“Vahşi maden şirketleri, Türkiye’yi çökertiyor”
İsmail Hakkı Atal: Dünya sisteminin tekrar altın karşılığı para basımına geçmesi yönünde çalışmalar var. Küresel sömürgeciler, hegemonyalarını devam ettirebilmek için ülkemizdeki topraklarda, Türkiye’yi çökerterek zehirli altın üretiyorlar
26.11.2024
İsmail Hakkı Atal, ülkemizdeki hemen hemen tüm çevre direnişlerinde gördüğümüz bir isim. Gerek avukat kimliğiyle hukuk mücadelesinde gerekse halk direnişlerinin içinde hep yer aldı, almaya da devam ediyor. Kısa süre önce Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi’ni kuran ve genel başkanı olan Atal ile ekolojiyi, tarımı ve halk sağlığını tehdit eden altın madenciliğini, Türkiye’de süren çevre direnişlerini ve iktidarın politikalarını konuştuk.
> Erzincan’da Anagold altın madeninde yaşanan faciayı ülkeye duyurmak için büyük çaba harcadın ve gündeme taşıdın ama şirket sana dava açtı. Nasıl gelişti bu süreç?
Şirket ihbar etti, AKP’li savcılar dava açtı. Dava açılmasının sebebi; 13 Şubat katliamından sonra çeşitli TV kanallarında halka, AKP’nin siyonist, emperyalist, kapitalist sermayeyle iş birliği yaptığını ve AKP’li Çevre Bakanı Murat Kurum’un, sermayenin memuru gibi hareket ettiğini anlatmamdı. İliç’te çöken atığın altında sadece 9 işçi değil, AKP’nin vahşi kapitalist sömürge madenciliği de kaldı. Beni susturmak için özel olarak açılmış bir dava bu.
> Halkı yanıltıcı bilgiyi yaymaktan açılmış dava, neymiş bu halkı yanıltan bilgi?
Maden faciasından önce Facebook’ta yaptığım bir paylaşım nedeniyle 19 Nisan 2023’te açılmış dava. Şirket, 2022 Haziran ayında 80 kg siyanürü Fırat’a karıştırdı, ben de görüntülü paylaşımda 80 kg siyanürün doğaya ve ekosistemlere vereceği zararı anlattım. Burası, Türkiye Cumhuriyeti devletini çökertecek ve tüm Orta Doğu halklarını katledecek kadar büyük bir tehlike barındırıyor, dedim.
> Bu bilgi yanlış mıydı?
Doğruydu. Prof. Cengiz Zabcı, Prof. Serdar Akyüz ve Prof. Taylan Sancar’ın 2017’de yayınlanmış akademik bir çalışması var; “Erzincan-Bingöl fay hattında 1939’da Erzincan depremi oldu ve en geç 100 yıl içerisinde bu fayda tekrar deprem olacak.” diyorlar. 66 milyon tonluk siyanürlü atık havuzu, fay hattının tam üzerine inşa edilmiş. Emperyalist, kapitalist, siyonist sistem, adeta minimum eforla nasıl tüm Türkiye’yi ve Orta Doğu halklarını katlederiz, hesabı yapmış.
AKP, TCK 217’ye a’da yer alan halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçlamasını, muhalifleri susturmak için 2022’de çıkarttı. Nasuh Mahruki de bu maddeden tutuklu. AKP, ülkeyi çökertiyor fakat bunu söylediğinde sana dava açılıyor.
> Geçen Çarşamba, İliç Asliye Ceza Mahkemesi’nde duruşma yapıldı. Sedat Cezayirlioğlu’na da dava açılmıştı, ne oldu duruşmanın sonucu?
AKP, sahte görüntüsü bozulmasın diye yerel halka karşı daha yumuşak davranıyor. Şehirli, avukat vs.ye karşı daha sert uygulamaları oluyor. Sedat’ın dosyasında avukattım ve köylü olduğu için beraat etti. Benim mahkemem ise soruşturmanın genişletilmesi için 26 Şubat 2025’e bırakıldı.
“Kamuoyunun gündeminden düşer düşmez Anagold harekete geçecek”
> Asıl mevzu, yani İliç’te ölen dokuz işçi için açılan davalarda durum nedir, ölen işçilerin ailelerine tazminat verildi mi veya maaş bağlandı mı?
