(Oto)Sansür testinden kaç aldık?

‘’Sansür edilen haber iyi haberdir’’ deyip neyin saklanmak istendiğine, kimin otosansürle buna rıza gösterdiğine, kimin direndiğine bakalım

EFE KEREM SÖZERİ

10.04.2015

İktidarın artan baskısı, mahkemelerin hukuk dışı çabaları, ve şirketlerin gönüllü ortaklığı sayesinde Türkiye'deki sansür uygulaması her gün kendi rekorunu yenilerken, basının buna otosansürle boyun eğmesi ifade özgürlüğü sınavından kaldığımızı gösteriyor.
 
Twitter, Facebook ve YouTube aynı gün içinde sansürlenince "haber" yapılıyor ama son 1 yıldır her gün en az bir sansür kararının uygulandığı Türkiye'de neyin ne ölçüde sansürlendiğini takip etmek çok zor.
 
Ben bir yerden başlamıştım, bu yazıyla da Twitter’ın ve Google’ın bu sansüre alet olurken nasıl bir çifte standart uyguladıklarını örnekleriyle anlatmak istiyorum.
 
 
Başarısız operasyon ve habersiz medya
 
31 Mart'ta DHKC üyesi iki kişi, Berkin Elvan'ın polislerce öldürülmesi hakkındaki soruşturmayı yürüten savcı Mehmet Selim Kiraz'ı rehin aldı. Ancak olayın üzerinden 10 gün geçmesine rağmen pek çok soru hala cevapsız.
 
Şiddetsiz biçimde bitmesi mümkün olduğu halde operasyon kararı alınması, hükümete yakın gazetelerin aktardığı kadarıyla eylemcilerin oda içindeki yerlerinin dahi tespit edilmiş olmasına rağmen 30 dakika süren operasyonda polisin 150 mermi kullanmış olması, ve sonunda eylemciler Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol ile birlikte rehine savcının da ölmesi bu başarısız operasyon hakkında pek çok haklı soruyu gündeme getiriyor.
 
Ancak muhabirlerin soru sormasına izin verilmeyen basın açıklamaları ve hastane raporuyla çelişen otopsi raporu olayı aydınlatmadığı gibi, kamuoyunun otoriteye duyduğu güveni daha da sarsıyor. Sıradan insanların bu olaya verdiği "#BizdeSiziSeviyoruz" tepkisi ise bence Türkiye'deki adalet sistemine olan güvenin de eridiğini gösteren önemli bir işaret.
 
Hükümetin tüm bunlara verdiği siyasi tepki gün boyu süren yayın yasağı ve haber yapan gazetecilerin cezalandırılması olmuştu. Son bir haftada düzenlenen basın toplantılarını değerlendiren bir analiz, ana akım medya ile iktidar arasındaki çıkar ilişkileri sonucunda artık medyanın "habere ulaşma hakkından vazgeçtiğini" söylüyor.
 
Yargının tepkisini ise 166 URL'lik sansür kararıyla okumak mümkün. Erişime engellenen adreslerin yarısının sosyal medyadan olması, hükümet gibi yargının da sosyal medya'yı “baş belası” bir mecra olarak gördüğünü gösteriyor.
 
Ancak bu iki mecranın asıl farkı otosansür uygulamasında.
 
Bizzat bu nedenle "sansür edilen haber iyi haberdir" deyip bizden neyin saklanmak istendiğine, kimin otosansürle buna rıza gösterdiğine, kimin direndiğine bakalım.
 
 
166 URL ile ne sansürlendi?
 
Herkesin öldüğü operasyondan 4 gün sonra "ivedilikle" karar alan İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi, savcının rehin alınması görüntülerini sebep göstererek 166 URL adresi hakkında erişim engelleme kararı verdi.
 
11 sayfalık karara bu adresten ulaşabilirsiniz [PDF], sansürlenen 166 URL'nin türlerine ve güncel erişilebilirlik (otosansür) durumlarına göre listelendiği veri setine ise şu adresten ulaşabilirsiniz.
 
