Havuz medyası savaş baltalarını çıkardı

Barış için akademisyenler, savaş için yandaş gazeteler…

29.07.2019

Anayasa Mahkemesi’nin “Barış Akademisyenleri” için hak ihlali kararı vermesi havuz medyasını o kadar gerdi ki hafta sonundan beri bir türlü sakinleşemeyen yandaşlar bugün de şehit aileleri “kozunu” oynadı. Savaş ve ölüm peşinde salyalarını püskürterek koşan kağıt parçasından başka bir şey olmadıklarını bir defa daha gözümüze sokan iktidarın emrindeki basın, başkalarının çocuklarının ölümünü istismar etmekten de her zaman olduğu gibi yine hiç çekinmedi.    
“Barış için füze” alınmasının göğüsleri kabarttığı cennet vatanımızda “Barış için imza” atanlara linç, AYM’nin hak ihlali kararı sonrası, Sabah, Takvim, Türkiye, Güneş ve Star gazeteleri tarafından yeniden başlatıldı. Bugüne kadar AYM’nin eleştirilmesi gereken onlarca kararı karşısında kafasını kuma gören bu gazeteler savaş çığlıklarının dozunu iyice arttırdı.       
Sabah gazetesi dün haberi ön sayfasının altından, “Anayasa Mahkemesi’nden skandal karar” başlığıyla verirken bugün de “AYM bu kararla acımıza tuz bastı” haberini paylaştı: “Türkiye genelinde nüfusuna göre en çok şehidi olan Çubuk da AYM’ye isyan etti. Çubuk İlçesi Terör Mağdurları Derneği Başkanı Zeki Avan şu tepkiyi gösterdi: ‘Bu karar devletimize katil, askerimize de işgalci diyenleri cesaretlendirecek. Teröre destek vermenin adı ne zaman ‘fikir özgürlüğü’ oldu’”
Takvim cumartesi günü manşetin altında, “AYM’den skandal ihlal kararı” başlığını kullandı, dün ve bugün de şehit yakınları üzerinden “kirli oyunu”nu devam ettirdi. Gazete bugünkü, “O ilçe ayakta” haberinde, “AYM’nin devleti katil ilan eden sözde akademisyenlerle ilgili kararı milleti isyan ettirdi. En çok şehit veren Ankara Çubuk halkı öfkeli. Çubuk İlçesi Terör Mağdurları Derneği Başkanı Zeki Avan, AYM’ye tepki gösterdi. “Yaramıza tuz bastılar. Pusuda bekleyenlerin önünü açtılar’ dedi” ifadelerine yer verdi.
Türkiye gazetesi dün ve bugün yine şehit yakınlarını manşetine kullandı. Gazete dünkü, “Hakkımız haram olsun” manşetini bugünkü “AYM’nin kararı facia” haberiyle “süsledi”. Haberde, “Terör destekçilerinin Yüksek Mahkemece aklanmasına tepki artarak sürüyor. Demokrasi Şehitleri, Gazileri ve Terör Mağdurları Derneği Genel Başkanı Abbas Gündüz, PKK’ya arka çıkıp ‘hendek terörü’nde devleti suçlayan akademisyenleri haklı bulan AYM’yi tenkit etti: ‘Karar bir facia… Bu yargıçlar milletimizin, şehit ve gazi ailelerimizin gönlünden düşmüştür’” ifadeleri yer aldı.  