O konuda bilgimiz yok çünkü işçiler dışarıyla konuşmuyorlar. Tahminim şu ki; işçi ailelerinin anlatacakları, AKP ve Anagold’u zor durumda bırakacağından işçilere; dava açarsanız yıllar sürer, perişan olursunuz, diyerek para teklif ettiler. Yoksulluk ve çaresizlik içindeki işçilerin, bu tür teklifleri kabul etmek zorunda kaldığını düşünüyorum.
> Pek çok çevre direnişinde görüyoruz ki; ekonomik krizle yoksulluk, insanların hakkını aramasına engel oluyor ve şirketler rüşvet ya da istihdam vaadiyle yerel halkın bir kısmını susturabiliyor. Senin içinde yer aldığın çevre direnişlerinde de yaşanıyor mu bu tablo?
Bunun bir altyapısı var. AKP’nin küresel emperyalist, kapitalist sistem tarafından iş başına getirilmesi ve iş birlikçi muhalefet vasıtasıyla iş başında tutulmasının temel sebebi, Türkiye’yi işgale açmak. Türkiye’nin bu örtülü işgale açılabilmesi için kırsal kesimin yoksullaşması gerekiyordu ve AKP iktidara geldiği günden bu yana kırsalı boşaltmak, çiftçiliği, hayvancılığı bitirmek için elinden geleni yaptı. Köylerde direnecek genç nüfus kalmadığı için de maden şirketlerinin önü açıldı. AKP tarafından kasten yoksullaştırılan köylüler, bu şirketlerin kapısında bir hiç olmaya muhtaç bırakıldı.
Elimde çok önemli somut bir bilgi var; AKP, 2005’te Avrupa Birliği’ne bir taahhüt verdi; kırsalda yaşayan 25 milyon nüfusu, 10 yıl içinde 5 milyona indirme taahhüdü.
> Açık kaynaklarda yer alıyor mu bu bilgi veya sende belgesi var mı?
2006’da Adana’da TÜSİAD’ın düzenlediği ve kayda aldığı bir toplantıda, eski Tarım Bakanı, AKP Adana milletvekili ve Tarım Komisyonu Başkanı Vahit Kirişçi; tarımı uçuracağız, diye bir dolu yalan attı. Ben de; ‘siz kırsalda 5 milyon nüfus bırakıp, 75 milyonu kentlere tıkıştırmayı hedeflemiyor musunuz?’ diye sordum. Şunları da söyledim; ‘şu anda dünyadaki endüstri mallarının %50’sini Çin, Hindistan, Uzakdoğu Asya üretiyor. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde bu oranın %80 olacağı tahmin ediliyor. Türkiye bir endüstri ülkesi olmadığı gibi endüstride rekabet edebilme şansı da yok. Nüfus 80 milyon olduğunda ve 75 milyonu şehirlere tıkıştırdığınızda, 75 milyon ne yiyecek, ne içecek? İnsanlar sokakta ekmek için birbirini mi öldürsün istiyorsunuz?’
> Vahit Bey ne cevap verdi?
Kirişçi’nin cevabı sadece bir cümleydi: “Bizim bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor.” Aslında bu cümle, hiçbir çalışmalarının olmadığını, sadece küresel emperyalist sistem tarafından dayatılan politikaları uyguladıklarını gösteriyor. Basında da yer aldı ama hiçbir zaman yalanlamadılar bu taahhüdü.
> Anagold, Erzincan’daki faaliyetlerine devam ediyor mu, yoksa devam etmek için yaşanan felaketi unutturmaya mı çalışıyor?
Kamuoyunun gündeminden düştüğü anda harekete geçecekler. Soruşturma dosyasındaki ilk bilirkişi raporu oldukça iyi. Savcılık; “Çevre Bakanlığı yetkililerinin ÇED raporundaki taahhütlere uyulmaması konusunda herhangi bir sorumluluğu yoktur.” şeklinde Murat Kurum’u aklayan ikinci bir rapor daha almış.
“Türkiye’de demokrasi ve hukuk tiyatrosu oynanıyor”
> Bu tür davaların hepsinde suçun lokalize edildiğini görüyoruz. Mesela yenidoğan çetesi davasında olduğu gibi İliç davasında da soruşturma asla bakanlara uzanmıyor. Oysa halkı, halkın çıkarını korumak, denetim yapmak bireylerin veya şirketlerin değil, devlet kurumları ve yetkililerinin görevi. Sen çevre felaketi davalarında, devlet kurumları veya yetkililerinin de soruşturmaya dahil edildiğine rastladın mı hiç?
