Sanal çevre kirliliği / 3 ** Erkekler ve komplolar
Komplo fantazilerinin üretilmesini sağlayan, siyasî retorikteki “paranoyak tarz”.
30.04.2022
İnternette yalan yanlış bilgi ve sahte haber yaymaya dayalı ideolojik faaliyetlerin izini sürerken, bloglardan, forumlardan, sitelerden meydana gelen erkeklik âlemine uğruyoruz. Medya manipülasyonları üzerine çalışan akademisyenler Alice Marwick ile Rebecca Lewis’in İnternette Medya Manipülasyonu ve Dezenformasyon başlıklı raporunu okuyor, üzerine tartışmayı sürdürüyoruz. Bu, dizimizin üçüncü yazısı. İlkine şuradan, ikinci yazıya şuradan ulaşabilirsiniz.
İnternetin erkekler âlemi, Erkek Hakları Aktivistleri’nden kendilerini eşcinsel olarak tanımlamayan ama kendi cinsine ilgi duyan “androfil”lere, “Kadın Tavlama Ustaları”ndan evlilik ve her türlü cinsellikten uzak duranlara, anti-feministlere, “Baba Hakları” savunucularına, erkek egemenliğinin doğa gereği olduğunu iddia eden “paleomaskülinist”lere ve daha başka kenar köşe gruplarına uzanan, içerikçe çeşitli, geniş bir yelpaze oluşturuyor. Bunlar farklı güdülerden hareketle, farklı amaçlar için bir araya gelmiş erkek toplulukları olarak görünüyorlar, ama yazarlarımızın da işaret ettiği üzere, bellibaşlı görüşleri, önyargıları ortak –hayli sığ bir zeminde, dar bir çerçevede.
Çoğunun paylaştığı çıkış noktası, meselâ, şu seviyesiz erkek magazini motifinden ibaret: kadınlar kaypak ve oportünist yaratıklardır ve sürekli olarak, gerçekte paralarının peşinde oldukları “yüksek statülü” erkekleri avlamaya çalışırlar. Feministlere duyulan düşmanlığın bir başka ortak nokta olması sürpriz değil. “Politik doğruculuk”u düpedüz sansür olarak görmekte birleşmeleriyse onları, farklı yan sokaklardan da geçseler sonunda alt-right caddesine yönlendiriyor. Aralarında kadınlara yaklaşmak için bin türlü numara çevirenlerin de bulunmasına rağmen, bu âlemde yer alan erkek topluluklarının hemen hepsinde apaçık kadın düşmanlığının göze derhal görünür dozda bulunması ilgi çekici. Tıpkı kimilerinin erkeği ezilen, kadını ezen cins olarak tanımlamaya kalkışması gibi.
Erkek Hakları meselesi yeni değil. 1960’larda, ’70’lerde, ikinci dalga feminizme karşılık olarak ortaya çıkan Erkek Hakları hareketleri, feminizmin itiraz ettiği cinsiyet ayrımcılığının varlığını kabul ediyor, daha çok, ataerkil toplumlarda erkeğin taşıdığı yük ve sorumluluklara işaret ediyorlar, erkek imtiyazlarına meşru sebepler göstermeye çabalıyorlardı. 1980’lerden sonraki hareketlerse, aksi yönde ilerlediler ve modern toplumda erkeklerin kadınsılaştırıldığı, erkeksi karakterlerini yitirdiği iddiasını –endişesini– görüşlerinin hareket noktası yaptılar. Bu hareketlerin erkek derken yalnız beyazları kastetmeye geçişi kolayca gerçekleşti. “Beyaz erkek benliği” onlara göre, “kuşatılmış, kırılgan bir kimlik” haline gelmişti ve bir “toplumsal kategori” olarak “beyazlığın” konumu değişiyor, irtifa kaybediyordu. 1960’lardan itibaren, hem beyaz kadınların hem de beyaz olmayan herkesin işyerlerindeki oranı artmış, popüler feminizm, yaygın LGBTQ (yazarlarımız böyle kullanmış), etnik ve ırksal kimliklere dayalı hak hareketleri ortaya çıkmış, beyaz erkek işçileri de ilk elde etkileyen ekonomik istikrarsızlık, imalat sanayiinden hizmet sektörüne akış, beyaz olmanın şu ya da bu ölçüde üstünlük için yeterli olduğu zemini hırpalamıştı. Orta sınıf mensubu, orta yaşlı, heteroseksüel çoğu beyaz erkek, kendini güçlü ve ayrıcalıklı hissedemez olmuştu. Aksine, güçsüz ve savunmadaydılar. Büyük ve belirleyici kısmı aslında cinsiyetlerle ilgili olmayan zorluklar karşısında çırpınırken, yanlış yere bakıp, kolayını seçip “Erkek Hakları” için mücadeleye koşmaları beklenebilir şeydi.