Sansürlenenler arasında yok yok:
 
– 81 adet haber: Bunların 16'sı ulusal gazetelerin sitelerinden, 9'u yabancı basından, geri kalanlar da NTV ve T24 dahil olmak üzere haber sitelerinden; direnisteyiz.org ise tamamen engellenmiş.
– 17 adet video: 16'sı YouTube videosu, 1'i de popüler video sitesi Alkışlarla Yaşıyorum'dan.
– 67 adet sosyal medya içeriği: Tweet'leri sansürlenen sosyal medya hesaplarının 22'si gazetelerin ve haber sitelerinin resmi hesapları. Kişisel hesapların ise 7'si Türkiye vatandaşı olmayan Twitter kullanıcıları.
 
Sansür testi
 
Bu listede hangi içeriğin daha önemli görüldüğünü ölçmek için 166 URL’nin yer aldığı bir sansür testi hazırladım. Anonim kullanıcıların verdiği cevaplara göre, popüler haber sitelerindeki sansürün daha çok dikkat çektiğini söylemek mümkün. Ancak Twitter eliyle uygulanan sansürün takipçi sayısına göre değil, içeriğe göre oluşu, ve sıradan insanları geniş bir kapsamda hedef alması ifade özgürlüğü açısından daha tehlikeli bir durum oluşturuyor.
 
Nervana Mahmoud'un yazısı sayesinde, Twitter'ın Türkiye hükümetine ne derece boyun eğdiğini de görmüştük: Yasaya göre TTNET gibi erişim sağlayıcılar mahkeme kararlarını en geç 4 saat içinde uygulamak zorundayken, Twitter karardan 5 saat sonra sansürü uygulamıştı.
 
Buna rağmen mahkeme hukuksuz bu kararı bir adım daha ileri taşıyarak, "ihlalin önlenemediği" gibi bir bahaneyle 7 Nisan'da Twitter, Facebook ve YouTube'a erişimi tüm ülkede engelledi.
 
Ancak mahkemenin engellemesi (sansür) ile içeriği üretenin silmesi (otosansür) birbirinden farklı kararlar.
 
Google unutur, kalem unutmaz
 
Mahkeme tarafından uygulanan erişim engeli ile, medya platformlarının kendi sitelerindeki haberleri veya tweet’lerini silerek uyguladıkları otosansürü ayırmak için çeşitli yollar kullanıyorum.
 
Öncelikle, mahkemenin Türkiye’deki internet servis sağlayıcılarına gönderdiği sansür kararları burada, Hollanda’da, geçerli değil. Yani 166 URL içinden otosansüre uğramamış tüm içeriğe ben ulaşabilirim. Türkiye’den benim araştırmamı yenilemenin tek yolu VPN ve Tor ağı üzerinden bağlanmak olacaktır.
 
Elbette, benim ulaşamadığım tüm URL adreslerinin silindiğini doğrudan iddia etmek de yanıltıcı olabilir; örneğin, mahkeme kararında o URL yanlış yazılmış olabilir.
 
Bunu test etmek için mahkemenin listesindeki URL’leri bir arama motorunda aratarak var olduğunu kanıtlamak mümkün. Hatta Google’da arattığınızda, ilk sonucun yanında baş aşağı duran küçük yeşil üçgene tıklayarak, sayfa silinmiş olsa dahi, o sayfanın Google Cache tarafından kaydedilmiş bir kopyasını görmeniz de mümkün.
 
Fakat; 6 Nisan tarihinde halen erişebildiğim NTV haberi, 8 Nisan’da “404 sayfa bulunamadı” başlıklı bir sayfaya yönlendiriliyordu. 9 Nisan gecesi ise artık sayfa Google sonuçlarında bile çıkmıyor. Google Cache’te kaydedilen kopyası da silinmiş.
 
Elbette mahkeme kararı, benim arşivim, ve başka arama motorlarının sonuçları o sayfanın var olduğunu kanıtlıyor. Ama hükümetin baskısı karşısında Google’ın nasıl eğilip büküldüğünü de böylece görmüş olduk.
 