Hayır. Her zaman lokalize ediliyor bu davalar.
> Peki, avukat olarak mahkemede bunu ifade ettiğinizde ne cevap veriliyor?
Hakimlerin bir kısmı gözümüzün içine bakıyor, bir kısmı ise kafasını öne eğiyor. Hepsi AKP’li hakimler zaten. İdare mahkemelerinde açtığımız Akkuyu, Akbelen, İliç gibi çevre davalarının hepsine, 2017’den sonra AKP’li avukatlıktan devşirilmiş hakimler bakıyor. Şu anda Türkiye’de demokrasi ve hukuk tiyatrosu oynanıyor.
> Ama kazanılan davalar da var ya da mesela Kaz Dağları’ndaki bakır-altın madeniyle ilgili mahkemenin atadığı iki bilirkişi de halkın lehine rapor vermiş. Hukuk mücadelesini anlamsızlaştırmaz mı dediklerin?
Aslında neredeyse bütün yasalarla Anayasa ve uluslararası sözleşmeler, bizim lehimize. AKP’nin halen kaldıramadığı Zeytin Kanunu gibi yasalar da var. Şu anda biz yargılanıyoruz ama direnen halka müdahale emri veren, kanunları uygulamayan AKP’li vali, kaymakam, hakim ve savcılar, AKP düştüğünde yargılanacaklar. AKP’nin sallantıda olduğunu fark eden hakim, savcı, kaymakam ve valilerin bir kısmı kendilerini geriye çekiyorlar. Biz davaları, kaybetmemizin favori, kazanmamızın sürpriz olduğunu bilerek açıyoruz.
> Kırşehir’de neler oluyor? Altın madenleri ruhsat mı aldı?
Halk düşmanı Mehmet Cengiz’in sahibi olduğu Eti Gümüş, Universal diye bir şirket ve Koç grubuyla Fernas’a ait DEFAŞ şirketi, Çayağzı ve Karacaören’de, Koza grubu da Dağçiftliği’nde siyanürlü altın madeni ruhsatı almışlar. Halkın genellikle hiç haberi olmuyor. Zaten ÇED yönetmeliği de bürokratik bir prosedür olarak uygulanıyor. Yani minareyi çalan, kılıfını uyduruyor. Özellikle Murat Kurum döneminde on binlerce ÇED raporu onaylandı. Önüne gelen her şeyi onaylıyor. Amaçları; Türkiye’nin yer altı, yer üstü kaynaklarını almak ve geride bir posa bırakmak. Halkı zehirleyip, fiziksel ve zihinsel olarak çökertmek. Birçok bölgeyi, Kanadalı Eldorado Gold altın madenine satmış AKP. Sahte Müslüman ve sahte milliyetçi AKP’nin, daha önce Eldorado Gold’a Afyon Emirdağ’da sattığı arazide, Emirdağ’a adını veren evliya Emir Afşin Dede’nin türbesi vardı. Ordu Mesudiye’yi de satmışlar. Altın madeni için geldiklerinde, Karadeniz köylüsü sert karakterini gösterince de korkup kaçmış madenciler.
“Yeni bir sisteme ihtiyacımız var”
> Bir yandan maden işçilerinin grev ve direnişlerini destekliyor öte yandansa gereksiz ve doğaya zarar veren madenlere karşı çıkıyoruz. Peki, ekonomik krizden dolayı işsizlik çeken maden işçileri, istihdam sağlayacak bu madenlerde çalışmak isteyince, iki tutum birbiriyle çelişmeyecek mi?
Bağımsız Maden İş sendikasına bağlı işçiler, Akbelen’e destek vermeye gelmişti. Aslında çelişmiyor. Sadece devletin maden çıkarttığı 80 yıl boyunca madenler, ticari kazanç için değil, halkın ihtiyacı için çıkartıldı ve 1186 maden ruhsatı verildi. AKP ise 2008 ile 2023 arasında liberal kapitalist ekonomik sistemin taşeronu olarak, özel sektöre 386 bin maden ruhsatı verdi. Kapitalizmin tüketim toplumu değil de tasarruflu bir toplum olduğumuz süreçte, Türkiye’de madencilik devlet tarafından orantılı bir şekilde yapılmış ve coğrafya da, halk sağlığı da çökmemiş. Ama şimdi ekosistem ve halk sağlığı çöküyor. Bir an önce liberal kapitalizmin politikalarından ve kapitalistlerden kurtulmamız gerekiyor. Biz parti olarak bu sistemi reddediyoruz ve hedefimiz; Türkiye Cumhuriyeti devletini, başta devletçilik ve halkçılık ilkeleri olmak üzere kurucu ayarlara döndürmek.