Güneş gazetesi dün AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın fotoğrafını manşete koyarak, “Bu karar PKK’ya yarar” başlıklı haberi okuyucularıyla paylaştı. Haberde, “11. Cumhurbaşkanı Gül tarafından AYM’ye atanan Zühtü Arslan’ın, devleti katliam yapmakla suçlayan akademisyenleri aklaması Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Görülmemiş skandala imza atan AYM Başkanı’na tepki yağarken, akıllara Arslan’ın daha önce verdiği ‘tartışmalı’ kararlar geldi. Terör destekçisi akademisyenlere kol kanat geren Arslan, MİT TIR’ları ihanetine imza atan Can Dündar’ın jet tahliyesinde büyük rol oynadı. Davanın iddianamesi bile okunmamışken AYM’yi karar almaya zorlayıp Dündar’ı serbest bıraktırdı. Arslan’ın çabasıyla cezaevinden çıkan Can Dündar soluğu yurt dışında alırken, vatan haininin tahliyesi için rapor yazan hakim Murat Şen ödüllendirildi. Arslan’ın talimatıyla Anayasa Mahkemesi genel sekreterliğine getirildi. Polis Akademisi Başkanlığı yapan Arslan’ın adı, FETÖ’cüleri koruduğu iddiasıyla gündeme geldi. 2010 yılında bilgisine başvurulan kişi sıfatıyla ifade veren Arslan, ‘Emniyette FETÖ yapılanması görmediğini’ savununca başlatılan soruşturma kapatıldı” ifadeleri kullanıldı.
Star gazetesi Erdoğan’ınkinden başka vesayet tanımadığının altını çizerek dün manşetin yanından, “AYM’de vesayet özlemi” başlıklı habere yer verdi: “Terör destekçisi akademisyenleri, eşitlik durumundaki ‘çift oy’ hakkıyla aklayan AYM Başkanı’nın hamlesi önceki tartışmalı icraatlarını hatırlattı.” Gazete haberin devamında Güneş gazetesiyle kelimesi kelimesine aynı cümlelerle AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın “arşivini açtı”.
Konuyla ilgili Cumhuriyet  ve Evrensel gazetelerinin haberlerine geçmeden evvel havuz kalemlerinden bir iki örnek verelim.
Star gazetesi yazarı Ardan Zentürk bugün, “AYM, o suça ortak oldu, sessiz kalamayız!” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Zentürk’ün, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın FETÖ’den yargılanması isteğini haykırdığı yazıda şu ifadeler yer aldı: “Vatan evlatları memleketin bekası için cephede can verirken, 1.128 akademisyenin (!) imzaladığı ve adına “Barış İçin Akademisyenler” denilen bir bildiriyle karşılaştık. Emperyalist işbirlikçiliğinin eline silah tutuşturulmuş teröristten ibaret olduğunu mu sanıyorsunuz, 70 yıllık vesayetin el altında tuttuğu çok adam var bu ülkede… Mideniz kaldırır mı, bilmem, o bildiriden kısa notlar: Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkum etmekte (…) Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı sürgün politikasından vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarını kaldırmasını…
Savaşın orta yerinde PKK’ya tek kelime etmeden, vatanını savunanları katliamcı ilan eden bir metin… Savcılar gereğini yaptı, ama Anayasa Mahkemesi, adlarına nedense “barış akademisyeni”(!) denilen aslında emperyalist savaşın işbirlikçisi olan bu şahısların başvurularını haklı buldu, “hak ihlaline” karar verdi!.. 
AYM, bu kararıyla millete karşı işlenmiş bir suça ortak oldu.
Mahkeme Başkanı Zühtü Arslan’ın (kendisini FETÖ’nün emniyete hakim olduğu dönemde Polis Akademisi’nin Başkanı ve FETÖ’cü yayın organı Zaman’da yazıları yer alan, Fetullah Gülen’in internet sitesinden de “Polis Akademisi’ne Liberal Başkan” başlıklı yazıyla övülmesiyle tanıyoruz, bu portreye rağmen, 2012’de Abdullah Gül tarafından üyeliğe atandı) 2 oyunun ağırlığıyla bu kararın alındığı biliniyor. 
Savaşın ortasında Türk milletine karşı yayınlanmış, ülke topraklarını savunan ulusal güçleri katliamcı olarak yaftalayan bir metnin imzacılarına gösterilen bu “liberal şefkat” bir kırılma noktasıdır. 
