Şehir Gerillasının El Kitabı
18 yaşındaydım, annemin ricasıyla Şehir Gerillasının El Kitabı’nı onuruma tokat atılmış hissi ile çok zorlanarak yok ettim.
17.06.2020
12 Mart 1971 günü saat 13:00’te radyodan muhtıranın okunmasıyla başlayıp, 14 Ekim 1973’te yapılan genel seçimlere kadar süren darbe döneminde askerlerin istekleri doğrultusunda dört hükümet kuruldu, reform sözü verildi, silahlı eylemlerin önü alınmaya çalışıldı.
Sözü edilen reformlar yapılmadığı gibi silahlı terör eylemlerinin önü de alınamadı. Her zaman olduğu gibi cennet vaat eden hükümet programları bir yanda kaldı, azgın faşizm diğer yanda.
Yapılan tek şey 1960 Anayasası’ndaki hakların kısıtlanması, özgürlüklerin yok edilmesi, basının hallaç pamuğu gibi atılması, yazara, çizere, düşünce insanlarına alabildiğine eziyet etmek oldu.
***
İlk darbe hükümeti (26 Mart – 11 Aralık 1971) Nihat Erim’in başkanlığında kuruldu. İkinci Erim Hükümeti’nde (11 Aralık 1971 – 22 Mayıs 1972), askerlerin daha çok reform yasalarının çıkarılmasını istemesi, parti genel başkanlarının hükümete yönelik eleştirileri ve Meclis gruplarının baskıları Erim’in istifa etmesine neden oldu.
Erim yerini Ferit Melen’e bıraktı.
Melen Hükümeti’nden (22 Mayıs 1972 – 15 Nisan 1973) sonra 12 Mart’ın son hükümeti olan Naim Talu Hükümeti (15 Nisan 1973 – 26 Ocak 1974) kuruldu.
***
1972 yılında CHP’nin başına Bülent Ecevit’in gelmesi, muhtıra sonrası kapatılan Milli Nizam Partisi yerine Necmettin Erbakan tarafından Milli Selamet Partisi’nin kurulması, 6 Nisan 1973’de Fahri Korutürk’ün Türkiye’nin altıncı cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ve 1973 seçimleri sonucunda hiçbir parti tek başına iktidar olamayınca, CHP-MSP koalisyonunun kurulması, bu ara dönemin önemli siyasi olayları oldu.
Rahmetli Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesinin ise, babam ve bizler için çok daha özel bir önem taşıyacağından seçildiği sırada haberdar değildik.
Cumhurbaşkanı Korutürk’ün, babam Çetin Altan’ı, cezasının bitimine dört gün kala, milletvekili iken uğradığı linç girişimi sonucunda bir gözünde meydana gelen “makula dejeneresansı”nedeniyle affedeceğini o zaman henüz bilmiyorduk.
Cezasının bitimine dört gün kala gelen bu jestin tabii ki simgesel bir anlamı vardı.
***
Başbakan Nihat Erim'in, “Anayasa Türkiye için bir lüks sayılır” dediği 9 Mayıs 1971 tarihinde, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 78 kişiyi tutukladı, 91 kişiyi gözaltına aldı ve 222 kişinin de arandığını bildirdi.
Sıkıyönetim'in gözaltına aldığı gazeteciler listesi şöyleydi:
Altan Öymen, Oktay Kurtböke, Hilmi Karabel, Uluç Gürkan, İlhami Soysal, Ali Sirmen, Turhan Selçuk, Yaşar Kemal, Erol Türegün, Özer Esmer, Doğan Avcıoğlu, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Çetin Altan.
Diğer 19 ilde de 427 kişi gözaltına alındı.
Üniversitelerin çok saygın hocalarından Prof. Dr. Uğur Alacakaptan, Prof. Tarık Zafer Tunaya, Prof. Mümtaz Soysal, Prof. Muammer Aksoy ve Prof. İsmet Sungurbey de gözaltına alınanlar arasındaydı.