Bu güçsüzlük ve savunma halinde olma saplantısı, internetteki birçok farklı erkek gruplaşmasının paylaştığı duygu. Propaganda motifleri de esasen, erkeklerin saldırıyla karşı karşıya olduğu, bu işin arkasında özellikle feministlerin bulunduğu, özgürlükçü, eşitlikçi akımların onlara hizmet ettiği ve politik doğruculuğun gerçekleri gizlemek için kullanılan araç olduğu gibi iddialardan meydana geliyor. Bütün bunların arkasında “toplumu” tahrip etmeyi amaçlayan gizli, güçlü –ve tabiî uluslararası ve mümkünse Yahudi– gizli güçlerin bulunması da zaten aksi düşünülemez bir muhteşem asırlar-aşırı tespit!
Dolayısıyla böyle çarpık zihniyetlerin bu erkek gruplarını alt-right evreninin doğal üyeliğine sürüklemesinde tuhaflık yok. “Kralların Dönüşü” blogundaki metinlerden birinde, meselâ, geleneksel ilişkilerin ve kadın rolünün zorunluluğuna dair iddialar –güya– istatistik verileri eşliğinde yer alıyordu: “Kadın bakireyken yapılan evliliklerde başarı şansı % 80 iken, gelinin evlilik öncesinde 15’ten fazla kişiyle ilişki yaşamış olduğu evliliklerde bu şans sadece % 20’dir.” Bu akılda kalıcı sayı ve oranların nasıl elde edildiğinin sorgulanmayacağına duyulan dolandırıcı tarzı güven, şüphesiz, en az bunların kendileri kadar, modern uydurukçuluk ve yeni-sağ evrenine ışık tutuyor. İnsan toplumunun eşitleşmesini ve adilleşmesini kendilerinin konum kaybı üzerinden olumsuzlayan erkek gruplarının feminizmi günah keçisi konumuna oturtarak kurduğu can sıkıcı söylemi bırakıp daha zevkli, kıpır kıpır olduğu kadar kahredici bir alana geçelim.
Komplo fantezicileri
Yanılmıyorsam Twitter’da, birisinin “komplo teorisi” yerine “komplo fantazisi” demeyi önerdiğini okudum. Ne yazık ki tweet’i kaydetmedim, sonra da bulamadım. Bu yüzden “telif” sahibi beni mâzur görsün. Belki önerisine uymakla onu memnun ederim. Hakikaten, komplo uydurmacalarına teori demek onlara gereksiz paye vermek oluyor. Ortada fantazi diye adlandırmanın bile aşırı nazikçe kaçacağı saçmalıklar var çünkü. İnternette uydurmaca yayan grupları ele alan yazarlarımızın şimdiki konusu, komplo fantazicileri.
Komplo uydurmacaları sanal âlemde yalnız olmadık iddialar ve zorlama ya da tamamen uyduruk “kanıtlar”, “bağlantılar” içeren mesajlarla (sözle) yayılmıyor. Haber programlarından görüntüler, iç gıcıklayıcı kurgularla bir araya getirilmiş fotoğraflar vs. kullanılarak, yersen “belgesel” videolar da yapılıyor. Özellikle bunlar, fark edilip ortadan kaldırılana kadar, verebilecekleri azamî zararı veriyor, zihinleri zehirliyorlar.