Bu, yeniden Kuvvayı Milliye ruhuyla sürdürülen İSTİKLAL MÜCADELESİNİN hançerlenmesinin kolaylığının göstermesi bakımından önemlidir.
Örnek, emperyalizmin kuşatmasına karşı sürdürülen kararlı mücadelenin tüm alanlarda örgütlü olması gerektiğini bir kez daha gösterdi. 
FETÖMETRE’yi sivil bürokrasi ve yargıya uygulayın diye yıllardır tepinip duruyoruz…”
Türkiye gazetesinin “Küçük”ü ise bugünkü “Anayasa Mahkemesi ve akademisyenler olayı” başlıklı yazısında, “Anayasa Mahkemesi’nin “PKK bildirisi"ne imza atan akademisyenlerle ilgili kararı tartışılıyor. Özellikle bizim taraf medyası AYM Başkanı Zühtü Arslan’a sert yükleniyor. Dikkat edilirse bu bildiri için “PKK bildirisi” ifadesini kullandım. Yani birilerinin dediği gibi o paçavra bildiri “Barış bildirisi” değil. O akademisyenler de “Barış akademisyenleri” değil. PKK zihniyetine açık destek verdi bu akademisyenler ve Türk milletinin vicdanında mahkûm oldular. O dönem bu sözde akademisyenlere en ağır tepkiyi ben vermiştim. İstisnasız hepsinin üniversitedeki görevlerine son verilmesini ve “medeni ölü” olmayı hak ettiklerini ifade etmiştim. Fakat bir imza attılar diye de tutuklanmalarına ve evlerine polis baskınlarına karşı çıkmıştım. Polis değil, YÖK bu işi çözmeli demiştim. Bu bildiriye imza atan kimi akademisyenler atıldı ve tutuklandı. Kimileri sadece atıldı ama tutuklanmadı ve hiç yargılanmadı. Kimileri atılmadı ama yargılandı, hatta ceza aldı. Kimileri ne atıldı ne yargılandı. Yani hayatlarında hiçbir değişiklik olmadı. Kimilerinin hayatı söndü ve hatta bebek bakıcılığı yaparak hayatını kazanmak zorunda kaldığını yazan bir kadın akademisyen biliyorum. Kimileri ise şoke olacaksınız ama bu imzadan sonra dekan oldu, hatta bir tanesi rektör yardımcısı. Mesela Füsun Üstel ise hapis yattı. İşte böyle bir korkunç adaletsizlik tablosundan sonra ne denebilir bilmiyorum? Hakikaten utanç verici bir manzara olduğunu üzülerek itiraf etmek zorundayım. Böyle bir tutarsızlık içindeki Türk akademiyasının elbette evrensel ölçüde saygınlığı hiç yok. Nasıl olsun? Gelelim Anayasa Mahkemesi ve Zühtü Arslan’a… Ben AYM’nin Can Dündar kararını en ağır eleştirmiş gazeteciyim. Zühtü Arslan’a çok sert yüklenmiştim o dönem. Ayrıca Zühtü Arslan ile farklı dünya görüşlerimiz var. Ben siyasi felsefe olarak milliyetçi-muhafazakâr bir yazarım. Arslan ise liberal-demokrat olduğunu deklare eden ve kendini böyle tanımlayan bir hukukçu. Atilla Yayla’nın başında olduğu Liberal Düşünce Topluluğu üyesi. Medyada da Arslan’ın en yakın olduğu ve sık sık konuştuğu kişi yine bir liberal yazar olan Nagehan Alçı’dır. Bana göre Türkiye’ye dair gerçekçi ideallere sahip olmayan bir siyasi ekol bu. Hatta o Can Dündar kararı sonrası Zühtü Arslan ortak bir arkadaşımıza, “Cem Küçük resmen beni linç etti” demişti. Evet çok sert yüklenmiştim Zühtü Bey’e ama haklıydım. Son derece adaletsiz karardı. Peki bu son karar ile ilgili düşüncem ne? Ben eğriye eğri doğruya doğru diyen bir yazarım. Kararı