> Fakat şu anda sistem sürüyor ve şirketlerin hepsi halka diyorlar ki; büyük bir istihdam sağlayacağız. İşsiz işçiler, doğal olarak madenlerin faaliyet göstermesini istemez mi?
Sistemi değiştirmek çok zor değil aslında. Şöyle ki, madencilerin çoğunun babası, dedesi madenci değil. Bir tek Zonguldak’ta aileden madenci olan insanlar var. Ataları, dedeleri tarım ve hayvancılık yapıyordu. AKP, tarımı ve hayvancılığı bitirdi. Zincir marketler ve büyük AVM’lerle küçük esnaflık da bitirildi. İnsanlar eskiden, kendi kendine yetebilen bir ekonomik sistemde, paranın halk arasında dolaşmasıyla mutlu mesut yaşıyorlardı. Şimdi bütün para, büyük sermayede toplanıyor. Kendi kendine yetebilen, gıdasını ve elektriğini üretebilen, fazla paraya ihtiyaç duymayan, fazla para harcamayan yeni yaşam modelleri, sistemler yaratılması gerekiyor.
Bilgisayar teknolojisi ve otomasyonda yaşanan gelişmeler nedeniyle Türkiye’yi vahşi madenciliğe açtı AKP. 2020 yılında beş bilim insanı, iklim değişikliği parametreleriyle deprem fay hatlarındaki deprem büyüklüklerini karşılaştırmış ve iklim değişikliği hızlandıkça deprem fay hatlarındaki deprem büyüklüklerinin arttığını bulmuşlar. Gelecekte daha büyük depremlerle karşılaşacağız ve AKP’nin cahilce inşaat sektörünü besleyip, insanları şehirlerdeki gökdelenlere tıkıştırma politikası, kitlesel kayıplara neden olacak. Kapitalizmin yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak için bir an önce Cumhuriyet’in kurucu ayarlarına dönmemiz gerekiyor.
> Bergama’da altın madeni direnişinde bulunmuştum. Halk tarımla uğraşıyordu fakat yıllar geçtikçe madenler nedeniyle tarım yapamaz hale gelerek maden işçisi oldular ve pek çoğu Soma’daki maden faciasında yaşamını yitirdi. Bölgede maden faaliyetleri artmasaydı ve tarım yok olmasaydı insanlar ölmeyecekti. Madenler tarımı nasıl etkiliyor?
Madenlerin tarım üzerindeki ekolojik zararlarının yanı sıra bir örnek de vereyim; AKP geçenlerde, kırsalda kalan az miktardaki küçük çiftçiyi de bitirmek için “tarımsal üretimin planlanması” hakkında bir yönetmelik çıkardı ve bizden başka kimse dava açmadı. Yönetmelik çiftçilere, tarım ürünlerini üretirken ve satarken Tarım İl Müdürlüklerinden izin almaları şartını getiriyor. Eğer izin almazlar ve kota verilmezse ürettiklerini satamayacaklar. Çiftçileri, tarlalarını büyük tarım şirketlerine ve endüstriyel tarıma terk edip kentlere göçmeye zorlamak için “tarımsal üretimin planlanması” gibi güzel bir isim altında getirildi bu yönetmelik. AKP bir şeyi iyi göstermeye çalışıyorsa mutlaka ardında bir kötülük vardır.
> Altın sıkıntısı mı var dünyada ve Türkiye’de, nedir bu altın ve altın madeni sevdası? Bu konuda araştırmaların oldu mu hiç?
