Silivri’de bahar
Silivri’de insanlığın yok edilemez abideleriyle rastlaştığımda mekânsız bir özgürleşme hissine kapılıyorum
17.04.2019
Basın tarihini yazarken zaman zaman da günümüzün basın tarihini oluşturan Silivri Notları’na bir paralel çiziyor, geçmiş ile günümüz arasında kolan vuruyorum.
Bir yanım 1930’lar Türkiye’sinde, diğer yanım 2017 Silivri’sinde kalıyor.
Özgürlüğümü gasp ettiklerinin 174. günü, 3 Mart 2017’ye denk gelmiş. Günlerden Cuma imiş. Bu bilgileri tepesine yerleştirdiğim A4 kâğıda ilk not olarak “27 Şubat günü “leyleklerin dönüşü” yazmışım…
2 numaralı notumu da 3 Mart’ta yazıp, CNN’deki “Ondan Sonra” programında Ahu Özyurt’un AİHM’in Ahmet ile benim bırakılmamı istediğine dair haberini kaydetmişim.
3’üncü sıraya tırnak içinde büyük harflerle “MAZGAL” yazmışım. Mazgal , hücrenin demir kapısının üzerinde dışarıdan açılan ve bizlerin dışarıyla temas kurmasının tek iletişim hattı olan kapak.
Ardından Diyanet TRT’de öğle saati 13’te rastladığım, yapımcı Pınar Şenel’in Yaşar Kemal belgeselini not etmişim, altında Yaşar Kemal’in iki kitabının adı var: Ağrı Dağı ve Hayat Ağacı… Bir de gene tırnak içinde küçük harflerle “ruhun ölümsüzlüğü” yazmışım.
Aynı not hizasında çizgiyle ayırdığım ikinci kısımda Doğu Beyazıt’taki İshak Paşa Sarayı üzerine bazı bilgiler var. Saray 1784’te bitmiş, mimarı bilinmiyor, 130 taş ustası çalışmış. Altına da gene tırnak içinde Mimar Turgut Cansever’in muhtemelen programda duyduğum bir sözünü not almışım: “İslam mimarisi sükûnet içinde harekettir.”
***
“Güneş ilk kez avluya, yürüdüğümüz betona kadar uzandı, indi.” Bu, esaretin 174. gününde aldığım ve beş ile numaraladığım bir not…
Hemen altında da altıncı sıraya “uçuş böceği, karıncalar” ibaresini iliştirmişim. Hücrede o sabahki canlı dostlarımız herhalde…
***
3 Mart 2017’den 2 Nisan’a kadar hiç not almamışım.
2 Nisan Pazar günü üç sayfa yazmışım.
İki sayfası hücre duvarındaki Diyanet Takvimi’nden kopardığım birikmiş sayfaları gözden geçirirken geçmişin izlerini taşıyan tarihlere ait notlar. Bazılarının yanında da “Beton Çiftçisi” ibaresi var. Bu, benim bu beton yığını içinde toprakla ilgili bilgilerimi takvim yapraklarındaki hatırlatmalar üzerinden tazelediğim hüzünlü bir oyun. Taş duvarların arasında hayalî bir doğa yaratma çabası.
“Atmadığım son bir iki aylık takvim yapraklarını yeniden gözden geçirmek istedim. Hapishanede ileriye doğru yürüyüş ağır ve yeknesak.
İhtiyaç duyulan yaşam sevinci anılardan, geçmişten, bir önceki yaşamdan sağlanıyor.
Ağır akan ve sınırlı yaşamı zenginleştirmek için hafızanın çağırdığı her şeyi de gıdım gıdım, babamın değişiyle akide şekeri emer gibi damıtarak düşünüyor ve bilincin sihrini de katarak yeniden inşa ediyor, yeniden yaşıyorsunuz.”
***
Şubat takviminden dört tarihi not etmişim :
— 17 Şubat: 1. İktisat Kongresi (1923), Medenî Kanun’un kabulü (1926)
— 19 Şubat: Çanakkale Savaşı’nın başlaması
— 23 Şubat: Hendek Savaşı (627)
—27 Şubat: 2. Cemre (suya). Tabii, bu tarihin yanına “Beton Çiftçisi” ibaresini iliştirmişim.
***
Mart takviminden aldığım notlar daha uzun.
— 1 Mart: Yeşilay Haftası (4-7 Mart), Deprem Haftası (4-7 Mart)
— 3 Mart: Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluşu
— 7 Mart: Bağ budama zamanı, bunun yanına “Beton Çitçisi” yazmışım.
— 8Mart: Dünya Kadınlar Günü, Bilim ve Teknoloji Haftası (8-10 Mart)
— 10Mart: Telefonun icadı (1876)
— 11Mart: Kocakarı soğukları, Berdü’i-Aziz Eyyamı Husüm (11-17 Mart); 11Mart tarihli takvim yaprağının yanına da “Beton Çiftçisi” yazmışım.
— 14 Mart: Bedir Savaşı (624), Tıp Bayramı, Ruûmî yılın başlangıcı, Rûmî Takvimin kabulü (1840), buraya da “zaman kavramı” notu düşmüşüm.
— 17Mart: Kocakarı soğuklarının sonu, buraya da “Beton Çiftçisi” yazmam gerekirken atlamışım.
— 18 Mart: Çanakkale Zaferi (1915), Şehitler Günü, Dünya Yaşlılar Günü ve Haftası (18-24 Mart)
— 19 Mart: Birinci Osmanlı Mebûsan Meclisi’nin Açılışı (1877)
— 20 Mart: Hamsin’in sonu. Tabii hamsinin ne olduğunu bu takvimden sonra öğrendim. Hamsin, Kuzey Afrika’da ile Arap Yarımadası’nda ve özellikle Mısır, Libya kıyılarında görülen, genellikle ilkbahar mevsiminde esen kuru, sıcak ve kum taneleri içinde barındıran bir rüzgâr türü….