Ulusal basının baskı altına alındığı, yabancı basının sınır dışı edildiği bir ülke hakkındaki siyasi haberleri Google’da aradığımızda karşımıza sadece o hükümetin onay verdiği haberler mi çıkmalı? Tüm dünya Türkiye’yi iktidarın göstermek istediği şekilde görmek zorunda mı?
 
Twitter’a göre bu olay hiç yaşanmadı
 
Ben bu yazıyı yazarken Twitter hukuk ekibinden bir e-posta aldım: Sansür hakkındaki tweet’im sansürlenmiş.
 
6 Nisan’da bu araştırmaya başlarken, mahkemenin sansürlediği tweet’lerin içeriğini incelemek için ekran görüntülerini almaya başlamıştım. Bu sırada Milliyet gazetesi resmi hesabından yazılan bir tweet’te aslında savcının rehin alındığı görsel paylaşılmamıştı; ancak, Twitter’ın önizleme özelliği yüzünden haberin içinde geçen fotoğraf otomatik olarak çıkıyordu.
 
Mahkemenin sansür listesinde de bunun gibi 4 tweet daha vardı ve North Carolina Üniversitesi’nde Sosyoloji dersi veren Zeynep Tüfekçi, o haberi paylaşanların otomatik önizleme yüzünden, farkında dahi olmadan mağdur edilmiş olabileceğini belirtiyor.
 
Ben de doğal olarak bu haberi duyurdum.
 
Twitter bana gönderdiği e-postada bu sansür talebinin endişe verici olduğunu ve karara itiraz edeceklerini belirtiyor ama, sansür araştırması yapan biri olarak bu kalıp lafı çok kez duyduğumu ve artık inandırıcı bulmadığımı belirtmeliyim.
 
Kaldı ki Twitter, Şeffaflık Raporu’nun Türkiye hakkındaki bölümünde bu gibi itirazların ancak %5’inin olumlu sonuç verdiğini belirtiyor.
 
Twitter’a kalsa, bu olay hiç yaşanmamış gibi davranmak en iyisi.
 
Ama Ağustos 2014’te IŞİD tarafından rehin alınıp öldürülen James Foley’in görüntüleri konusunda ne Twitter ne de Google aynı şekilde davranmadı.
 
James Foley’nin öldürüldüğü anı gösteren videonun Twitter’da da paylaşılması, şirkette bir politika değişikliğine yol açmış, ve “ölenin yakınlarının talebi üzerine” böyle görüntülerin kaldırılabileceği, ancak içeriğin “haber değeri” ve “kamu yararı” ilkelerinin de değerlendirileceği belirtilmişti.
 
Twitter ilk anda videoyu paylaşan gazeteciler dahil pek çok hesabı askıya almış olsa da, bunu sonradan geri aldı, ve bugün Twitter'da James Foley’in öldürüldüğü ana dair fotoğraflara ulaşmak mümkün. Google Images ve YouTube da aynı şekilde.
 
Twitter halkla ilişkiler ekibine bu çifte standardı sordum, ancak yazıyı editörlere gönderene dek bir cevap almadım.
 
Aslında Twitter’ın Türkiye’de uyguladığı politikanın özü açık: “açık kalmak için sansür”. Ve görülen o ki, 2014 boyunca sansürlenen binlerce içeriğe rağmen şirketler Türkiye’nin talebiyle katlanarak artan sansüre alet olmaya devam edecekler.
 
Sansür otosansüre yol açıyor
 
Mahkemenin karar verdiği 3 Nisan tarihinden bugüne dek geçen zamanda pek çok medya kuruluşu sitelerinden ve sosyal medya hesaplarından bu içeriği gün be gün silmeye başladı. Bu, sansürün otosansüre yol açtığının net bir kanıtı.
 
9 Nisan itibariyle 81 haberden en az 42’si medya kuruluşlarının bizzat kendileri tarafından, 67 sosyal medya içeriğinden ise en az 12'si kullanıcıları tarafından silinmişti. Bu oranlar sosyal medyanın baskıya daha dirençli olduğunu gösteriyor.
 