Takip eden günlerde TÖS, İLK-SEN, Dev-Genç ve TİP üyesi 357 kişinin gözaltına alındığı açıklandı. Ardından bu listeye yeniden 10 öğretim üyesi ve birçok yazar, gazeteci, sendika ve dernek yöneticisinin adlan eklendi.
TİP Genel Başkanı Behice Boran da ertesi hafta gözaltına alındı.
Tutuklananlara kötü muamele ediliyordu.
Örneğin Prof. Dr. Uğur Alacakaptan’a hapishanede buz kırdırılmış, bu nedenle de beli kaymıştı.
***
Hükümetin mevzuatla ilgili ilk icraatı ise basın özgürlüğüyle ilgili Anayasa'nın 22. ve 27. maddelerini değiştirmek oldu.
Bu değişikliklerle savcılar da "devletin, ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün bozulması”, “milli güvenlik", "kamu düzeni” ve “genel ahlak” gibi tanımsız suçlamalarla gazete toplatabilecekti.
Parlamento da bu değişiklikleri 22 Eylül 197l'de onayladı.
Ve başlangıcını “Balyoz Dönemi” başlıklı yazımda daha önce anlattığım askerî rejimin balyozu, basının üzerine inip kalkmaya devam etti.
O yazıda kısaca andığım yaygın ev baskınları da söz konusuydu. İsrail Başkonsolosu’nun kaçırılıp öldürülmesinden sonra sokağa çıkma yasağı eşliğinde yapılan aramalar daha da yaygınlaştı.
Özel kütüphanelerin didik didik edildiği, yasaklanmış veya yasaklanmamış kitapların toplatıldığı ve sahiplerinin tutuklandığı, bu yüzden birçok aydının kitaplarının bir kısmını imha etmek zorunda kaldığı “Alaturka Fahrenheit 45” yaşandı.
Kitap düşmanlığı ve kitapları yakmak buranın hep eski kahredici barbar bir geleneği oldu.
18 yaşındaydım ve annemin ricasıyla ben de Brezilyalı Carlos Margihella’nın Ant Yayınları’ndan çıkmış Şehir Gerillasının El Kitabı’nı, onuruma tokat atılmış hissi ile çok zorlanarak yok ettim.
Silivri’de yatarken Carlos Margihella’nın çok ilginç ve zorlu yaşam hikâyesine tesadüfen rastlayınca ister istemez 12 Mart 1970’e döndüm. O dönem de babam hapishanedeydi.
45 yıl sonra sıra, Ahmet ile bana gelmişti.
***
Daha önce on gün süreyle kapatılan Cumhuriyet ve Akşam gazetelerine, süresiz kapatılan Bugün, Yeni Sabah ve Ant dergisi de ilave oldu.
Türkiye Gazeteciler Sendikası kayıtlarına göre bu dönemde, hapislere konulan kimi yazar ve gazeteciler için istenen cezalar şöyleydi:
– Çetin Altan ( 7.5 yıl hapis, 2.5 yıl sürgün)
– Doğan Koloğlu (7.5 yıl hapis, 2.5 yıl sürgün),
– Osman Arolat (25 yıl hapis, 9 yıl sürgün),
– Can Yücel (15.5 yıl hapis, 9 yıl sürgün),
– Mehmet Emin Bozarslan (13.5 yıl hapis, 4.5 yıl sürgün),
– Ahmet Hamdi Dinler (8.5 yıl hapis, 2.5 yıl sürgün),
– Yaşar Uçar (7.5 yıl hapis, 2.5 yıl sürgün),
– Mete Dural (7.5 yıl hapis, 2.5 yıl sürgün),
– Abdullah Nefes (7.5 yıl hapis, 2.5 yıl sürgün),
– Erdoğan Berktay (7.5 yıl hapis, 2.5 yıl sürgün),
– Tektaş Ağaoğlu (7.5 yıl hapis, 2.5 yıl sürgün),
– Mümtaz Soysal (6 yıl hapis, 2 yıl 2 ay sürgün),
– Süleyman Ege (30 yıl hapis, 16 yıl sürgün),
– Vahap Erdoğdu (34 yıl hapis),
– Muzaffer Erdost (30 yıl hapis, 12 yıl sürgün),
– Turhan Dilligil (5.5 yıl hapis),
– Zeki Kılıç (1.5 yıl hapis),
– İsmail Beşikçi (13 yıl hapis),
– Abdülkadir Billurcu (4 yıl, 1 ay hapis).