Küresel altın madeni şirketlerinin, Türk ortaklarını paravan olarak kullanıp Türkiye’ye hücum etmesinin üç temel nedeni var. Birincisi; Türkiye’de insan öldürmenin serbest olması ve çevre yasalarının uygulanmaması. İkincisi; bir ons altın üretme maliyetinin Türkiye’de 200 dolar, İngiltere, Kanada veya Amerika’da ise 2000 dolar olması. Üçüncüsü de üretilen altının hiçbir şekilde Türkiye’ye bırakılmaması. Çünkü AKP’nin çıkarttığı yasalara göre; üretilen altının sadece %8’i devlet payı. AKP yine çıkarttığı bir yasayla üretimi de beyana tabi tuttu. Bin ton altın üretip, bir kilo çıkarttım da diyebilirler. Denetim ve kontrol yok.
> İhtiyacı var mı Türkiye ve dünya halklarını altına, nereye gidiyor bu altınlar, merkez bankalarına mı?
Evet, merkez bankalarına gidiyor. Eskiden altın karşılığında dolar basılabilirken, 1970’te bu sistemden çıkılarak karşılıksız para basımına geçildi. Yakın bir zamanda dünya sisteminin tekrar altın karşılığı para basımına geçmesi yönünde çalışmalar var. Küresel sömürgeciler, hegemonyalarını devam ettirebilmek için Türkiye’deki topraklarda, Türkiye’yi çökerterek zehirli altın üretiyorlar.
“Ekrem İmamoğlu ikinci Tayyip Erdoğan’dır”
> Hukuki mücadeleyi değerlendirirken; “İktidar değiştiğinde hakimler, valiler, yaptıklarından dolayı yargılanacaklar.” demiştin. Bugün iktidara gelme ihtimali olan parti CHP. Koç ve Fernas ortaklığından, ortak altın madenlerinden bahsediyoruz, Koç grubunun Ekrem İmamoğlu’nu desteklediğini de biliyoruz. Hal böyleyken iktidar değiştiğinde madenler, termik ve nükleer santrallerle ilgili davaların adil ve halkın çıkarı gözetilerek görüleceğine inanıyor musun?
AKP çöktüğünde CHP iktidar olamayacak. CHP’nin iş birlikçi olduğu artık ortaya çıktı. Atatürkçü partiler, biz yükselişe geçeceğiz.
> CHP’nin yeni yönetiminin ya da Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da iş birlikçi olduğunu mu düşünüyorsun?
Mansur Yavaş’ı bilmiyorum ama Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun, AKP iş birlikçisi olduğunu düşünüyorum. Ekrem İmamoğlu ise iş birlikçi değil ama ikinci bir Tayyip Erdoğan. Aynı karakterde ve etik ilkelerden aynı uzaklıkta. Bunu Swissotel davasında net bir şekilde gördük. 100 milyarlık Swissotel arazisini, üzerindeki işletmeciye 3 milyara peşkeş çekmeye çalıştı. Özgür Özel ise resmen Erdoğan’ı düştüğü yerden geri ayağa kaldırdı ve bunun akılsızlıkla izah edilebilir bir yanı yok.
> Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi’ni bu nedenle mi kurdunuz?
Mecbur kaldık. 2011’den 2024’e kadar CHP üyesiydim. İki defa milletvekili aday adayı oldum. Çeşitli defalar, özelleştirmelere ilişkin dilekçeler verdim. Artık gücüm yetmiyordu, sürekli Cumhurbaşkanı kararını iptal davası açmaya. ‘CHP’nin örgütü, parası, avukatı var, siz açın şu davaları.’ dedim. Cevap bile vermediler. Kılıçdaroğlu’na şikayet ettim, oradan da cevap gelmedi. Özgür Özel grup başkan vekiliyken, milletvekili aday adayı oldum. “İktidar olduğumuzda, seni partide kontrol edemem. Kontrol edemeyeceğim adamı istemiyorum.” dedi. İyi niyetli ve bir şeyler yapmaya çalışan insanların milletvekilliği düştü. Bu iş birlikçiliği deneyimledim. Bu partiyi kurmak zorunda kaldık çünkü şu anda Türkiye’de itleri salmışlar, taşları bağlamışlar.
> Partinizin kurucuları kimler?
Nihat Genç, Serkan Öz ve benim de aralarında bulunduğum kırk kurucumuz var. İki genel başkan yardımcımız; Serkan Öz ve Abdullah Manas. Genel Sekreterimiz, Özsevi Ersoy. Allah bize güç ve ömür verdiği sürece sömürgecilere karşı mücadeleye devam edecek, Cumhuriyet’i savunacağız.