Haberlerini silenler arasında kendi çalışanı Mirgün Cabas'ı ve Hürriyet'te basılan haberleri eleştiren Doğan Yayın Grubu gazeteleri var. Hürriyet ve Milliyet toplamda 6 haber ve video içeriği ile resmi sosyal medya hesaplarındaki 5 adet tweet’i silmişler.
 
Ama aynı yayın grubundan Radikal, haber videosunu silerken mahkemece sansürlenen tweet’ini silmemiş, CNNTürk de yine konuyla ilgili görseli de içeren tweetini silmemiş.
 
İlgili haberini sitesinden kaldıran NTV, bu görseli içeren 2 tweet’ini ise silmemiş.
 
Yayın yasağına karşı çıkan Cumhuriyet ve T24 ise kararda listelenen içeriklerinden ne haberlerini, ne de tweet’lerini silmiş[1]; muhalif tutumlarıyla bilinen Karşı Gazete ve Taraf gibi yayın organları ile yine son dönemde muhalif olan Bugün otosansüre gitmeyenler arasında.
 
Erdoğan iktidarına muhalif, ancak devlet diline yakın Sözcü ise haberini silerek otosansür uygulamış.
 
Video URL’leri arasında ise, daha çok eğlence amaçlı içeriğe yer veren Alkışlarla Yaşıyorum içeriği silmiş; geri kalan 16 videoyu bulunduran YouTube’da ise 4 video erişime açık, diğer videolara ise çeşitli nedenlerle erişilemiyor.
 
Otosansürün bu denli geniş bir ölçekte uygulanması oldukça endişe verici.
 
‘Kaldır-Uyar’ sistemi
 
5651 sayılı kanunun 2/r maddesinde, haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin önce içerik ve yer sağlayıcısına başvurmaları, makul bir sürece kaldırılmaması durumunda mahkemelere şikayette bulunmaları önerilmiş. Buna “uyar-kaldır” sistemi deniyor (“takedown-notice”).
 
Son olayda ise bu süreç tersten işledi ve ölen savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ailesi 166 URL’ye getirilen sansürden bir hafta sonra mahkemeye başvurdu.
 
Twitter’ın bana 9 Nisan gecesi gönderdiği e-postada bu başvuru değil, 3 Nisan tarihli mahkeme kararı yer alıyor, ve kararda yer alan içeriğe “benzer” olduğu için tweet’imin engellendiği yazılı. Yani ailenin mahkeme yaptığı başvuru henüz esas alınmamış, ve aile Twitter’a henüz bir başvuruda bulunmamış.
 
Elbette acılı aileyi eleştirmeye hiç hakkım yok, ancak hükümetin ve mahkemelerin yasaları bir tehdit aracı olarak kullandıklarını not etmek durumundayım.
 
Önce muhalif medya kuruluşlarının cenazeye alınmamasıyla, daha sonra ise açılan soruşturmalar ve açıkça onları hedef gösteren açıklamalarla medyaya gözdağı verilmek isteniyor.
 
Twitter ve YouTube üzerinde kurulan baskıyla amaçlanan da bu. İçeriği engelleyerek bir daha benzeri haberlerin yapılması konusunda bir uyarı vermek.
 
Haberi üretenler otosansürle buna boyun eğdiğinde geride bazen hiç iz kalmıyor. Silinen tweet’lerin yerinde “böyle bir sayfa yok” yazıyor, silinen haberler ise sinsice anasayfaya yönlendiriyor.
 
Çok vahim bir olayın üzeri örtülmek isteniyor. İnternetteki tüm izleri silinerek unutmamız bekleniyor. Haberimiz yok.
 
Notlar:
 
[1] Kararda 67. sırada yer alan ve @t24comtr hesabından atılan tweet silinmiş gibi görünüyor; ancak bunun otosansürden değil kararın yazımındaki bir hatadan, yahut T24’ün sosyal medya ekibinin hatasından kaynaklandığını tahmin ediyorum. Çünkü aynı gün içinde @t24comtr adresinden ilgili fotoğraf en az iki kere paylaşıldı; bunlar da hâlâ yayında (1, 2).

—–