okudum. Bu karar imzacı akademisyenlerin yargılanmaması gerektiğini savunmuyor, fakat bu imza sebebiyle tutuklanmalarını ve evlerine polis baskını yapılmasını hak ihlali olanları değerlendiriyor. Adil yargılanmalarını ise yanlış bulmuyor. Mesela AYM’nin, Başkan Erdoğan tarafından atanan milliyetçi-muhafazakâr üyesi Yusuf Şevki Hakyemez de aynen Zühtü Arslan gibi akademisyenlerin tutuklanmasını ve evlerine polis baskını yapılmasını hak ihlali olarak değerlendiriyor. Ben de bu yaklaşımı doğru ve adil buluyorum. Detaylı incelendiğinde bu karar yanlış değildir. Asla ve asla bu PKK bildirisinin içeriğini onaylamıyor Anayasa Mahkemesi. Bilakis yargıya konu olabilir diyor ama tutuklanmaya karşı çıkıyor.  Bence de doğru karar bu. Fakat bu noktada Zühtü Arslan’a bir tavsiyem var. Ünlü hukukçu Di Pietro, “Çağımızda kamusal yargı faaliyeti aynı zamanda doğru PR faaliyetidir” diyor. Zühtü Bey’in 21 Temmuz’da Hürriyet gazetesine verdiği röportaj içeriği baştan sona bir PR skandalı. Arslan’ın doğru düzgün basın danışmanı yok mu? Elbette böyle tuhaf bir röportajı hele Hürriyet gazetesine verirseniz elbette size yüklenirler. Zühtü Arslan’dan böyle amatörce bir yanlış yapmasını beklemezdim açıkçası. Elbette her yanlışın bedeli olur hele bu kadar önemli bir konum sahibiyseniz. Zühtü Bey de bu vesileyle bunu öğrendi bence” ifadelerine yer verdi.
Kolibasili cenneti havuzdan başımızı kaldırdığımızda Cumhuriyet ve Evrensel gazetelerinin haberleri karşımıza çıkıyor.
Cumhuriyet gazetesi dünkü sayısındaki “Bıçak sırtı denge” başlıklı haberi “vesayetten” bahseden Star gazetesini pek memnun edecek gibi görünüyor.
Gazete yakın gelecekten sinyaller verdiği haberinde, “Barış Akademisyenleri için verilen hak ihlali kararının ‘bıçak sırtı’ çıkması, gözleri AYM’deki dengelere çevirdi. Erdoğan’ın atadığı üyeler daha çok ‘hak ihlali yok’ derken, ihlal kararı veren 8 üyeden 6’sı Abdullah Gül tarafından atanan üyeler oldu. Erdoğan, 2021 yılına kadar yaş haddinden emekliye ayrılacak iki üyenin yerine atama yapacak. Böylece AYM’deki dengelerin 7’ye karşı 8 üyeyle Saray lehine değişeceği ve hak ihlali kararı çıkmasının zorlaşacağı ifade ediliyor” dedi.    
Evrensel gazetesi iki küçük haberle yandaşların bütün “sayıklamaları”nın karşısına dikildi.
Gazete dünkü, “İktidar medyası AYM kararına tahammülsüz” başlıklı haberinde, “AYM’nin barış akademisyenlerinin yaptığı başvuruda hak ihlali kararı vermesi iktidar yanlısı medyayı rahatsız etti. Akademisyenleri hedefe koyan gazeteler, akademisyenleri haberleri ile infaz etti” ifadelerini kullandı.
Evrensel gazetesi bugünkü, “AYM kararına karşı kampanya!” başlıklı haberinde ise, rezaletin basından sonra üniversitelere de sıçradığını gösterdi. Haberde, “Bazı üniversite yönetimleri, akademisyenler hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi’ne karşı akademik personele, ‘Anayasa Mahkemesi terörü meşrulaştıramaz’ başlıklı bir metin göndererek imza istedi” ifadeleri yer aldı.