Komplo fantazilerinin ortak yönü, hiç şüphesiz, “bizden gizlenen gerçekleri” açıklama iddiası. Bu tür fantazilerin yüzyıllardır varolduğunu hatırlatan Marwick ile Lewis’in işaret ettiği üzere, hemen hepsinde, güç sahibi birileri, birtakım olaylardaki rollerini gizlemek için şunu ya da bunu organize etmiş oluyorlar. Ya dünyayı idare eden meşhur yedi Yahudi ailesinin –veya karanlık örgüt İlluminati ve türevlerinin– ellerinin kollarının nerelere uzandığını ifşa eden ya hükümetin arkamızdan çevirdiği karanlık işlere ışık tutan ya da medyanın yalanlarını ortaya döken senaryolar oluşturuluyor. Çoğunun içerdiği etkin madde, Yahudi düşmanlığı, anti-semitizm. Bu illet sanki her türlü ırkçılık virüsünü de çağıran başmikrop gibi. Onun olduğu her yerden kolaylıkla ırkçılığa, faşistliğe geçilebiliyor. İki yazarımız, bu geçişi çoğu durumda kaçınılmaz kalan bir ortak noktaya daha işaret ediyorlar: komplo fantazilerinin gözde konuları hep “bir dinî, siyasî veya toplumsal düzen içerisinde kontrolun kaybedilmesi korkusu”nu ifade ederler.
Marwick ile Lewis, günümüz ABD aşırı sağının –çeşitli versiyonları dünyanın başka yerlerindeki faşizan hareketlerce de tıpatıp paylaşılan– komplo fantazilerinin gözde temalarını şöyle sıralıyor:
—2040’ta ABD’nin, çoğunluğun azınlık haline geleceği bir ülke olacağı ve beyazların üstünlüğünün tamamen yitirileceği korkusu.
—11 Eylül saldırıları ve Amerika Müslümanlarının toplumun meşru üyeleri olarak giderek daha çok tanınmasının yarattığı İslamofobi.
—Suriye gibi halkı Müslüman ülkelerden gelenler başta olmak üzere mültecilerden duyulan korku.
—Feminizmin güçlenmesi ve geleneksel cinsiyet rollerinin tartışılır hale gelişiyle erkeklerin erkekliğinin zayıflaması.
—Geleneksel cinsiyet (kadın-erkek) tanımlarına sığmayan cinsel kimliklerin tanınır oluşuyla güçlenen homofobi ve transfobi.
—Medyayı kontrol eden “Yahudi teşkilatı”ndan duyulan korku.
—Kilit sivil toplum ve eğitim kurumlarının, “kültürel Marksizm” dedikleri, popüler kültür ve söyleme egemen olan eşitlikçi, özgürlükçü akıma kaptırılması korkusu.
—“Pagan tanrılara tapan ve çocukları kurban eden küresel liberal elitler”ce (Clinton, Soros) ahlâk ve geleneksel değerlerin eritilmesi korkusu. (“Karanlık düşman olarak Soros” motifinin dünyanın çeşitli yerlerindeki bazı sol hareketleri alt-right ve tutucu, faşizan yeni sağ türevleriyle paralel konuma getirmesi başlıbaşına ilginç ve vahim mevzu, ama burada ona giremiyoruz.)
Komplo fantazilerinin zemini
Komplo fantazilerinin üretilmesini sağlayan, siyasî retorikteki “paranoyak tarz”. Bizde “paranoyak tarz” bütün bir tarih kavrayışı ve siyasî kültürün etkin maddesi olduğundan, fantazilerde dünya birincisi olmamız pekâlâ mümkündü. Edebî kurgu kapasitemizin darlığı bu imkânı sınırlıyor ne yazık ki!