***
Aslında zülüm listesi daha da uzundu :
Turhan Dilligil, Doğan Koloğlu, Alpay Kabacalı, Sabri Yıldız daha önce açılan davalar nedeniyle hapishanedeydi.
Prof. Mümtaz Soysal da Anayasaya Giriş kitabında, komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklandı, yargılandı. 6 yıl 8 ay hapse mahkûm oldu ama karar Askeri Yargıtay'da bozulduğu için aklandı.
Atilla Tokatlı, Rasih Nuri İleri, Ahmet Angın, Özkan Mert, Nezihe Meriç gibi davalarda hüküm giymiş ama henüz tutuklanmamış olan bir çok yazı insanı da sıradaydı.
Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol ve Azra Erhat’ın, iki asır önce yaşamış olan François-Noël Babeuf’un (1760-1797) eserlerinden yaptıkları Babeuf Çevirisi başlıklı derleme nedeniyle tutuklandılar.
Altan Öymen, Emil Galip Sandalcı ve Erdal Öz'ün uçak kaçırma olayıyla ilişkileri bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınmaları gibi iç ve dış kamuoyunun gülünç bulduğu hukuk skandalları da oldu.
***
Türkiye’de basına ve aydınlara yönelik baskılara tepki göstermek üzere Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun 11. Kongresi de sıkıyönetim dönemi içinde 11 Eylül 1972'de İstanbul'da toplandı.
Federasyon temsilcileri, bu kongre nedeniyle gazetecilere moral vermek üzere Sağmalcılar Cezaevi'nde yatan Çetin Altan, Doğan Koloğlu, Alpay Kabacalı ve Sabri Yılmaz'la görüşerek kendilerine çiçek verdiler.
Babamın da dahil olduğu o dört gazetecinin ellerinde çiçek buketleri, FİJ Temsilcileriyle çektirdikleri resim hafızamda hep taze kaldı.
Keman virtüozu Yehudi Menuhin’in de babamın serbest bırakılmasını istediğini anımsıyorum.
Ahmet ve benim için de 51 Nobel sahibi, serbest bırakılmamızı talep etmişti. Kolay rastlanır bir olaymış gibi üzerini örtmek isteyenleri de Silivri'den tiksinti ile karışık bir buruklukla izledim.
12 Mart döneminden bir de Galatasaray Lisesi’nin geleneksel pilav gününde babamla dayanışmak için eve pilav getiren temsili o dost heyeti hiç unutamam. Eski bir gazeteci, iyi ve verimli bir yazar olan baba dostu güler yüzlü Orhan Karaveli de o grubun içindeydi.
***
Geçenlerde 12 Mart, o dönemin dış basınında nasıl verilmiş diye araştırma yaparken, 8 Haziran 1971 tarihli Le Figaro gazetesinde, “Etkililik ve Özgürlük Arasında Türkiye” başlıklı bir yazıya rastladım. Yazıda, “Reformları beklerken Türkiye’nin gündeminde normale dönme yer almaktadır” deniyordu…
49 yıl önce de “normale dönme” bekleniyormuş…
“Normale dönme” bir ülke için bu kadar mı “tüm zamanların” değişmeyen anormal gündemi olur. Hiçbir zaman dönmesek de “normale dönme”nin hastasıyız…