesindeki yazıları üstüne yayınlanan bir kararname ile basına öldürücü bir darbe daha vurdu.
 
O zaman “Âli Kararnâme” olarak adlandırılan  kararlar, dönemin sadrazamı Âli Paşa tarafından hazırlanan, bugünün kanun hükmünde kararnamelerine denk düşen  uygulamalardı.
 
* * *
 
1867’deki Âli Kararnâme’nin cümleleri ve üslûbu da çok tanıdıktır:
 
“Dersaadette (yani İstanbul'da) yayınlanmakta olan gazetelerin bir takımının bir süreden beri kullandıkları dil ve tuttukları yol…
 
… Memleketin genel menfaatlerine aykırı aşırılıklar …
 
… Devlete bile dil uzatanlar…
 
… Fesat âleti olarak bir takım zararlı fikirleri ve yalan haberleri yazanlar…  Halkın ahvâlinin ıslahı ve memleketin ilerlemesi için her vakitten ziyade himmet buyurulduğu bir sırada …
 
… Asayişin ve düzenin korunması için…
 
… Bu kaideye aykırı davranan gazetelerin bütün devlete ve umum millete olan mazarratlarının önlenmesi için…
 
… Matbuat Nizamnamesi hükümlerinin dışında olarak hükumetçe eğitici ve önleyici tedbirler alınmasına karar verilmiştir.
 
… İşbu Kararname geçicidir. Bunu yaratan şartlar ortadan kalkınca Kararname de bertaraf olacaktır.”
 
* * *
Bu topraklarda kararname geçici olarak yasaklasa da, baskı hep kalıcıdır.
 
Bu çok tanıdık gelen Âli Kararnâme de 1909’a kadar yürürlükte kaldı.
 
Birçok gazete kapatıldı.
 
Sansür sıradanlaştı.
 
* * *
Hükümetin hiçbir eleştiriye tahammülü yoktu.
 
11 Mayıs 1876 tarihinde yeni bir Âli Kararnâme daha yayınlandı.
 
“Osmanlı basınında çıkan yazılara hükümet gerekli dikkati göstermiş ve çoğu zaman gazeteleri süreli veya süresiz olarak kapatmışsa da basın inzibat altına alınamamıştır.
 
Bunun için gazetelerin baskıdan önce muayenesine karar verilmiştir.
 
Bu karar da geçicidir…”
 
* * *
1876 Mayıs’ında Sultan Aziz'in tahttan indirilmesi geçici bir özgürlük döneminin başlangıcı oldu.
 
Sürgünler İstanbul'a döndüler. Gazetelerde her çeşit yazılar çıkmaya başladı. Bazı yeni gazeteler yayınlandı. Beşinci Murad'ın üç aylık iktidar dönemi böyle bir hava içinde geçti.
 
İkinci Abdülhamid tahta çıkınca da aynı hava devam etti.
 
Bu sırada İlk Kanun-u Esasî'nin, yani Anayasanın ilanı havayı büsbütün coşturmuştu.
 
* * *
Ancak bu dönem bir yıl ya sürdü ya sürmedi.
 
Nisan 1877’de yeniden baskılar dönemine geri dönüldü.
 
Dedim ya “geçici olan” özgürlük, demokrasi ve hukukun egemenliğidir buralarda, yasaklar ise kalıcıdır.
 
Bu nedenle  bu toprakların özgürlüğü için didinenlerin hepsi, Şinasi’nin, Namık Kemal’in, Tasviri-i Efkâr’ın macerasının devamıdır…
 
Ve macera hâlâ devam etmektedir.