Marwick ile Lewis, Amerikalı tarihçi Richard Hofstadter’in komplo düşüncesine yatkınlığın zeminine dair görüşünü aktarıyorlar. Buna göre, ABD’de hatırı sayılır güçteki bir azınlık, dünyaya mutlakçı bir kıyamet yaklaşımıyla bakıyor; bunu yaratan da, ABD kültürünün içerdiği sınıfsal, etnik ve dinî çatışmalar. Buna karşılık, komplo merakının kaynaklarını araştıran başka akademisyenler, sadece komployu inandırıcı gösterecek yalan yanlış bilginin yeterli miktarda akışının söz konusu fantazilere inanmayı sağlamaya yettiğini ileri sürüyorlar. Haber alma özgürlüğünün kısıtlandığı, yalnız komplo iddiasını güçlendirecek bilginin dolaşımına izin verilen denetimli ortamlarda insanların komplo fantazilerine daha kolay ikna olduğu biliniyor.
Bütün çürüklüklerine, mantıktan yoksunluklarına, saçmalıklarına rağmen komplo fantazileri yeryüzündeki hayata büyük zararlar verebiliyorlar. İklim krizinin uydurma olduğu yollu propaganda da Kovit-19 salgınını durdurabilecek aşının zararlı/tesirsiz vs. olduğuna ilişkin kampanya da şu âna kadar ölümcül sonuçlar yarattı, yaratıyor. ABD halkının yaklaşık üçte biri hâlâ Barack Obama’nın ABD dışında doğduğuna inanıyor; öyle bir durumda başkan olmasının imkânsızlığına rağmen. Bunu Donald Trump bizzat yaymıştı. İşin kötüsü, bu tarz komplo uydurukları bir defa ortaya atıldığında anaakım medya bunları ele almak, sosyal medyada insanlar bunların kofluğunu kanıtlamak için uğraşmaya koyuluyorlar ve fantazilerin –çürütülseler bile– ciddîye alınır göründükleri platformlar çoğalıyor. Televizyonda kravatlı-ceketli adamların saatlerce ciddî suratlarla ele aldığı bir “görüş”ü kim ciddîye alamaz ki? Böylece akla, mantığa dayalı düşünme yöntemlerini berhava eden ve insanları tutuculuğa, yabancı düşmanlığına, aykırı gördüğü azınlıklara düşmanlığa iten komplo fantazileri faşizan kültür ikliminin gelişmesine katkıda bulunuyorlar.
Bu diziyi daha fazla uzatmamak için, iki yazarımızın internetteki yalan-yanlış ve manipülasyon kaynakları olarak andığı grupları hızlıca sayacağım: “Influencer” tayfası (tek başına çok takipçi edinen, herhangi bir uyduruğu anında çok kişiye ulaştırabilen popüler tipler); tarafı belli, bir kısmı tek merkezden yönlendirilen propaganda organları; doğrudan siyasî propaganda elemanı ve manipülatör olarak faaliyet gösteren siyasetçiler.
Bunların sanal âlemdeki faaliyet alanlarıysa, fikir-yorum alanı görüntüsündeki bloglar, haber sitesi kılığındaki siteler, forumlar ve mesaj (panosu) siteleri ve tabiî anaakım sosyal medya. Bunlar arasında, alınan sonuçlar bakımından en bereketlisi muhtemelen sonuncusu. Çünkü ilk üçünün aksine burada yalanı yalancıların sitesinin, blogunun, forumunun asla yakınından geçmeyecek başka bireylere ve topluluklara yayma fırsatı var.
Evet, Alice Marwick ile Rebecca Lewis’in güvenilir bilgi ve isabetli tespitlerle dolu araştırma raporunu aktarmayı ve üstüne konuşmayı burada tamamlıyorum. Söz konusu metni (İngilizce bilen veya birine çevirtebilecek) meslektaşlarıma, özellikle internet yayıncıları ve sanal âlemde faaliyet gösteren hak savunucularına tavsiye ederim: şuradan ulaşabilirsiniz.
—–
Kapak görseli: Kerttu (Pixabay)