***
— 2 Nisan tarihli Silivri notlarımın üçüncü sayfası da aynı minvalde seyrediyor; tarihler düşerek hayatla bağımı sıkı tutmaya uğraşıyorum.
— 21 Mart: Dünya Ormancılık Haftası (21-26 Mart ), tabii yanında “Beton Çiftçisi” ibaresi bitişik… Gene aynı gün Uluslararası Irk Ayrımı ile Mücadele Günü ve tabii İlkbaharın Başlangıcı (Nevruz).
— 22 Mart: Tam bir “Beton Çiftçisi” günü çünkü hem Dünya Su Günü hem de Mart Dokuzu Soğuğu ve Fırtınası var…
— 23 Mart: Ortaokuldan beri hafızama nakşedilmiş olan Uhud Savaşı (635), Said Nursî’nin Ölümü (1960) ve Dünya Meteoroloji Günü…
— 26 Mart: Çaylak Fırtınası, tabii ki “Beton Çiftçiliği” yapan benim için önemli…
— 27 Mart: Kütüphanecilik Haftası (27 -2 Nisan)
— 29 Mart: Üç ayların başlangıcı.
— 30 Mart: Regaib Kandili, Ağaçların Yeşermeye Başlaması ve Fırtına. Tabii ki yanında “Beton Çiftçisi” ibaresi var.
–31 Mart: 2.İnönü Zaferi (31mart-1 Nisan 1921)
Son kayıt düştüğüm takvim yaprağı da 1 Nisan 2017… Kanser Haftası’nın başlangıcı…
***
İki yıl önceki Silivri’deki Nisan ayı notlarındaki bir sonraki durağım 9 Nisan Pazar günü olmuş. O tarihte hapiste yedi ay bitmiş, daha 14 ay yatıracaklarından habersizim…
Notumun ilk satırı şöyle :
“Sakin bir gün, yağmur zaman zaman çiseliyor, sonra kesiliyor. Hava kapalı.”
***
Ve sonra şöyle devam etmişim:
“Bir saat yürüdüm. Çay içmeye ara verdim. Televizyonda dolanırken ‘Çok Gezinti -Teve 2’ programında Oxford-Cambridge programına rastladım. ‘İnsanlıkla’ karşılaşmış gibi oldum, içime bir ferahlık doldu.
Oxford -Cambridge’e yıllar yıllar önce gitmiştim, bir de kulelerden birinde şemsiyeli bir resmim vardı.
Harry Potter burada çekilince Oxford’a daha popüler ve güncel bir boyut, daha magazinsel bir boyut gelmiş ama ben oralarda değilim. İlk gezdiğimde de huşû içinde vurulmuştum, şimdi de beni aldı götürdü.
ABD’de de, 28 Şubat rüzgârları beni Harvard’a attığında Oxford-Cambridge’i fazlasıyla anımsardım.
Çünkü Harvard buranın bir tıpkı basımı, eski geleneğin devamı gibiydi, isimler, gelenekler hep İngiltere’yi, Oxford-Cambridge’i çağrıştırırdı.
Üniversitelere hep meftûnum.
Silivri’de insanlığın yok edilemez abideleriyle rastlaştığımda mekânsız bir özgürleşme hissine kapılıyorum.”
***
Yukardaki sayfanın yanına “1071’de yapılan Oxford Kalesi sonraları zindan olarak kullanıldı” diye bir çıkma yapmışım.
***
14 ila 15 Nisan notları bir arada ve çok kısa, birer cümle…
14 Nisan Cuma yazıp altını çizmişim, hemen altında üç kelimelik bir ibare var:
3 Kez Müebbet…
15 Nisan’ın yanında da “haber gazetelerde” notu var…
Sayfanın geri kalan kısmı boş…
***
14 Nisan günü savcı iddianamesini mahkeme göndermiş, üç kez müebbete mahkûm edilmemi istiyor; "Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” etmişim. "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs “ etmişim. "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” etmişim…
Anladık hukuk yok ama utanma da kalmamış…
***
16 Nisan Pazar…
Referandum günü… Bir satır yazmışım. Orhan Karaveli’yi Halk Tv’de Liz Taylor’u anlatırken yakalamışım. Orhan Karaveli’ye rastlamak eski anıları çağırmış. Babam Sağmalcılar Hapishanesi’nde yatarken Galatasaray Lisesi’ndeki geleneksel pilav gününde bir heyet dayanışma adına eve pilav getirmişti, onlardan biri de Orhan Karaveli’ydi. Kâğıda “BabamGalatasaray Pilav Günü” diye not düşmüşüm.
Altında “Tutuklu/12 Mart 1971” tarihi…
O da herhalde babadan oğula, yazıya ve düşünceye olan düşmanlığı anımsamak için bir hafıza notu…
***
Bugün 17 Nisan 2019,Carsamba…
Tam iki yıl önce 17 Nisan 2017, Pazartesi Ggününe denk gelmiş… Kısa bir not yazmışım :
“İlk kez avluya sabah saat 8:15’te bir kuş geldi. Çok az durup gitti. Redingot giymiş gibiydi. Arkaya uzayan bir kuyruğu vardı. Siyah beyazdı.
Heyecanlandım, sevindim, mutlu oldum. Bu yaşta bir kuş görüp, bunca sevinmeme de sevindim aslında.”